Suriye’de yaklaşık 1000 sivilin öldürüldüğü Alevi katliamının ortasında Batı destekli Sünni İslamcı Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) rejimi ile ülkenin kuzeydoğusunu kontrol eden ABD destekli Kürt milliyetçisi güçlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında anlaşmaya varıldı.
SDG’ye bağlı silahlı kuvvetlerin ve onların kontrolündeki fiili özerk yönetimin Şam yönetimi ile bütünleşmesini öngören anlaşma, ABD emperyalizminin İsrail ile birlikte Ortadoğu’yu kendi egemenliği altında yeniden şekillendirme çabalarının bir parçasıdır. Bu, Gazze’de ve Batı Şeria’da devam eden soykırımı ve etnik temizliği, Lübnan’a yönelik saldırıyı ve İran’a karşı savaş hazırlığını içermektedir.
Sünni İslamcı milisler ve Kürt milliyetçisi milisler, 2011’den itibaren Rusya ve İran destekli Devlet Başkanı Beşar Esad rejimini devirme savaşında ABD ve NATO güçlerinin vekili işlevi gördüler ve uluslararası ölçekte sahte sol güçler tarafından “demokratik devrim” savaşçıları olarak yüceltildiler. Alevilerin ve diğer azınlıkların can güvenliği dahil temel demokratik haklardan yoksun olduğunu ortaya koyan bir katliamın ardından yapılan bu anlaşma, vekil güçlerin ve savunucularının emperyalizm yanlısı gerici karakterini belgelemektedir.
“Geçici devlet başkanı” ilan edilen HTŞ lideri Muhammed El Colani (Ahmed eş-Şara) ile SDG komutanı Mazlum Abdi tarafından imzalanan anlaşma 8 maddeden oluşuyor. Suriye topraklarının tamamında ateşkes öngören anlaşmanın ikinci maddesine göre “Kürt toplumu, Suriye devletinin asli bir unsuru olarak kabul edilecek ve vatandaşlık hakları ile anayasal hakları güvence altına alınacaktır.”
Bunun karşılığında “Kuzeydoğu Suriye’deki (Rojava) tüm sivil ve askeri kurumlar, Suriye devleti yönetimi çerçevesinde entegre edilecek; sınır kapıları, havaalanları ve petrol ile gaz sahaları devlet kontrolüne alınacaktır.”
Kürt güçlerin Suriye ordusuna nasıl entegre edileceği ve anayasal korumalarının neler olacağı ise açıklanmış değil. Demokratik Suriye Meclisi Washington Temsilciliği Başkanı Bessam İshak, ”Anlaşmanın ayrıntıları yalnızca Abdi ile çalışan ekip tarafından biliniyor,” dedi ve ABD’nin Abdi ile Colani arasında arabuluculuk yaptığını iddia etti.
SDG’nin omurgasını oluşturan Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) bağlı olduğu Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Dış İlişkiler Sözcüsü Salih Müslim, anlaşmaya dair ANF’ye verdiği röportajda, “Rojava (Kuzey ve Doğu Suriye) statü kazandı mı” sorusuna şu yanıtı verdi: “Biz bu kadar savaştık ve bu kadar mücadele ettik. Sonuçta artık her şeye ortak oluyoruz, bunu diyebiliriz. Bu devletin her şeyine ortak oluyoruz. Yönetimine, anayasasına, yaşamına, ekonomisine, her şeyine ortak oluyoruz.”
Yıl sonuna kadar hayata geçirilmesi kararlaştırılan anlaşmanın altıncı maddesinde SDG, mezhepçi HTŞ rejiminin ülkenin kuzeybatı bölgesinde giriştiği Alevi katliamını meşrulaştırma gerekçesini onaylıyor: “Suriye devleti, Esad rejiminin kalıntılarıyla ve ülkenin güvenliği ile birliğini tehdit eden unsurlarla mücadelede desteklenecektir.”
Gerçekte ise, devrik Devlet Başkanı Esad karşıtı, Britanya merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), yeni Şam rejimine bağlı gruplar tarafından son günlerde 973 sivilin öldürüldüğünü belgeledi.
Rûdaw’a konuşan Asuri İnsan Hakları Gözlemevi Müdürü Cemil Diyarbekirli, sivillere karşı işlenen cinayetlerin sadece Alevileri hedef almadığını ve en az 8 Hristiyan sivilin öldürüldüğünü belirtti. Gözlemevi’nin verilerine göre üç gün içinde 40 toplu katliam yaşandı ve 973 sivil yaşamını yitirdi.
Alevilere yönelik katliam, Türkiye’nin Hatay ve Adana illerinde polisin engelleme çabalarına rağmen kitlesel olarak protesto edildi. Pazar günü İstanbul’da Suriye konsolosluğuna yönelik kitlesel yürüyüş ve protestoyu engellemek için Şişli ilçesinde üç gün “protesto yasağı” getirildi.
Lübnan merkezli Al Ahbar yazarı Muhammed Nureddin Suriye’de sivillere yönelik katliamları ele alan yazısında Kürtler ve Dürzilerin ABD ve İsrail tarafından destek ve korumaya sahip olması nedeniyle yeni rejim tarafından hedef alınamadığını; ancak Alevilerin benzer bir durumda olmadığını ve kendilerine ait özel bir silahlı güç oluşturmadıklarını belirtti.
Nureddin’e göre, “yeni rejimin Alevilere yönelik kanlı saldırıları, onların Kürtler veya Dürziler gibi özel bir statü elde etmesini engellemeyi amaçlıyor. Yeni rejim, Alevi bölgesini -ki bu bölge tüm Suriye’nin Akdeniz’e açılan tek kapısıdır- stratejik olarak kritik görüyor. Bu nedenle, Alevi sahilinin herhangi bir şekilde özerk bir yönetime bağlanmasını istemiyor. Dolayısıyla, Alevi Dağları ve sahil bölgesine özel bir statü tanımayı kesin bir şekilde reddediyor.”*
Aralık ayındaki rejim değişikliğinin ardından İsrail Suriye’nin neredeyse tüm askeri altyapısını ortadan kaldırır ve ordusu Şam’ın dış mahallelerine kadar ilerlerken, Türkiye başta olmak üzere NATO güçleri tarafından benimsenen HTŞ rejiminden bir direniş ile karşılaşmadı.
6 Ocak’ta İsrail hükümetine sunulan Nagel Komisyonu raporunda, “Türkiye’nin Şam’da en etkili güç haline geldiği ve İran’ın Şii ekseninin yerini Sünni-Türk ekseninin aldığı” belirtiliyordu. Suriye’de müttefiki Türkiye ile rekabet içinde olan İsrail, Dürzilerin yanı sıra Kürtlerin ve Alevilerin “demokratik haklarını” savunma iddiasıyla müdahalesini genişletme tehdidinde bulunuyor.
Mart ayının başında Netanyahu, Suriye’nin yeni hükümetini “radikal” olarak nitelendirerek, “Suriye’deki Dürziler saldırıya uğrarsa, karşılık vereceğiz ve sessiz kalmayacağız,” dedi. Savunma Bakanı Israel Katz da benzer şekilde 1 Mart’ta yaptığı açıklamada, “Suriye’deki aşırı İslami rejimin Dürzilere zarar vermesine izin vermeyeceğiz. Eğer rejim Dürzilere zarar verirse, biz de onu vururuz,” dedi.
İsrail’in “doğal müttefik” ilan ettiği Kürt güçlerin Abdi ve Müslim gibi liderleri Siyonist rejimin desteğine açık olduklarını ifade ettiler.
Şam rejimi ile SDG arasındaki anlaşma, Ankara’nın Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) silah bıraktırmak için örgütün hapisteki lideri Abdullah Öcalan ile yürüttüğü müzakerelerle de bağlantılıdır. PYD ve YPG tarafından da önder kabul edilen Öcalan, Şubat ayının sonunda bir mektup ile PKK’ye silah bırakıp kendini feshetme çağrısı yaptı. PKK de çağrıyı kabul ederek ateşkes ilan etti.
Ankara Suriyeli Kürt güçlerin herhangi bir yasal statü elde etmeden kendini tasfiye ederek yeni Şam rejimine tabi olmasını savunuyor ve bunun için HTŞ üzerindeki nüfuzunu kullanıyordu.
Müslim ANF’ye verdiği demeçte ayrıca şunları belirtiyordu: “Biz o mektupta söylenenlerin dışında değiliz. Yani Önderliğin belirttiği noktaların dışına çıkmış değiliz… Biz prensip olarak barışmayı ve bu devletin bir parçası olmayı kabul ediyoruz. Tabii kendi haklarımızı, özgünlüklerimizi korumak şartıyla bu devletin içinde yerimizi alacağız. Zaten biz baştan beri de bunu söylüyorduk.”
Dipnot
* Çeviri: Yusuf Ertaş, Evrensel Gazetesi.