Türkiye Suriye’de rejim değişikliği savaşına liderlik ediyor

İsrail’in Gazze’deki soykırımı Ortadoğu genelinde İran’ı ve müttefiklerini hedef alan bir saldırıya doğru tırmanırken, Suriye’de 2011’de başlatılan ABD-NATO destekli rejim değişikliği savaşı yeniden canlandı. Suriye’nin kuzey komşusu olan ve 2016’dan beri ülkede işgalci güç olarak bulunan Türkiye bunda önemli bir rol oynuyor.

Rus basını Halep’e yönelik saldırıdan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı sorumlu tutarken, Suriye’de hükümet güçlerinin ve vekil grupların yanı sıra Amerikan, Türk, Rus ve İran güçlerinin yakın mesafe içinde bulunması tehlikeli bir tırmanma olasılığını yeniden gündeme getiriyor.

Geçen hafta Çarşamba günü El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğünde başlatılan saldırılar, Rusya ve İran destekli Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetine bağlı güçlerin çok az direnişiyle karşılaştı ve kısa süre içinde ülkenin en büyük ikinci kenti Halep ele geçirildi.

Halep'teki uluslararası havalimanında bir kamyonetin üzerindeki ABD destekli Suriyeli muhalif savaşçılar, 2 Aralık 2024 Pazartesi. [AP Photo/Omar Albam]

Daha sonra HTŞ, 2016 yılında Rusya’nın askeri müdahalesinin ardından geri püskürtüldükleri Hama kentine yöneldi. Bu arada Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (eski “Özgür Suriye Ordusu”) güçleri de saldırıya geçerek ABD destekli Kürt milliyetçisi Halk Savunma Birlikleri (YPG) önderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elindeki Tel Rıfat kasabasını ele geçirdi.

Erdoğan Pazartesi günü “Uzun bir süredir Ortadoğu’daki şiddet sarmalının Suriye’yi de etkisi altına alma ihtimaline dikkat çekiyorduk. Son hadiseler Türkiye’nin haklılığını teyit ve tescil etmiştir,” dedi.

Erdoğan ayrıca “Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve milli birliğinin korunması, 13 yıldır devam eden istikrarsızlığın Suriye halkının meşru talepleri doğrultusunda mutabakatla son bulması en büyük temennimizdir,” diye ekledi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise gülünç bir şekilde Türkiye’nin çatışmalara müdahil olmadığını öne sürdü. Pazartesi günü İranlı mevkidaşı Abbas Erakçi’yi ağırlayan Fidan, “Son gelişmeler, Şam’ın kendi halkıyla ve meşru muhalefetle uzlaşı sağlaması gerektiğini bir kez daha gösteriyor,” dedi.

Bu açıklamalar Suriye’deki yüz binlerce kişinin ölümü, milyonlarcasının yerinden edilmesi ve ülkenin altyapısının imha edilmesine yol açan ve şimdi yeniden parlayan rejim değişikliği savaşının başlıca suçlularından Türk hükümetinin ve egemen sınıfının iki yüzlülüğünü ifade etmektedir.

Filistinlilere yönelik soykırım savaşını Lübnan’a yayan İsrail’in Hizbullah ile yaptığı ateşkesin başladığı güne denk gelen Halep saldırısı, sonuçları bakımından, ABD’nin ve İsrail’in hedefleriyle örtüşmektedir. Çin, Rusya ve İran’ı hedef alan bu küresel savaşın Ortadoğu cephesinde İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım, ABD’nin petrol zengini bölgeye egemen olmak üzere İran’ı ve müttefiklerini hedef alan daha kapsamlı saldırısının yalnızca bir parçasıdır.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Pazartesi günü yaptığı açıklama, Washington’ın, El Kaide bağlantılı güçlerin Rusya ve İran destekli Esad hükümeti karşısında ilerlemesinden duyduğu memnuniyeti ifade ediyordu.

Sullivan, “Rusya, İran ve Hizbullah tarafından desteklenen Esad hükümetinin bir takım baskılarla karşı karşıya olduğu gerçeğine üzülmüyoruz,” dedi ve ekledi “Ortadoğu’da, Ukrayna’da ve başka yerlerde gördüğümüz tüm diğer olaylardan sonra Suriye’de de bir hareketlilik gördük. Bu, düşmanların daha zayıf bir stratejik konuma düşmelerinin doğal bir sonucudur.”

İsrail’in faşist Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz hafta Salı günü, Suriye’yi Siyonist rejimin savaş cephelerinden birisi olarak saymış ve İran’ın Lübnan’a silah sevkiyatına aracılık yaptığı suçlamasıyla “Esad ateşle oynadığını anlamalı,” tehdidinde bulunmuştu.

Erdoğan hükümeti, Suriye’de 2011 yılında başlatılan rejim değişikliği savaşında El Kaide bağlantılı cihatçı güçlerin ülkeye akıtılmasında ve silahlandırılmasında CIA ve Körfez rejimleriyle birlikte önemli bir rol oynadı.

Aynı dönemde ülke içinde Kürt milliyetçisi Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile bir “barış süreci” başlatan Ankara, PKK’nin Suriye’deki kardeş örgütü Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve onun milis gücü YPG ile kısmen iyi ilişkilere sahipti. Ekim 2014’te PYD lideri Salih Müslim Ankara’da ağırlanırken, Şubat 2015’te Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile YPG ortak bir operasyon bile düzenlemişti.

Ne var ki, ABD ve müttefikleri tarafından Suriye’de rejim değişikliği savaşının ana gücü haline getirilen İslam Devleti’nin (IŞİD) Suriye’den kuzey Irak’a yayılan hakimiyeti ABD’nin çıkarlarını tehdit etmeye başlayınca, Washington, YPG’nin omurgasını oluşturduğu SDG’yi başlıca vekil gücü haline getirdi.

Türkiye’nin güney sınırında bir Kürt devleti kurulması ve bunun ülke içinde benzer eğilimleri teşvik etmesinden dehşete kapılan Türk egemen sınıfı, önceliğini Esad rejimini devirmekten bir Kürt devletinin kurulmasını engellemeye çevirdi. Hem içeride hem de Suriye’de Kürt güçlerine karşı şiddetli bir saldırıya geçti.

Türkiye, Kürt güçlerin kontrolünde birleşik bir bölgenin oluşmasını engellemek üzere İslamcı vekilleriyle birlikte Suriye’nin kuzeyine üç askeri harekât düzenledi. Cerablus, Afrin, Resulayn ve Tel Abyad gibi kentleri kapsayan bir bölgeyi işgal etti.

ABD ile müttefiki Türkiye’nin Suriye savaşı üzerine artan anlaşmazlığı, 2016 yılında Erdoğan’ı devirmeyi amaçlayan başarısız askeri darbe girişiminde doruğa ulaşan gerilimlerin önemli bir boyutunu oluşturuyordu. Bu süreç aynı zamanda Türkiye’yi, Kasım 2015’te Suriye’de uçağını düşürerek savaşın eşiğine geldiği Rusya ile ilişkilerini düzeltmeye çalışmasına yol açtı.

Bununla birlikte, Türkiye’nin Suriye’deki yasa dışı varlığı ve Suriye Milli Ordusu adı verilen İslamcıları sadece YPG’ye karşı değil ama Esad hükümetine karşı da bir vekil güç olarak kullanması, Ankara ile Moskova arasında da ciddi gerilimlere neden oldu. 2020’de Rusya ve Suriye hava kuvvetlerinin İdlib’de TSK’yi hedef alan saldırısında 36 asker ölürken Erdoğan saldırıyı sineye çekti.

Sonunda, Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana Görüşmeleri sonucunda ateşkes sağlandı ve İdlib’de çatışmasızlık bölgeleri ilan edildi. Türkiye İdlib çevresinde karakollar ve kontrol noktaları oluştururken şehir zamanla HTŞ’nin merkezi haline geldi ve örgüt diğer gruplar aleyhine hakimiyetini güçlendirdi.

Erdoğan hükümeti Ortadoğu’da savaşın tırmandığı koşullarda Türk egemen sınıfının elini güçlendirmek ve gerici çıkarlarını ilerletmek için çeşitli girişimlerde bulundu. Suriye Devlet Başkanı Esad’la “yeni bir sayfa” açılması çağrılarını Suriye lideri geri çevirdi. Esad, Türkiye’nin işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve terör örgütlerine verdiği desteği kesmesi şartlarını öne sürdü.

17 Mayıs 2018 tarihli bu fotoğrafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki Soçi tatil kentinde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı dinliyor. [AP Photo/Mikhail Klimentyev]

Ayrıca Ekim ayında hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinden yeni bir “barış süreci”nin işareti verildi. Ancak buna, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM) seçilmiş belediye başkanlarını anayasaya aykırı bir şekilde görevden alma saldırıları eşlik etti.

Gerek Esad gerekse de Kürt milliyetçi hareketi ile müzakerelerin Türk egemen sınıfının “barış arayışı”ndan kaynaklanmadığı, yaklaşmakta olan bölgesel altüst oluşa hazırlık olduğu son gelişmelerle daha da belirginleşiyor.

Erdoğan’ın yeni “barış süreci”ne ilişkin yaptığı “Haritalar yeniden kanla çizilmek istenirken, İsrail’in Gazze’den Lübnan’a taşıdığı savaş sınırlarımıza yaklaşırken, iç cephemizi kuvvetlendirmeye çalışıyoruz” açıklaması bunun açık bir ifadesiydi.

Öcalan’ın serbest bırakılması ve meclise gelerek silahlı mücadelenin bittiğini ilan etmesi çağrısı yapan Erdoğan’ın faşist müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) lideri Devlet Bahçeli dün de Suriye’deki gelişmeleri ele aldı.

Bahçeli “Esad’ın Türkiye ile ön şartsız temas ve diyalog kurması normalleşme iradesi göstermesi önce kendi hayrına sonra da ülkesinin çıkarınadır,” dedi. “Halep iliklerine kadar Türk ve Müslümandır.” diyen Bahçeli YPG’ye karşı yapılan saldırıları da destekleyerek “Tel Rıfat temizlendi, sıra Münbiç’te,” diye ekledi.

Bahçeli ayrıca “DEM Parti’nin henüz nerede duracağını kestirememesi yanlıştır,” dedi ve DEM Parti “ya Türkiye partisi olacak ya da derdest” diyerek tehdit savurdu.

Loading