ABD, Avrupa ve bölgesel güçler, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad rejiminin El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) -Şam’ın Kurtuluşu Örgütü- tarafından devrilmesini memnuniyetle karşıladı.
İslamcı terör örgütü El Kaide on yıllardır Washington’ın bir numaralı düşmanı olmasına rağmen, hepsi de savaşın harap ettiği ülkedeki jeostratejik çıkarlarını ilerletmek için HTŞ’yi taşeron olarak kullanabileceklerine inanıyor.
2013’te BM’nin 2254 sayılı kararı, HTŞ’nin öncülü olan El Nusra Cephesi’ni, El Kaide ile bağlantısı nedeniyle, ABD’nin yaptığı gibi terör örgütü ilan etti. Washington 2018’de HTŞ’yi Yabancı Terör Örgütü olarak tanımladı ve takma adı Ebu Muhammed El Colani olan Suriye lideri Ahmed El Şara’nın başına 10 milyon dolar ödül koydu.
ABD Esad’ın devrilmesinden iki hafta sonra Colani’nin başına konan ödülü kaldırdı. Biden yönetimi, Suriye’de kurulacak yeni hükümeti, terörizmden vazgeçmeyi ve ülkedeki kimyasal silah depolarını imha etmeyi taahhüt etmesi halinde tanıyacağını ve destekleyeceğini açıkladı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, yeni Suriye hükümetinin “azınlıkların haklarına tam saygı gösterme, ihtiyaç duyan herkese insani yardım akışını kolaylaştırma” ve “Suriye’nin terörizm için bir üs olarak kullanılmasını ya da komşuları için bir tehdit oluşturmasını önleme” taahhütlerini yerine getirmesi gerektiğini söyledi. Bu durumda, “Biz de çeşitli yaptırımları ve aldığımız diğer tedbirleri gözden geçireceğiz,” diye ekledi.
Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık temsilcileri Şam’da HTŞ yetkilileriyle bir araya geldi. HTŞ’nin Birleşik Krallık’ta yasaklı bir terör örgütü olmasına ve gruba desteğin ifade edilmesinin suç teşkil etmesine rağmen Britanyalı diplomatlar El Şara ile görüşmeler yaptılar ve birlikte fotoğraf çektirdiler. Londra, Suriye’ye ve Suriyeli mültecilere 50 milyon sterlin (63 milyon dolar) insani yardım göndereceğini açıkladı. Katar, ülkenin yeni liderleriyle diplomatik ilişkilerini yeniden kurdu.
HTŞ ile yakın ilişkilerine rağmen örgüte doğrudan destek verdiğini uzun süredir reddeden Türkiye, Şam’daki büyükelçiliğini yeniden açtı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yerli bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada bu örgütü en iyi Türkiye’nin tanıdığını belirtti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın HTŞ’ye askeri ve lojistik destek sözü vermesi ve Körfez ülkelerinden destek almaya çalışması, El Şara’nın Suriye’nin Ankara ile stratejik bir ilişki geliştireceğini açıklamasına yol açtı. El Şara Yeni Şafak gazetesine verdiği röportajda “Stratejik ilişkiler olacak. Yeni Suriye devletinin inşasında Türkiye’nin birçok önceliği var,” dedi.
CIA, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve İsrail tarafından İran’ı zayıflatıp izole etmek için Suriye’de organize edilen, para ve ikmal sağlanan rejim değişikliği amaçlı vekalet savaşının başlamasından on üç yıl sonra, emperyalist devletler ve Ortadoğu güçleri Suriye’yi yağmalamak için El Kaide bağlantılı vekilleriyle işbirliklerini derinleştiriyorlar. Bu, bölgenin petrol ve doğal gaz kaynaklarını kontrol etmek ve Rusya, İran ve Çin’in Ortadoğu’daki etkisini ortadan kaldırmak için verdikleri daha geniş mücadelenin bir parçasıdır.
ABD, “İslamcı terörizme karşı küresel savaş” retoriğine rağmen, 1953’te CIA/MI6’nın İran’da Musaddık hükümetini devirmesi ve 1965’te Endonezya’da CIA destekli askeri darbe ve toplu katliamlar da dahil olmak üzere, Ortadoğu ve Asya’daki sol milliyetçi ve sosyalist hareketleri bastırmak için gerici İslamcı örgütleri uzun süredir kullanmaktadır.
Bu örgütlerin en bilinenlerinden biri olan El Kaide, 1980’lerde Afganistan’daki Sovyet yanlısı rejime karşı ABD tarafından başlatılan savaş sırasında, Suudi bir inşaat patronunun oğlu olan Usame bin Ladin’in liderliğinde, Suudi monarşisinin yardım ve finansmanıyla CIA ve Pakistan istihbaratı tarafından kuruldu. İslamcı mücahit savaşçılar, Sovyetler Birliği’ne karşı ABD’nin vekilleri olarak hizmet etmek üzere Pakistan sınırından Afganistan’a akıtıldılar.
Bu İslamcı gruplar, büyük ölçüde Moskova’nın Stalinist rejimiyle ittifak halinde olan laik milliyetçi rejimlerin ve partilerin sosyal ve ekonomik koşulları iyileştirmedeki ya da emperyalizmden anlamlı bir bağımsızlık elde etmedeki başarısızlıklarının bir sonucu olarak, Ortadoğu’daki geniş halk katmanlarının toplumsal hoşnutsuzluğunu istismar ederek bölgedeki en yoksul işçiler ve kır emekçileri arasında bir ölçüde destek toplayabildiler.
Washington ile El Kaide ve benzeri Sünni cihatçı gruplar arasındaki ilişki müttefik ve vekil güçten baş düşmana ve tekrar başa dönerek, koşulların gerektirdiği tüm yalanlar ve ikiyüzlülükle birlikte defalarca değişti. Bu örgütleri dini fanatizmleri, kapitalizme bağlılıkları, yeminli antikomünizmleri ve Şii İslam’a, Şii çoğunluklu İran’a ve Esad’ın mensup olduğu Alevi topluluğuna karşı şiddetli düşmanlıkları karakterize ediyordu.
El Colani/El Şara ve HTŞ’nin kökenleri
El Colani 1982 yılında Suudi Arabistan’da orta sınıf bir Suriyeli ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve Şam’ın varlıklı bir bölgesinde büyüdü. Babasının kuzeni Faruk El Şara Suriye’de uzun süre dışişleri bakanlığı yaptıktan sonra 2014 yılına kadar devlet başkanı yardımcılığı görevinde bulundu.
2003 yılında ABD’nin Irak’ı istila etmesinin ardından Irak’a giden El Colani, ABD işgaline karşı El Kaide’nin başını çektiği Sünni isyanına katıldı. ABD güçleri tarafından 2006 yılında yakalanan El Colani, sonraki beş yılını Irak’taki hapishanelerde geçirdi.
2011’de Esad’a karşı protestolar patlak verince, El Kaide’nin 2004’te kurulan ve daha sonra Irak’taki bir dizi Sünni isyancı grubu bünyesine katan bir kolu olan Irak İslam Devleti’nin o zamanki lideri Ebu Bekir El Bağdadi adına El Nusra Cephesi’ni kurmak üzere Suriye’ye geri döndü. El Nusra Cephesi’nin amacı, El Kaide ve Irak İslam Devleti örgütleri de dahil olmak üzere çeşitli Selefi cihatçı grupları birleştirmek, Suriye rejimini devirmek ve bir İslam devleti kurmaktı. BM ertesi yıl El Nusra Cephesi’ni terörist örgüt olarak tanımladı.
Ardından on yılı aşkın bir süre boyunca diğer cihatçı gruplarla birleşmeler, bölünmeler ve ölümcül çatışmalar yaşandı; El Nusra Cephesi eski müttefiklerinden bazılarıyla arasına mesafe koyarak özellikle ABD ve Türkiye’den daha geniş destek kazanmaya çalıştı.
El Nusra Cephesi, özellikle Suriye’nin kuzeybatısında -Halep, Hama, Lazkiye ve İdlib’de- Suriye rejim güçlerine karşı bazı başarılar elde etti ve El Bağdadi’nin IŞİD’in İslam Devleti adı altında Suriye’ye yayılması çağrısında bulunmasına yol açtı. Ancak Suriye’de savaşçı kapma yarışına giren örgütler kısa süre içinde birbirleriyle çatışarak binlerce kişiyi öldürdü. Nisan 2013’te El Colani, kaydedilmiş bir mesaj yayınlayarak İslam Devleti’nden koptuklarını söyledi ve “Nusra Cephesi’nin evlatları Şeyh Eymen El Zevahiri’ye biat ediyor,” açıklamasını yaptı. Zevahiri, Usame bin Ladin’in 2011’de öldürülmesinin ardından El Kaide’nin lideri olmuştu ve örgüte savaşçı, silah ve para sağlıyordu.
Türkiye, Irak ve Libya’nın yanı sıra Çeçenistan’dan ve Çin’in Sincan bölgesinden gelen İslamcı savaşçıların da dahil olduğu El Kaide bağlantılı milisler Esad karşıtı güçlere hâkim oldular. CIA silah ve fonlarının “incelenmiş” ve “ılımlı” Suriyeli “isyancılara” gittiğini iddia etmesine rağmen, Esad rejimini devirme misyonu için CIA’in yaklaşık bir milyar dolarlık yıllık bütçesinden en çok yararlananlar bunlar oldu.
ABD ve müttefiklerinin Suriye’de rejim değişikliği için savaşan ana güç haline getirdiği İslam Devleti’nin (IŞİD) hakimiyeti 2014’te Suriye’den Kuzey Irak’a yayılıp ABD çıkarlarını tehdit etmeye başlayınca Washington, ABD destekli Kürt milliyetçisi Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) ana vekil gücü haline getirdi.
ABD, Irak ve Suriye’de İslam Devleti’ne karşı operasyona başladığında El Colani, ABD’nin hava saldırılarını İslam’a karşı bir saldırı olarak nitelendirdi ve “ABD ve müttefikleriyle” savaşacağını, hatta savaşı Batı ülkelerine taşıyacağını söyledi ve savaşçılarına İslam Devleti’ne karşı savaşlarında Batı’dan yardım kabul etmemeleri çağrısında bulundu.
El Colani 2015’te ise El Nusra’nın Batılı ülkelere saldırma planı olduğunu inkâr etti ve Esad rejimiyle, müttefikleri Hizbullah ve IŞİD ile savaşmaya odaklandıklarını söyledi.
El Nusra Cephesi 2016 yılında El Kaide’den ayrılarak adını Şam’ın Fethi Cephesi (JFS) olarak değiştirdi ancak bunu yaparken muhalefetle karşılaştı ve ertesi yıl diğer dört Selefi cihatçı silahlı örgütle birleşerek HTŞ’yi kurdu. ABD bu örgütün halen El Kaide’ye bağlı bir örgüt olduğunda ısrar etti ve HTŞ’yi ılımlı bir hareket olarak değil “Suriye devrimini gasp etme” girişimi olarak nitelendirerek küresel bir terör örgütü olarak tanımladı.
Yaklaşık 10.000 savaşçıdan oluşan bu güç, diğer İslamcı örgütlerin çoğunu kendi liderliği altına alarak ilerledi. HTŞ, İdlib vilayetinin ve komşu bölgelerin yaklaşık yarısının kontrolünü ele geçirdi ve acımasız şiddet ile siyasi baskının bir karışımı yoluyla bölgedeki hâkim güç haline geldi. Vilayete asker konuşlandıran ve HTŞ ile diğer İslamcı milisleri, ABD’nin desteğiyle Suriye’nin kuzeydoğusunda özerk bir bölge kuran Kürt güçlerine karşı kullanan Türkiye’den hatırı sayılır destek aldı. Türkiye, güney sınırında bir Kürt devletinin kurulmasını ve kendi içindeki büyük Kürt nüfusu arasında ayrılıkçı hislerin büyümesini engellemeyi amaçlıyor.
Suriye’nin kuzeybatısındaki birçok vilayeti kontrol eden Ankara, hem eski Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) halefi olan Suriye Milli Ordusu’nu (SNA) doğrudan destekleyerek hem de HTŞ’yi terör örgütü olarak tanımasına rağmen destekleyerek Suriye’nin iç işlerine zorla müdahale etti. Türkiye 2016’dan bu yana Suriye’de birçok askeri harekât düzenledi.
Rusya ve Esad rejimi ile 2018’de varılan ateşkes anlaşmalarının ardından HTŞ güçleri ve müttefikleri, Suriye’nin diğer bölgelerinden yerinden edilmiş 2 milyon kişi de dahil olmak üzere İdlib’e tahliye edildi. Şu anda 4,5 milyon insanın yaşadığı bu vilayet, Washington’ın rejim değişikliği savaşının öncülüğünü yapan El Kaide bağlantılı İslamcı milislerin son kalesi haline geldi. İnsan hakları örgütleri ve BM İnsan Hakları Konseyi tarafından tanımlandığı üzere, HTŞ’nin yönetimi işkence, kayıplar, halka açık taşlamalar, yargısız infazlar ve hapis cezaları ile eş anlamlı hale geldi. HTŞ’nin silahlı adamlarının kontrolü altındaki bölgelerde her türlü muhalefet şiddetle bastırıldı.
Washington HTŞ’ye yeniden itibar kazandırıyor
Bunların hiçbiri Washington’ı HTŞ’ye yeniden itibar kazandırmaya çalışmaktan alıkoymadı. Bu şekilde, Rusya, İran ve Hizbullah’ın desteğiyle Esad rejiminin iktidarını koruduğu Suriye’de bir kez daha El Kaide’nin işe yarayabileceği sinyali verilmişti. HTŞ, her ikisi de İdlib vilayetinde bulunan Serakib ve Cisr eş-Şuğur’daki IŞİD hücreleriyle çatışarak ABD’ye hizmetini sundu. IŞİD lideri Ebu Bekir el Bağdadi 2019 yılında İdlib vilayetinde ABD ordusu tarafından öldürüldüğünde HTŞ onun ölümünü memnuniyetle karşıladı.
Şubat 2021’de ABD’deki Public Broadcasting Service’in (PBS) Frontline programı İdlib vilayetinde El Colani ile HTŞ’nin Suriye’deki suçlarını aklamayı amaçlayan sıra dışı bir röportaj yaptı. PBS, El Colani’ye geçmişte El Kaide ile olan ilişkisine mesafe koyma fırsatı verdi. El Colani röporajda HTŞ’nin Esad rejimine karşı savaştaki rolünü vurguladı. HTŞ’nin görevinin “halkı savunmak, onların güvenliğini, dinlerini, onurlarını, mallarını savunmak ve Beşar Esad gibi cani bir zorbaya karşı durmak” olduğunu söyledi.
Kendisini Washington’ın doğal müttefiki olarak tanıtan ve ABD’ye yönelik herhangi bir saldırıya destek vermeyeceğini taahhüt eden Colani, kendisine ve HTŞ’ye atfedilen terörist tanımlamasını “haksız” ve “siyasi” olarak nitelendirdi ve “Bu devrimdeki 10 yıllık yolculuğumuz boyunca Batı ya da Avrupa toplumuna hiçbir tehdit oluşturmadık: ne güvenlik tehdidi, ne ekonomik tehdit, hiçbir şey,” diye ilan etti. İdlib’de her türlü muhalefetin şiddet kullanılarak bastırıldığına dair yaygın suçlamaları reddetme fırsatı bulan El Colani, bu tür suçlamalarda bulunanları “Rus ajanı” ya da “rejim ajanı” olmakla suçladı.
Aynı programda Trump yönetiminin eski Ortadoğu temsilcisi James Jeffrey de El Colani ve HTŞ’nin ABD’nin Suriye’deki bir “varlığı” olduğunu doğruladı: “Onlar [Colani ve HTŞ], İdlib’deki çeşitli seçeneklerin en az kötü olanıdır ve İdlib şu anda Ortadoğu’nun en önemli yerlerinden biri olan Suriye’nin en önemli noktalarından biridir.”
Ertesi yıl IŞİD lideri Ebu İbrahim El Kureyşi ABD ordusunun İdlib’e düzenlediği bir baskında öldürüldüğünde diğer İslamcı örgütler HTŞ’yi ABD ile işbirliği yapmakla suçlamış ancak HTŞ ABD’nin operasyonunu resmen kınamıştı.
HTŞ Şam’ın kontrolünü ele geçirdiğinden beri Washington’daki efendilerine sadakatini göstermeyi sürdürüyor.
HTŞ liderlerinin İsrail’e Lübnan’da İran’ı ve Hizbullah’ı etkisiz hale getirmeye yardım ettiği için teşekkür etmesi dikkat çekicidir. El Şara, İsrail’in 1974’te imzalanan ateşkes anlaşmasıyla İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki askerden arındırılmış bölgeyi ele geçirmesini ve uluslararası hukuku ihlal ederek Kuneytra vilayetindeki köylüleri yerlerinden etmesini kınamadı. İsrail’in Suriye’nin askeri üslerini, hava savunma sistemlerini, mühimmat depolarını, karadan karaya füze stoklarını ve Suriye deniz araçlarını imha eden yüzlerce hava saldırısı ya da Suriye’nin egemenliğini ihlal eden 75’ten fazla ABD hava saldırısı hakkında da hiçbir şey söylemedi. İsrail, Suriye’nin savunma kabiliyetini ortadan kaldırma çabalarının bir parçası olarak, ülkenin askeri tesislerinin yüzde 80’ini yok ettiğini iddia ediyor.
El Şara bunun yerine, hava saldırılarıyla çıkarlarını güvence altına alan İsrail’in artık Suriye’yi barış içinde terk edebileceğini söyledi. Britanya’daki Times gazetesine verdiği demeçte “İsrail’le ya da başka biriyle herhangi bir çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin [İsrail’e karşı] saldırılar için bir fırlatma rampası olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz,” dedi. Britanya’nın Channel 4 News kanalı bir HTŞ sözcüsüne İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarıyla ilgili soru yönelttiğinde, sözcünün yanıtı şu oldu: “Önceliğimiz güvenliği ve hizmetleri yeniden tesis etmek, sivil yaşamı ve kurumları yeniden canlandırmak ve yeni kurtarılan şehirlerle ilgilenmektir.”
HTŞ, İsrail’e karşı Şii “direniş ekseni” olan İran’ı ve Hizbullah’ı Suriye topraklarından uzak tutma sözü verdi.