400’den fazla Filistinli katledildi: Trump ve Netanyahu Gazze’de “nihai çözüm”ü hızlandırıyor

İsrail ordusunun hava saldırısında hayatını kaybeden Filistinlilerin cenazeleri, Gazze'deki El-Ahli Hastanesi'ne getirilirken yas tutanlar cenazelerin etrafında toplandı, 18 Mart 2025, Salı. [AP Photo/Abdel Kareem Hana]

İsrail Salı günü Gazze’de düzenlediği bir dizi bombardımanla 400’den fazla erkek, kadın ve çocuğu katletti. Geri kalan tüm Filistin nüfusunun sistematik olarak yok edilmesini ya da yerinden edilmesini amaçlayan soykırımın yeni bir aşaması başlatıldı.

Salı günkü katliam, Gazze’nin medya ofisine göre 61.700 kişinin öldürüldüğü ve tüm bölgeyi yerle bir eden 18 aylık Gazze soykırımının en ölümcül günlerinden biriydi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bunun “sadece başlangıç” olduğunu söyleyerek saldırılara devam edileceğini ilan etti.

Bombardıman, Pazartesi günü önceden bilgilendirildiğini kabul eden Trump yönetimiyle koordineli bir şekilde, Amerikan bombalarıyla gerçekleştirildi. Yani toplu katliam bir Trump-Netanyahu ortak operasyonuydu.

Beyaz Saray açısından, Gazze’deki soykırımın tırmanması, ABD’nin Yemen’e düzenlediği ve Salı günü dördüncü gününe giren saldırıyla doğrudan ilişkili görülüyor. Yemen’de düzenlenen son yılların en büyük saldırısında onlarca kişinin öldürüldü.

Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Leavitt, Pazartesi günü İsrail bombardımanıyla ilgili bir soru üzerine şu açıklamayı yaptı:

Başkan Trump’ın da açıkça ifade ettiği üzere, Hamas, Husiler, İran -sadece İsrail’i değil Amerika Birleşik Devletleri’ni de terörize etmek isteyen herkes- bir bedel ödeyecek: kıyamet kopacak.

Salı günkü katliam, medyada sözde bir “ateşkes” ya da “müzakereler” bağlamında sunuldu. Bu sözcüklerin hiçbir anlamı yok. İsrail’in Gazze soykırımını başlatmasından bu yana geçen 528 gün içinde, medyada “ateşkes” olarak sunulan imha kampanyasının temposundaki değişikliklerin, yalnızca askerlerin rotasyonuna ve bir sonraki katliama hazırlık için mühimmat stoklarının yenilenmesine yönelik fırsatlar olduğu kanıtlanmıştır.

Trump yönetiminin ve İsrail’deki ona bağımlı rejiminin açık ve net amacı, Gazze’deki Filistinlilerin etnik temizliği ve deniz kıyısındaki değerli toprakların ilhakıdır.

Örtük amaç ise 2 milyon insanın sınır dışı edilmesinin lojistik olarak imkânsız olduğu koşullarda, Filistin halkının topyekûn imhasıdır.

Filistinlilerin sınır dışı edilmesi ya da imha edilmesine yönelik bu soykırım projesi, ABD emperyalizminin küresel hakimiyet projesinin bir parçası olarak, doğrudan emperyalist kontrol altında bir “Yeni Ortadoğu” yaratma planının temel taşını oluşturmaktadır.

ABD Başkanı Donald Trump Şubat ayında Gazze soykırımına yönelik geçerli planı açıklayarak “diğer ülkeleri” “Gazze’de yaşayan 1,8 milyon Filistinlinin yerleşeceği çeşitli alanlar inşa etmeye” çağırmış ve “Oraya sahip olacağız,” demişti.

Aynı ayın ilerleyen günlerinde Trump, Gazze halkına yönelik planlanan etnik temizliğin “on yıllar ve yüzyıllar boyunca gerçekleşen şeylere kıyasla az sayıda insan”ı kapsadığını söyledi. İsrail’in daha sonraki eylemleri, Trump’ın etnik temizlik planları için emsal olarak “on yıllar boyunca gerçekleşen şeyler”e atıfta bulunurken Holokost’u kastettiğini açıkça ortaya koydu.

Geçtiğimiz hafta Associated Press ve Financial Times, ABD ve İsrail’in Filistin halkını yerleştirmek üzere Doğu Afrika’daki Sudan ve Somali ile müzakerelere başladığını bildirdi. Bu öneri, 1940 yılında Nazi liderleri tarafından formüle edilen ve Almanya’daki Yahudilerin Afrika adasına sürülmesini öngören “Madagaskar Planı”na bilinçli bir saygı duruşu niteliğindedir.

Ne var ki bu plan, Nazi liderlerinin “Yahudi sorununun nihai çözümü” olarak adlandırdıkları, Avrupa’daki Yahudilerin sistematik olarak imha edilmesinin sadece başlangıcı oldu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda Holokost, modern tarihin en büyük suçu olarak hatırlandı. “Demokratik” hükümetlerin liderleri, bu tür suçları imkânsız kılacak bir uluslararası hukuk çerçevesine bağlı kalacaklarına ant içtiler.

Ancak kapitalizmin derinleşen, her yere yayılan krizi koşullarında, Amerikan egemen sınıfı hem emperyalist dış politikanın yürütülmesinde hem de ülke içinde işçi sınıfının sömürülmesi ve baskı altında tutulmasında, sınıf egemenliğinin vahşeti üzerindeki tüm kısıtlamaları terk etmiştir.

Trump’ın ülkesini bir “diktatör” olarak yöneteceği iddiası ile sömürgecilik, ilhak, etnik temizlik ve soykırım politikasını açıkça savunması arasında derin bir bağlantı vardır. Rus devrimci Vladimir Lenin’in çığır açan eseri Emperyalizm’de açıkladığı gibi, mali oligarşinin sınırsız diktatörlüğü aynı zamanda dış politika alanında sınırsız sömürgeci barbarlık iddiası demektir.

Fakat diktatörlüğün dayatılması ya da soykırım politikası sadece Trump’ın kafasından çıkmıyor. Aksine Trump, her iki siyasi parti tarafından desteklenen politikaları uyguluyor. Bu iki parti, Amerika’nın asalak mali oligarşisi adına yönetiyor. Beyaz Saray’ın şu anki sakini, selefi Demokrat Joe Biden’ın yönetimi altında başlatılan politikaları mantıksal sonuçlarına ulaştırıyor.

Geçen yılın Mayıs ayında Biden, Amerikan hükümetinin Gazze soykırımına sponsorluğuna karşı üniversite kampüslerinde düzenlenen barışçıl protestoları “antisemitist” ve “yasalara aykırı” olarak nitelendirmişti.

Biden “Muhalefet asla kargaşaya yol açmamalıdır,” diyordu. Polis, Biden’ın gözetimi altında, barışçıl protestolara saldırdı, kitlesel gözaltılar yaptı ve protestoları güç kullanarak dağıttı. O dönemde Dünya Sosyalist Web Sitesi şu uyarıda bulunmuştu:

“Kamu düzeni”ni ve “ekonomik istikrar”ı koruma bahanesiyle protestoların yasaklanması, modern tarih boyunca otoriter rejimlerin alamet-i farikası olmuştur.

Geçtiğimiz hafta Trump, Columbia Üniversitesi’nden yüksek lisans öğrencisi Mahmoud Khalil’in, ABD hükümeti tarafından işlenen suçlara karşı anayasal olarak korunan hakkını kullandığı için tutuklanıp sınır dışı edilmesini emretti. Trump, Yabancı Düşmanlar Yasası’na başvurarak ve yönetiminin mahkeme kararlarına bağlı olmayacağını ilan ederek diktatörlüğün temelini attı.

Dünya Sosyalist Web Sitesi, Aralık 2023’te, Biden yönetiminin Gazze soykırımına verdiği desteğin sonuçlarını şöyle açıklamıştı:

… büyüyen bir grev hareketi ve artan iç siyasi muhalefetin ortasında Biden yönetimi, isyan eden kentsel bölgelerle kitlesel katliam yoluyla başa çıkmak için bir emsal yaratmaya çalışmaktadır. ABD oligarşisinin iç siyasi krizi diktatörlük yoluyla çözmek isteyen kesimleri için Gazze’deki soykırım bir deneme alanı olarak görülmektedir.

Bir yılı aşkın bir süre sonra, Trump yönetimi bu planı hayata geçirmeye çalışıyor. Trump’ın sözcülüğünü yaptığı Amerikan mali oligarşisi, Amerikan işçi sınıfının sosyal konumuna cepheden bir saldırı düzenliyor: Sosyal Güvenlik, Medicare ve Medicaid’i tasfiye ediyor, yüz binlerce kamu çalışanını işten çıkarıyor, kamusal eğitimi yok ediyor ve emekçi ailelerin sosyal konumu için yıkıcı sonuçlar doğuracak bir ticaret savaşı yürütüyor.

Trump yönetimi, eylemlerinin kitlesel direnişe yol açacağına inanıyor. O, Gazze’de ve Gazze soykırımı karşıtlarına karşı oluşturduğu emsalleri işçi sınıfına karşı kullanmaya çalışacaktır.

Önümüzdeki günlerde, haftalarda ve aylarda Trump yönetimi Ortadoğu’daki savaşını büyük ölçüde yoğunlaştırmayı hedefliyor. Yönetim içinde, yirmi yılı aşkın süredir ABD emperyalist dış politikasının bir hedefi olan İran’a karşı kapsamlı bir ABD saldırısı planlayanlar var.

Demokratik Parti ise Trump yönetimiyle işbirliği yapıyor, işçi sınıfına ve demokratik haklara savaş açan hükümete finansman sağlanmasına yardımcı oluyor. Aralarındaki farklılıklar dış politika konularında -Gazze soykırımında değil ama Rusya’ya karşı savaşta- yoğunlaşıyor. Önde gelen hiçbir Demokrat, İsrail’in katliamını kınamadı ve Bernie Sanders gibi pısırık ve samimiyetsiz eleştirilerde bulunanlar, soykırımın bir parçası olduğu daha geniş emperyalist savaşı tamamen destekliyorlar.

Gazze soykırımına karşı muhalefeti ve demokratik hakları savunma mücadelesini, işçi sınıfının sosyal haklarını savunma mücadelesinden ayırmak ya da Trump’a karşı muhalefeti Demokratik Parti’ye tabi kılmak, önümüzdeki dönemde yapılacak en büyük hata olur.

Trump’ın Amerika’da faşist bir diktatörlük kurma ve Filistin halkını yok etme çabalarını durduracak toplumsal güç, işçi sınıfıdır. Temel görev, işçi sınıfı içinde Marksizmin teorik programıyla donanmış sosyalist bir önderlik inşa etmektir. Sosyalist Eşitlik Partisi ve Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler, bu mücadeleye öncülük etmektedir.

Loading