Biden yönetiminin Ukrayna’nın Rusya topraklarının derinliklerine saldırmak üzere ABD’nin uzun menzilli silahlarını kullanmasına izin vermesi, ABD-NATO’nun Rusya’ya karşı savaşında yeni ve tehlikeli bir tırmanışa işaret etmektedir. Sadece iki gün sonra Ukrayna’nın bu silahları kullanarak saldırıya geçmesi, ABD ve NATO güçlerinin, yıkıcı sonuçları ne olursa olsun, çatışmayı şiddetlendirme yönündeki amansız dürtüsünün altını çiziyor.
Ukrayna Salı günü ABD tarafından sağlanan ATACMS füzelerini kullanarak Rusya sınırından 180 kilometre içeride bulunan Bryansk’taki bir askeri üsse saldırdı. Kaç füzenin ateşlendiği ve kaçının Rus savunma sistemleri tarafından vurulduğu konusunda çelişkili raporlar var.
Aynı gün Guardian gazetesi, Britanya’nın uzun menzilli füzelerinin Rusya’nın derinliklerine saldırmak için kullanılmasına izin verme konusunda ABD’yi takip edeceğini bildirdi. Britanya Savunma Bakanı John Healy “Ukrayna’ya desteğimizi iki katına çıkarmalıyız,” dedi. Britanya Başbakanı Keir Starmer, Brezilya’daki G20 zirvesi dışında yaptığı açıklamada “Rusya’nın sorumsuz retoriği... Ukrayna’ya olan desteğimizi caydırmayacaktır,” dedi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ABD’nin açıklamasını memnuniyetle karşılayarak bunu “iyi bir karar” ve Kuzey Kore birliklerinin Rusya içinde konuşlandırılmasına uygun bir yanıt olarak nitelendirdi. Macron G20 zirvesinde yaptığı konuşmada, “Rusya, gerilimi tırmandırıcı bir karar alan tek güç... ABD’nin kararına yol açan da aslında bu kırılmadır,” dedi.
Avrupa medyasında, Avrupa emperyalizminin Rusya’ya karşı savaşta, gerekirse ABD’den bağımsız olarak, daha iddialı ve saldırgan bir rol üstlenmesinin zorunluluğu üzerine yoğun bir tartışma var.
Biden yönetimi ve NATO güçleri, Ukrayna’nın Rusya’yı hedef almak üzere uzun menzilli silahlar kullanmasına izin verme eyleminin Putin hükümetinin misillemesini kışkırtacağının çok iyi farkındalar. Onlar, Putin’in olası nükleer silah kullanımı da dahil olmak üzere askeri bir karşılık vereceğini belirttiği “kırmızı çizgi”yi bilerek ve kasıtlı olarak aşıyorlar.
Biden yönetiminin Ukrayna’nın uzun menzilli silahları kullanmasına izin verme hamlesi, ABD başkanlık seçimlerinden iki haftadan kısa bir süre sonra ve iktidarın yeni Trump yönetimine devredilmesinden sadece 60 gün önce geldi.
Biden açısından, atılan bu adımda, durumu olabildiğince saldırgan bir şekilde zorlamak için “fiili gerçekler” yaratma unsuru olduğuna şüphe yok. Beyaz Saray, Rusya’ya yönelik saldırıları Eylül ayında duyurmayı planlıyordu. Ancak nihayetinde Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in beklenen seçim zaferinin ardından duyuruyu yapmaya karar verdi. Harris kampanyasında büyük bir tırmanış planından hiç bahsetmedi.
Seçim, demagojik bir şekilde Ukrayna’daki savaşı eleştiren Donald Trump’ın zaferiyle sonuçlandı. Geçtiğimiz hafta Biden ve Trump Beyaz Saray’da bir araya geldi, her iki isim de “yumuşak bir geçiş” sözü verdi ve perde arkasındaki tartışmalar Ukrayna’ya odaklandı. Sosyal medya platformunda günde onlarca kez paylaşım yapan Trump’ın, ATACMS yetkisi ya da Ukrayna tarafından kullanımı hakkında hiçbir şey söylememiş olması dikkat çekicidir.
Putin, Eylül ayında, ABD’nin yakında Rus şehirlerine uzun menzilli saldırılara izin vereceği yönündeki haberlere cevaben, Rusya’nın nükleer doktrininde değişiklik teklifini özetlemişti. Rusya Devlet Başkanı, “nükleer silaha sahip olmayan herhangi bir devlet tarafından Rusya’ya karşı yapılan ancak nükleer silaha sahip bir devletin katılımı ya da desteğiyle gerçekleşen saldırının Rusya Federasyonu’na yönelik ortak bir saldırı olarak değerlendirilmesi gerektiğini” söylüyordu.
Salı günü, Ukrayna’nın Bryansk’a düzenlediği saldırının ardından Putin, Rusya’nın kendi topraklarına yönelik saldırılara karşılık olarak nükleer silah kullanma eşiğini önemli ölçüde düşüren yeni nükleer strateji belgesini imzaladı. Nükleer silahlar, “egemenliklerine ve/veya toprak bütünlüklerine yönelik kritik bir tehdit oluşturması halinde, konvansiyonel silahlarla yapılan saldırılara” karşılık olarak da kullanılabilecek.
Putin’in önceki açıklamaları ve Rusya Federasyonu’nun benimsediği yeni doktrin çerçevesinde, Rusya’nın NATO saldırısına Ukrayna’da gerilimi tırmandırarak, Avrupa’daki Amerikan üslerine ya da Avrupa’daki askeri hedeflere saldırarak, diğer “asimetrik savaş” biçimleriyle ve hatta nükleer silah kullanarak karşılık vermesi mümkündür.
Rusya’nın yanıtı ne olursa olsun, ABD ve NATO güçleri bunun sonuçlarını göze almaya hazırdır. Eğilim durmaksızın tırmanma yönündedir. Şu soru sorulmalıdır: Savaşın tırmandırılmasında bir sonraki aşama nedir? NATO bombaları ne zaman Moskova’ya yağmaya başlayacak? NATO birlikleri konuşlandırılacak mı?
Estonya Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna Pazartesi günü Financial Times’a verdiği demeçte Avrupalı güçlerin Ukrayna’da “sahaya inmesini” desteklediğini söyledi. Trump tarafından tasarlanan olası bir “barış anlaşması” bağlamında gündeme getirilmiş olsa da NATO’nun çatışmaya doğrudan konuşlandırılması önerisi defalarca gündeme getirildi. Bu önerilerden en önemlisi bu yılın başlarında Fransa Cumhurbaşkanı Macron tarafından yapılmıştı.
Biden yönetimi, Avrupalı güçlerin desteğiyle, savaşı daha da tırmandıracak bir dizi adım atmaya çalışıyor. ABD’nin pervasızca küresel hegemonya arayışına aynı şekilde bağlı olan yeni Trump yönetimi, dünyanın dört bir yanında savaşma konusunda aynı derecede saldırgan olacaktır.
ABD-NATO’nun Rusya’ya karşı savaşı, Gazze’de devam eden soykırımı, İsrail’in Lübnan’ı bombalamasını ve İran’a karşı savaş tehditlerini ve Trump’ın ana odağı olan Çin ile gelişen çatışmayı içeren, tırmanan küresel savaşın bir parçasıdır.
Savaşın tırmanması, tüm emperyalist devletler içinde yoğunlaşan siyasi krizin, diktatörce yönetim biçimlerine dönüşün ve işçi sınıfına yönelik saldırının devasa tırmanışının ortasında gerçekleşmektedir. Oligarşiler tüm toplumu savaşa tabi kılmaya kararlıdır. Üçüncü Dünya Savaşı’na doğru gidişi durdurmak için uluslararası işçi sınıfı sosyalist bir program temelinde seferber edilmelidir.