Aleksis Çipras’ın kurduğu yeni Yunan hükümeti, Syriza’nın içinde ya da yörüngesinde yer alan çok sayıda sahte sol grupta ve onun kardeş örgütlerinde bir coşku dalgasına yol açtı. Onlar, abartılı bir şekilde, “Avrupa politikasında büyük bir değişim” olduğundan söz ediyorlar.
Fransız Yeni Anti-Kapitalist Parti’nin (NPA) yaptığı bir açıklamada, “Syriza’nın seçim zaferi harika bir haber. O, Avrupa’da kemer sıkma politikalarına karşı mücadele eden herkese umut verdi,” deniliyor.
Almanya’daki Sol Parti’nin yürütme komitesi, yaptığı bir basın açıklamasında şöyle dedi: “Yunanistan’daki seçim yalnızca Yunanistan değil ama tüm Avrupa için bir dönüm noktasıdır. Avrupa Birliği’nin yöneliminde demokratik bir yenilik ve önemli bir değişim için fırsat sağlamaktadır.”
Syriza’nın Panos Kammenos’un aşırı sağcı Bağımsız Yunanlar partisi ile koalisyon kurması ya da onun seçim başarısının Fransa’daki Ulusal Cephe, İtalya’daki Kuzey Birliği ve Britanya Bağımsızlık Partisi gibi sağcı partiler tarafından memnuniyetle karşılanması bile bu coşkuyu azaltmadı.
Almanya’daki Sol Parti’ye yakın Junge Welt gazetesi, bu “oldukça ilginç” ittifakı, Bağımsız Yunanların yabancı düşmanı ve şovenist düşüncelerinin “oy pusulasında solcu Syriza’yı işaretlemiş olan halk kitleleri için tali önemde” olduğu savıyla haklı gösteriyor.
Junge Welt, “Kemer sıkma önlemlerinden etkilenmiş milyonlar, daha çok, toplumsal koşullarındaki bir iyileşmeyle ilgileniyor,” diyor ve ekliyor: “Çipras ile Kammenos’un düşünceleri bu konuda büyük ölçüde örtüşüyor.”
Bir an için, Syriza’nın seçmenlerinin Bağımsız Yunanların saldırgan şovenizmine (ki bu, partinin ve destekleyicilerinin ne olduğunu gösteriyor) bütünüyle ilgisiz olduğunu kabul etsek bile, onlarla koalisyon anlamsız değildir. Kammenos, ülkedeki gericiliğin temel dayanakları olan denizcilik sektöründeki oligarklar, Ortodoks Kilisesi ve ordu ile sıkı ilişkilere sahiptir. Bağımsız Yunanlar, Syriza’nın yürütme kurulu üyesi Stathis Kouvelakis’in itiraf ettiği gibi, “devlet aygıtının ‘çekirdeğini’ korumakla özel olarak ilgilenen sağcı bir partidir.”
Syriza’nın Bağımsız Yunanlar ile ittifakı, yalnızca Çipras’a gerekli parlamenter çoğunluğu sağlamakla kalmıyor; aynı zamanda, devlet aygıtının çekirdeği, polisteki ve ordudaki kötü ünlü sağcı güçler ile bir bağlantı işlevini de görüyor. Çipras, işçilerin hükümete karşı toplumsal protestolara ve isyanlara başlaması durumunda bu güçleri işçi sınıfına karşı harekete geçirmekte tereddüt etmeyecektir.
Aşırı milliyetçi bir parti ile ittifak, aynı zamanda, Syriza’nın Berlin ile Brüksel’in “kemer sıkma politikalarına” yönelik muhalefetinin sınıfsal temelini de açığa çıkartmaktadır.
Syriza, yalnızca Yunanistan’da değil ama Almanya dahil tüm Avrupa’da, mali seçkinler ile onların siyasi temsilcilerinin saldırısı altında olan işçi sınıfının çıkarlarını temsil etmemektedir. Syriza, Yunan ve Avrupa burjuvazisinin, kendisini Berlin tarafından kenara itilmiş hisseden ve çıkarlarına daha çok denk düşen farklı bir kapitalist maliye politikasını savunan kesimleri adına konuşmaktadır.
Çipras’ın bütün konuşmaları bu doğrultudadır. O, burjuvazinin bir temsilcisi olarak konuşuyor; işçilerin sınıf bilincine değil ama ulusal birliğe ve Yunanların saygınlığına sesleniyor. Çipras, Berlin’e karşı bir ittifak için Paris ile Roma’nın desteğini elde etmeye çalışıyor ve bu ülkelerdeki hükümetlerin kendi işçi sınıflarına karşı yoğun saldırılar gerçekleştiriyor olmasından rahatsızlık duymuyor.
Çipras, İtalyan gazetesi Il Messaggero ile röportajında, işçi sınıfı karşıtı politikalarından dolayı nefret edilen Başbakan Matteo Renzi’yi göklere çıkarttı. Çipras, “Ben Renzi gibiyim. Avrupa’yı değiştirmek istiyorum. Kısa süre içinde bir araya geleceğiz, çünkü konuşacak çok şeyimiz var. Büyümenin gerekliliği ve Almanya’nın Avrupa’daki tüm yurttaşlara zarar veren sert politikalarından vazgeçmesi konularında aynı şekilde düşünüyoruz,” dedi.
Renzi, Çipras’ın ilanı aşkına henüz yanıt vermemişken, Fransız Cumhurbaşkanı François Hollande onu Elysée Sarayı’na davet etti. Fransız Sosyalist Partisi, yaptığı bir açıklamada, “Yunanistan’daki sol güçlerin zaferini” memnuniyetle karşıladı ve bunun kendi “kemer sıkma karşıtı” yönelimini güçlendirdiğini söyledi.
Sağcı Ulusal Cephe’den iktidardaki Sosyalist Parti’ye, solda Sol Parti’ye ve NPA’ya kadar, kendilerini ekonomik olarak güçlü komşuları Almanya’nın baskısı altında hisseden Fransa’daki hemen hemen bütün partiler, Çipras’ın seçim zaferini memnuniyetle karşıladılar.
Bu politikanın mantığı yıkıcıdır. Bu politika, Avrupa’daki ulusal çatışmaları yoğunlaştıracak, işçi sınıfını egemen seçkinlerin ulusal çıkarlarına tabi kılacak ve son tahlilde savaşa götürecektir. Bu, işçi sınıfını Avrupa’da ve uluslararası ölçekte kapitalizme karşı mücadelede birleştirmeye çalışan sosyalist politikanın tam tersidir.
Çipras sağcı politikalarını her zamankinden daha açık bir şekilde sergilediği halde, sahte sol gruplar bunu örtbas etmeye çalışıyorlar. Onlar, Çipras’ın daha sağcı aşırılıklarını eleştirmekten kaçınamazken, çaresizce, ona ve Syriza’ya vermeye devam ettikleri desteği haklı göstermek ve işçi sınıfının kafasını karıştırmak için savlar üretiyorlar.
Onların savlarından biri, Çipras hükümetinin, baskı altına alınması durumunda işçilerin çıkarına politikalar izleyeceğidir.
Alman Sol Partisi içinde faaliyet gösteren ve Syriza’ya oy verilmesi çağrısı yapmış olan Sosyalist Alternatif (SAV), bu doğrultuda, “Seçim sonuçları Yunanistan’daki işçileri, işsizleri ve gençliği sokaklara çıkıp mücadele etmeleri için cesaretlendirecektir. Bu çok önemli, çünkü Çipras, hükümetinin ilk gününden itibaren baskı altına alınmalı,” diye ilan etti.
SAV, Çipras hükümetinin bu baskıya boyun eğeceğine işaret ediyor. Ama geçtiğimiz 170 yılın bütün uluslararası deneyimleri tam tersini kanıtlıyor. Burjuvazi –ki Syriza bir burjuva partisidir– işçi sınıfının baskısı altında sola değil; sağa kayar.
1848’de Avrupa’daki demokratik devrimler, Paris’teki işçi sınıfının bağımsız bir devrimci güç olarak Haziran ayında ayağa kalkmasının ardından, kendi burjuva ve demokratik önderlerinin ihanetine uğramıştı. Onların mülkiyetlerini ve ayrıcalıklarını tehdit eden bu yeni toplumsal güçten korkan burjuva ve küçük burjuva önderler, tüm Avrupa’da, feodal gericilik ile uzlaşmayı tercih etmişlerdi.
Marx ve Engels tarafından titizlikle çözümlenen bu deneyim, Marksist hareketin, merkezinde işçi sınıfının siyasi bağımsızlığının yer aldığı stratejisinin geliştirilmesinde belirleyici bir rol oynadı.
Bu örnek, o zamandan beri, birçok kez ve en farklı tarihsel ve toplumsal koşullar altında (1917’de Kerenski hükümetinin, Ekim Devrimi eliyle alaşağı edilmeden önce gerici ordu ile yakın işbirliği yaptığı Rusya’da; 1927’de, Çan Kay-şek’in Komünist Parti’deki müttefiklerini katlettiği Çin’de; 1930’larda Halk Cephesi’nin işçi sınıfını felç ettiği ve Franco’nun zaferini mümkün kıldığı İspanya’da ya da 1973’te Allende’nin işçi sınıfını ordu karşısında silahsızlandırdığı Şili’de) yinelenmiştir.
Onların bir diğer savı, işçi sınıfının bu deneyimleri yaşayabilmesi ve onlardan öğrenebilmesi için Syriza’nın desteklenmesi gerektiğidir. Bu tam bir sinikliktir. Syriza hükümetinin oluşturduğu tehlikeler göz önünde tutulursa, Marksist bir partinin görevi, Syriza’nın temsil ettiği sınıfsal çıkarları teşhir etmek, işçi sınıfını onun sonuçları konusunda uyarmak ve işçi sınıfına açık bir sosyalist yönelim sağlamaktır.
Dünya Sosyalist Web Sitesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, Yunanistan’daki “deneyimler”e bu şekilde katılmaktadır. Çok sayıda sahte sol grup Syriza’ya yapışıyor; çünkü onlar, bu parti ile aynı sınıfsal çıkarları temsil ediyorlar. Onlar, orta sınıfın, bağımsız bir işçi sınıfı hareketinden korkan ve burjuva düzen içindeki toplumsal yükselişlerini güvenceye almakla ilgilenen hali vakti yerinde kesimleri adına konuşuyorlar. Bu görev, işçileri ve gençleri Yunanistan’da ve uluslararası ölçekte karşı karşıya oldukları belirleyici mücadelelere hazırlamak amacıyla, Dünya Sosyalist Web Sitesi tarafından üstlenilmiştir.