Sahte sol RCI’ın lideri Alan Woods, Trump’ın seçilmesini ABD egemen sınıfına “büyük bir tokat” olarak selamlıyor

Woods, 3 Mayıs 2024 tarihinde Devrimci Komünist Parti'nin (Birleşik Krallık) kuruluş kongresinde. [Photo by Socialist Appeal / CC BY-SA 4.0]

Uluslararası Marksist Eğilim’in (IMT) halefi olan Devrimci Komünist Enternasyonal’in (RCI) lideri Alan Woods, Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerindeki zaferinin açıklanmasının ardından, 6 Kasım’da, siyasi eğiliminin umursamaz ve anti-Marksist yönelimini çarpıcı bir şekilde ortaya koyan bir makale yayımladı.

“Trump’ın zaferi: düzen için büyük bir tokat” başlıklı makale, Trump’ın düzen karşıtı bir figür olduğu yönündeki sahte iddiaları yinelerken, Trump’ın başkanlığının işçi sınıfı için yarattığı büyük tehlikeleri küçümsüyor.

Dünya Sosyalist Web Sitesi Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı ve Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD) Ulusal Başkanı David North, seçim sonrası düzenlenen “Seçim Bozgunu ve Diktatörlüğe Karşı Mücadele” başlıklı çevrimiçi web seminerine yaptığı giriş konuşmasında şu uyarılarda bulunmuştu:

Şimdi SEP’in ve WSWS’nin pozisyonu, Trump’ın başkanlığa gelmesinin Hitler’in 1933’teki zaferine eşdeğer olduğu değildir. ABD Weimar Almanya’sı değildir ve ABD’nin kitlesel bir faşist hareket tarafından desteklenen bir polis devleti diktatörlüğüne dönüştürülmesi, Trump’ın niyeti ne olursa olsun, bir gecede başarılamayacaktır.

Mücadele olacak, muazzam bir mücadele ancak geçen Salı günkü seçimin tehlikeli etkilerini ve gerçek sonuçlarını kabul etmemek siyasi olarak sorumsuzluk olur ve aslında Trump’ın amaçlarının başarısına katkıda bulunur. En azından Trump’ın sözüne itibar etmek gerekir.

Bu uyarı Alan Woods’un Trump’ın seçilmesinin önemine ilişkin değerlendirmesi için de geçerlidir. Kara sevda sınırlarında gezinen bu yazı, Trump’ın diktatörlük yönetimi ve toplumsal karşıdevrim planlarından kaynaklanan tehlikeleri görmezden gelmeye çalışıyor.

Woods şöyle yazıyor:

Avrupa hükümetleri tarafından sıkı bir şekilde desteklenen Amerika’nın egemen sınıfı, onu [Trump’ı] adil ya da kirli yollarla görevden uzak tutmaya kararlıydı. Trump 2020 seçimlerinde devrildikten sonra, tekrar aday olmasını engellemek için her şey yapıldı... Ona karşı yapılan sayısız saldırı geri tepti ve -doğru bir şekilde- Beyaz Saray’a tekrar girmesini engellemek için bir komploya dahil oldukları düşünülenleri vurdu.

Bu tasvir yanlıştır. Egemen sınıf “[Trump’ı] görevden uzak tutmaya kararlı” değildi. Aralarında Elon Musk ve Peter Thiel gibi milyarderlerin de bulunduğu finans ve şirket seçkinlerinin önemli kesimleri, Trump’ın otoriter ve iş dünyası yanlısı gündemini kendi sınıf çıkarlarını ilerletmenin bir aracı olarak görerek onu aktif bir şekilde desteklediler. Jeff Bezos gibileri ise seçimden sonra Trump’a desteklerini açıkladılar.

Woods “... adil ya da kirli yollarla” diye yazdığında ve Trump’ın “Beyaz Saray’a yeniden girmesini engellemek için bir komplo” kurulduğu iddialarını onayladığında, Trump’ın “hukuk savaşı”nın ve derin devlet komplosunun kurbanı olarak sunulmasını meşrulaştırmış oluyor. Woods, Trump’ın “tüm kartların kendisine karşı oynandığı” yönündeki propagandasına uyarlanarak, 2020 seçimlerini iptal etme girişimine karışanların yargılanmasının Trump’a karşı bir komplonun parçası olarak görülmesi gerektiğini ima ediyor.

Gerçekte ise, seçim öncesinde Trump ve onu destekleyen şirket ve finans oligarşisi kesimleri, Beyaz Saray’a geri dönmek için “adil ya da kirli” her yolu kullanmaya “kararlıydılar” ve Trump’ın zaferiyle sonuçlanmaması halinde seçimin sonucunu reddetmek için aktif bir şekilde plan yapıyorlardı. Sonuçta Demokratik Parti’nin tamamen iflas etmesi Trump’ın seçim zaferini garantilemesini sağladı. Seçimi kazanan Trump, gündemini uygulamak için “adil ya da kirli” tüm araçları kullanırken, hızla oligarşi tarafından ve oligarşi için bir hükümet kuruyor.

Demokratik Parti ise Trump’ın dönüşü için gerekli koşulları yaratmak adına elinden gelen her şeyi yaptı. Demokratların Beyaz Saray’da geçirdiği dört yıl boyunca Trump’ı Anayasa’yı ortadan kaldırma girişiminden yargılamak için zamanları vardı. Bunu yapmak için hiçbir ciddi önlem almadılar. Biden, Kongre Binası’na 6 Ocak’ta yapılan faşist saldırıdan iki hafta sonra yaptığı yemin töreni konuşmasında, “güçlü bir Cumhuriyetçi Parti” istediğini söyledi. Oysa Cumhuriyetçi Parti, darbe girişimini büyük bir çoğunlukla desteklemişti ve eski başkanı savunmayı sürdürüyordu.

Çünkü Demokratik Parti’nin en önemli önceliği Rusya ve Çin’e karşı savaşa hazırlanmaktı ve bunun için de Cumhuriyetçilerin desteği gerekiyordu. Trump’ın ciddi bir şekilde peşine düşmek bu savaş politikasını sekteye uğratacaktı. Aynı zamanda Biden ve Demokratlar, Amerikan kapitalizminin patlayıcı krizinin ve geleneksel yönetim biçimlerinin çöküşünün, ABD egemen sınıfının işçi sınıfı üzerindeki siyasi egemenliğini sürdürme şekli olan iki partili sistemin parçalanmasına yol açabileceğinden korkuyorlardı.

Woods, Trump’ın seçilmesini egemen sınıf için bir yenilgi olarak sunuyor. O halde Trump’ın seçilmesine tepki olarak Wall Street’te yaşanan rekor yükselişi nasıl açıklıyor? Biden mümkün olan en “yumuşak” geçişi vaat eder ve Bernie Sanders’tan Nancy Pelosi’ye kadar önde gelen Demokratlar “başarılı” bir yönetimi garantiye almak için Trump’la “birlikte çalışma” arzularını beyan ederken, Demokratik Parti diktatör heveslisi yeni başkana rezilce teslim olmuştur.

Trump’ın bir işçi sınıfı figürü olarak sunulması

Woods seçimler hakkında şöyle yazıyor: “Bu bir tür ‘Köylü İsyanı’ydı – bir pleb isyanı ve mevcut düzene karşı ezici bir güvensizlik oyuydu.” Trump’a oy verenler “radikal bir alternatif arıyorlardı,” diyen Woods şöyle devam ediyor: “Eğer Demokratlardan kopmaya ve bağımsız olmaya karar verseydi, Sanders bunu sağlayabilirdi. Ancak Demokratik Parti’nin kurulu düzenine teslim oldu ve bu da tabanını hayal kırıklığına uğrattı... Uygun bir sol adayın yokluğunda, yabancılaşmış ve siyasi olarak mülksüzleştirilmiş hisseden milyonlarca insan, kurulu düzene karşı iyi nişan alınmış bir tokat atma fırsatından yararlandı.”

Trump toplumsal sıkıntıları istismar etmeyi başarmıştır ancak onun zaferini bir “pleb isyanı” olarak sunmak rezilce yerlere kapanmanın ve siyasi iflasın bir ifadesidir. Yönetiminin “ilk gününde” bir diktatörlük kurma niyetini ilan eden ve milyonlarca göçmeni sınır dışı etmek için orduyu harekete geçiren milyarder bir aşırı sağcı adaya verilen oy nasıl olur da “kurulu düzene karşı iyi nişan alınmış bir tokat” olabilir?

Woods’un Bernie Sanders’ın bağımsız bir parti kurması yönünde IMT’nin tavsiyesini dinlemediğinden yakınması dikkat çekicidir. IMT, 2016’da, böyle bir partiyi destekleme sözü vermişti. IMT, Demokratlara sola doğru baskı yapma temel perspektifi doğrultusunda Sanders kampanyasına yönelen sahte sol kardeşliğin bir parçasıydı.

Woods daha da ileri giderek şöyle yazıyor: “Donald Trump, işçi sınıfının on yıllardır ilk kez ABD siyasetinin tam merkezine yerleştirilmesinde çok önemli bir rol oynuyor.” Toplumsal bir karşıdevrimi dayatmaya niyetli milyarder bir komplocu olan Trump, Woods’un elinde tarihsel ilerlemenin bir temsilcisine dönüşüyor. Hatta o, işçi sınıfının Amerikan siyasetinin merkezine yükselmesinde “çok önemli bir rol oynuyor”!

“Barış yanlısı” Trump

Trump’ı yüceltmeye devam eden Woods, onu savaşın tırmanmasında potansiyel bir fren olarak sunarak şöyle yazıyor: “Özünde, Trump’ın eğilimi izolasyonizm yönündedir. İster Birleşmiş Milletler, ister Dünya Ticaret Örgütü ya da NATO olsun, Amerika’nın herhangi bir şekilde yabancı ittifaklara bulaşması karşı çıkmaktadır.”

Woods daha sonra şöyle yazıyor: “Bununla birlikte hem ekonomik hem de askeri açıdan çok zorlu bir güç olan Çin ile savaştan yana olacağı hiç kesin değildir.”

Trump’ın sicilinde, son açıklamalarında ya da yeni yönetimine atadığı kişilerin politikalarında bu görüşü destekleyecek hiçbir şey yoktur. Trump’ın yeni ulusal güvenlik danışman yardımcısı Alex Wong, kısa bir süre önce sosyal medyada Çin ile ilgili olarak şunları paylaştı:

Amerika Birleşik Devletleri ve halkı, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana görmediğimiz düzeyde bir gerilime, bölgesel istikrarsızlığa ve -evet- olası bir çatışmaya hazırlıklı olmalıdır.

Woods, Trump’ı bir tür barış yanlısı gibi göstermeye çalışıyor. Hiçbir şey gerçeklerden bu kadar uzak olamazdı. Elbette egemen sınıf içinde taktik farklılıkları var. İç meselelerde, bazı kesimler işçi sınıfını bastırmak için sendika bürokrasisini kullanmayı tercih ediyor. Egemen sınıfın diğer kesimleri ise işçi sınıfına karşı aşırı sağcı şiddet yanlılarının ve polis baskısının geliştirilmesini istiyor. Dış politika konusunda ana anlaşmazlık ise Çin’in daha öncelikli hedef olup olmamasıdır.

Ancak Trump ve Cumhuriyetçiler Amerikan emperyalizminin kesinlikle acımasız temsilcileridir. Woods, dikkat çekici bir şekilde, Trump’ın İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımına Biden yönetiminden çok daha açık bir şekilde destek vermesi ve ABD’yi kitlesel katliam ve etnik temizlikten uzak tutmaya yönelik retorik çabaları bile kınaması hakkında hiçbir şey söylememektedir.

6 Ocak darbe girişiminin aklanması

Woods Trump’ı bir faşist olarak değil, sadece sağcı bir politikacı olarak nitelendiriyor. Trump’ı faşist olarak tanımlamayı reddetmesi, RCI’nin önceli IMT’nin 6 Ocak 2021 darbe girişimi karşısındaki tutumuyla bağlantılıdır. Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin o dönemde aktardığı üzere Woods şunları yazmıştı: “Bu, ABD hükümetini devirmek ve işçileri ve solu ezmek için faşist bir rejim dayatmak üzere örgütlü ayaklanmaya dayanan bir darbe değildi. Ne münasebet!”

Bu pozisyon, ABD’deki egemen sınıfın ve ordunun demokratik yönetim biçimlerine bağlı kalmayı sürdürdüğü biçimindeki tehlikeli yanılsamadan kaynaklanmaktadır. IMT, 6 Ocak darbe girişiminin münferit bir eylem olduğunu, sadece Trump’ı ve Kongre binasını basan kalabalığı kapsadığını öne sürdü ve “Trump ve Kongre’deki sıkı destekçileri neredeyse kesinlikle kalabalığın Kongre binasını işgal etmesini planlamamışlardı ancak ateşle oynuyorlardı... Trump’ın saldırı köpekleri... tasmalarından kurtuldular” iddiasında bulunmuştu.

IMT’nin Amerika şubesi, 6 Ocak darbe girişiminin ardından faşizmin ancak “... işçi sınıfı önümüzdeki on ya da yirmi yıl içinde iktidarı alamadığı takdirde ve ancak bir dizi ciddi yenilgiden sonra” bir tehdit olduğunu yazdı.

Aslında 6 Ocak 2021 olayları ve bir bütün olarak Trump olgusu, Amerikan demokrasisinin on yıllar öncesine dayanan uzun süreli kriz ve çürüme sürecinin sonucudur. Yüksek Mahkeme’nin, 2000 seçimlerinde demokratik olmayan bir şekilde aldığı, başkanlığı halk ve seçiciler oylamasının kaybedeni olan George W. Bush’a verme kararına Demokratik Parti’nin karşı çıkmaması, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin analiz ettiği gibi, egemen sınıf içinde demokrasiyi savunacak herhangi bir kayda değer taban bulunmadığını ortaya koyuyordu. Yüksek Mahkeme Yargıcı Scalia, başkanı seçmek için oy kullanmanın anayasal olarak korunan bir hak olmadığını söylerken egemen sınıfın belirli katmanlarının bakış açısını ifade etmişti.

Woods’un Trump’ı faşist olarak nitelendirmemesi bir dikkatsizliğin sonucu değildir. Kendisi ve RCI, Trump’ın ve müstakbel yönetiminin faşist olarak tanımlanmasını açıkça reddetmektedir. Bu yılın Haziran ayında düzenlenen ve IMT’yi Devrimci Komünist Enternasyonal’e dönüştüren kuruluş konferansı, aşağıdaki pasajı içeren bir bildiriyi kabul etmiştir:

Uluslararası ölçekte Sol denilenler arasındaki yüzeysel izlenimciler, Trumpizmi aptalca bir şekilde faşizm olarak görmektedir: Bu tür bir kafa karışıklığı, önemli olguların gerçek önemini anlamamıza yardımcı olamaz.

Bu saçmalık onları doğrudan sınıf işbirlikçi politikaların bataklığına sürüklüyor. “Kötünün iyisi” gibi yanlış bir fikri ileri sürerek, işçi sınıfını ve örgütlerini burjuvazinin gerici bir kanadına karşı diğeriyle birleşmeye davet ediyorlar.

Seçmenleri Joe Biden’ı ve Demokratları desteklemeye itmelerini sağlayan da bu yanlış politikaydı - ki bu oylar daha sonra pek çok insanın pişmanlık duymasına neden oldu.

Sürekli olarak sözde “faşizm” tehlikesinden bahsederek, gelecekte gerçek faşist oluşumlarla karşılaştıklarında işçi sınıfını silahsızlandıracaklar. Bugüne gelince, asıl meseleyi tamamen gözden kaçırıyorlar.

Bu grotesk kayıtsızlığın ve faşist tehdit karşısında yere kapanmanın ardında derin bir karamsarlık ve işçi sınıfının bağımsız ve devrimci bir siyasi rol oynama olasılığının moral bozukluğuyla reddedilmesi yatmaktadır. Trump’ı faşist ilan etmenin otomatik olarak “kötünün iyisi” pozisyonunu benimsemek ve Demokratları desteklemek anlamına geldiğini iddia etmenin içeriği budur.

Woods ve RCI’ye göre, bir yandan Trump’ın politikalarının -gelecek yönetimindeki milyarderler, siyasi gangsterler ve şarlatanlar topluluğunda somutlaşan- faşizan, şiddete meğilli karşıdevrimci ve işçi sınıfı karşıtı içeriğini kabul edip, diğer yandan Demokratlardan kopuş ve işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı için mücadele edilemez. Oysa Sosyalist Eşitlik Partisi’nin Joseph Kishore ve Jerry White tarafından liderlik edilen 2024 başkanlık seçimleri kampanyasında ileri sürdüğü program tam olarak buydu.

Beyaz Saray’da bir faşistin olması, Amerika’da faşist yönetimin güçlenmesiyle aynı şey değildir. Trump’ın politikalarına karşı kitlesel işçi sınıfı direnişi ve mücadeleleri olacaktır; bunlar da devrimci önderliğin inşası ve işçi sınıfının sosyalist ve enternasyonalist bir program temelinde seferber edilmesi için nesnel koşulları yaratacaktır.

Woods, Trump’ın Amerikan siyasetinde esasen farklı bir şeyi temsil ettiğini inkâr etmek için, RCI’ın kuruluş belgesinde yaptığı gibi, makalesinde Trump’ın gerçek politikalarına ilişkin somut bir tartışmaya yer vermiyor. Trump’ın, Hitler’in faşist ajitasyonunda Yahudilerin oynadığı rolü oynayan göçmenlere yönelik pogromcu saldırıları ve yönetiminin ilk gününden itibaren milyonlarca göçmen işçiyi sınır dışı etmek için orduyu kullanma sözü hakkında hiçbir şey söylemiyor.

Woods, Trump’ın solcular ve sosyalistler olarak tanımladığı “içerideki düşman”ı yok etme vaadi konusunda da sessiz. Trump’ın federal bütçeden 2 trilyon dolar kesinti yapma, büyük işletmelerle ilgili tüm düzenlemeleri ortadan kaldırma ve yüz binlerce federal çalışanı işten çıkarma vaadi hakkında hiçbir şey söylemiyor. Trump’ın büyük gümrük vergileri ve küresel ticaret savaşı gibi dengesiz tehditleri konusunda da sessiz. Oysa bunlar Üçüncü Dünya Savaşı’nın girizgahıdır.

RCI dünya savaşı olasılığı olmadığını iddia ediyor

Woods’un Trump’ın temsil ettiği tehlikeyi küçümsemesi, Amerikan ve dünya kapitalizminin krizinin yakınlığını ve derinliğini inkâr eden RCI kuruluş belgesinde ortaya konan genel analizle uyumludur.

Emperyalist savaş tehlikesi konusunda RCI şöyle yazıyor: “Geçmişte, mevcut gerilimler Büyük Güçler arasında çoktan büyük bir savaşa yol açabilirdi. Ancak değişen koşullar bunu gündemden kaldırmıştır – en azından şimdilik.”

Belge nükleer savaş tehlikesini reddederek “mevcut koşullar altında bir dünya savaşı ihtimal dışıdır...” diye belirtiyor. Belgenin sonuç bölümünde şu ifadeler yer alıyor: “Yukarıda özetlenen nedenlerden ötürü, mevcut kriz doğası gereği uzun süreli olacaktır. Yıllar, hatta on yıllar sürebilir...”

Krizin siyaseten suç teşkil eden bir şekilde küçümsenmesi, RCI’nin “birleşik cephe” politikası izlemek adına Stalinist ve sahte sol örgütlerle yeniden gruplaşma ve onların içinde tasfiye olma perspektifiyle bağlantılıdır. Onun yeni “komünist” enternasyonalinin gerçek özü budur.

Bu yüzden RCI’ın kuruluş belgesi, tarihi boyunca Sovyet bürokrasisinin tüm karşıdevrimci suçlarına ortaklık etmiş olan Stalinist Yunanistan Komünist Partisi’ni (KKE) övmektedir. KKE’nin suç ortaklıkları, Moskova duruşmaları ve Lev Troçki dahil Ekim Devrimi’ne önderlik etmiş Bolşeviklerin öldürülmesinden, İkinci Dünya Savaşı sonrası Yunan İç Savaşı’na ihanete ve Syriza’nın Yunan işçi sınıfını IMF’nin acımasız kemer sıkma programına tabi kılmasına kadar uzanmaktadır.

Belgede şu ifadeler yer almaktadır:

Yunanistan Komünist Partisi (KKE), eski gözden düşmüş Stalinist-Menşevik iki aşama fikrini reddetme konusunda şüphesiz önemli adımlar atmıştır... Yunan komünistleri tarafından kaydedilen ilerlemenin tamamlandığı sonucuna varmak için henüz çok erken.

Dördüncü Enternasyonal’i dışlamak için tarihin tahrif edilmesi

En can alıcı nokta, Dördüncü Enternasyonal’in kurucusu olarak Troçki’nin rolünü ve aslında, bugün Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi ve ona bağlı Sosyalist Eşitlik Partileri biçiminde yaşayan Dördüncü Enternasyonal’in 1938’den bu yana varlığını dışlamak için Marksist hareketin tarihinin tahrif edilmesidir.

RCI’nin kuruluş belgesinde şöyle denmektedir:

Gerekli olan, Lenin ve diğer büyük Marksist öğretmenlerin fikirlerini temel alan gerçek bir Komünist Parti ve Komünist Enternasyonal’in ilk beş yılındaki çizgisine dayanan bir enternasyonaldir.

Başka bir ifadeyle, Stalin Marksizmin ve uluslararası sosyalizmin sürekliliğini yok etmiş ve Troçki’nin Dördüncü Enternasyonal’i kurarak elde ettiği anıtsal başarının hiçbir önemi kalmamıştır. Bu, aslında, karşıdevrimci Stalinizme siyasi bir teslimiyettir. Marksizmin Dördüncü Enternasyonal aracılığıyla sürekliliğinin sağlandığının reddedilmesi, RCI’yi “komünist” retorik dış görünüşünün ardında milliyetçi ve oportünist bir siyaset yapmakta özgür kılmaktadır. Sonuç, yalnızca genel olarak kapitalizme değil, onun faşist kanadına da teslimiyettir.

RCI’nin kayıtsızlığı ve oportünizmi, tarihsel kökenlerinden ve Leninist sosyalist bilinç uğruna mücadele kavrayışının uzun süredir reddedilmesinden kaynaklanmaktadır.

RCI’ya göre sosyalist bilinç, devrimci partinin rolünü ve işçi sınıfını sosyalist bir perspektife kazanma mücadelesini dışlayacak şekilde, otomatik bir süreç olarak gelişmektedir. RCI bu görevi açıkça reddetmektedir. Kuruluş belgesinde şöyle yazmaktadır:

“Geçmişte insanları komünist fikirlerin ve Marksist fikirlerin doğruluğuna ikna etmek için mücadele etmek zorundaydınız. Artık öyle değil.”

Oysa Lenin Ne Yapmalı?’da şöyle yazmıştı:

Kendiliğindenlikten çok söz ediliyor. Oysa işçi sınıfı hareketinin kendiliğinden gelişimi, onun burjuva ideolojisine tabi olmasına yol açar... bizim görevimiz … kendiliğindenlik ile mücadele etmek; işçi sınıfını, onu burjuvazinin kanadı altına sokmaya çalışan bu kendiliğinden, sendikacı uğraştan uzaklaştırmak ve devrimci Sosyal Demokrasinin kanadı altına almaktır…

RCI’nin Trump ve faşizan sağ karşısında yerlere kapanması, Ted Grant liderliğindeki Pablocu Militant Eğilimi’ndeki tarihsel kökenlerinin bir ürünüdür.

Militant Eğilimi, 20. yüzyılın büyük bir bölümünü Britanya İşçi Partisi’nin içinde bir hizip olarak faaliyet göstererek ve İşçi Partisi’nin “sol kanadı” hakkında yanılsama tohumları ekerek geçirmiştir. RCI’nin siyasi önceli IMT’nin ulusal grupları Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos, Almanya’da Sol Parti ve Fransa’da Yeni Halk Cephesi gibi sahte sol partilerin içinde hizip olarak faaliyet gösterdiler. Bu şekilde, işçi sınıfına ihanet eden, kemer sıkma politikaları uygulayan, milliyetçiliği ve militarizmi yükselten siyasi partilerin içinde yanılsama tohumları ektiler.

Sonuç

David North’un Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin ABD seçimlerine cevaben 10 Kasım’da düzenlediği çevrimiçi toplantının açılış konuşmasında belirttiği gibi: “Ciddi siyaset yapma zamanı gelmiştir.” RCI ciddi siyaseti temsil etmemektedir. Onun tarihi, sahte sol partilere en derin entirizmin ve işçi sınıfının siyasi bilincini yükseltme mücadelesine muhalefetin tarihidir.

Trump’a karşı mücadele şarttır. Ve bu mücadele, işçi sınıfı içinde, tarihsel deneyimlerinin özümsenmesine dayanan bir siyasi perspektif temelinde, siyasi olarak hazırlanmalıdır.

Trump yönetimi büyük mücadelelere yol açacaktır ve diktatörlüğe doğru gidişin tamamlandığını düşünmek yanlış olur. Sonucu mücadele belirleyecektir. Ne var ki, RCI işçi sınıfını aktif bir şekilde silahsızlandırmakta ve hatta Trump’ın seçilmesinin egemen sınıf için bir yenilgi olduğunu iddia etmektedir.

Trump’ın diktatörlük, işçi sınıfının sosyal haklarının yok edilmesi ve dünya savaşı tehdidinde bulunduğunun farkında olan işçiler ve gençler, işçi sınıfını yaklaşan kitlesel mücadelelere hazırlamak için mücadeleye atılmalıdır. Bu ancak Dünya Sosyalist Web Sitesi’nde yapılan analizlerin incelenmesi ve ABD’deki Sosyalist Eşitlik Partisi’ne ve sosyalist devrimin dünya partisi olan Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ne katılma ve onları inşa etme kararıyla yapılabilir.

Loading