UnitedHealthcare CEO’su Brian Thompson’a Manhattan sokaklarında suikast düzenlediği iddia edilen 26 yaşındaki Luigi Mangione’nin davası, ABD’de önemli bir toplumsal mesele haline geldi. Birçok detay açıklanmayı beklerken, toplumun farklı katmanlarından gelen tepkiler temel sınıfsal meseleleri gündeme getiriyor.
Öncelikle, Dünya Sosyalist Web Sitesi, kefaletle serbest bırakılması reddedilen ve terörizmle suçlanan Mangione’nin ölüm cezasına çarptırılma ihtimalini gündeme getiren kindar kovuşturmayı kınamaktadır. Ciddi sağlık sorunları yaşadığı anlaşılan Mangione’nin kefaletle serbest bırakılmasını ve ihtiyacı olan tıbbi bakımı almasını talep ediyoruz.
Şirket oligarklarının ve ana akım medyanın -Mangione’nin şahsına yönelik saldırgan tutumu iddia edilen şiddete yönelik ahlaki öfke ile birleştiren tepkisi- son derece ikiyüzlüdür. Manhattan’daki cinayetten sadece birkaç gün sonra medya, dünyayı nükleer savaşın eşiğine getiren bir eylem olan Rus general Igor Kirillov’un Moskova sokaklarında teröristlerce öldürülmesine övgüler yağdırmıştır.
Yurttaşlık hakları avukatı Clarence Darrow’un I. Dünya Savaşı sırasındaki histeriyi tanımlamasından alıntı yapacak olursak, ölümcül bir kriz içindeki Amerikan kapitalist toplumu “etle beslenmekte ve kan içmektedir.” Ukrayna, Gazze, Suriye ve diğer ülkelerde ABD destekli savaşlarda yüz binlerce kişi öldürülmüştür. Yeni Trump yönetimi, Amerikan tarihinde daha önce hiç görülmemiş ölçekte bir siyasi şiddete hazırlanmaktadır.
Bunları ifade ettikten sonra, Mangione’yi bir tür intikam kahramanı olarak gösterenlere de tamamen karşı çıkıyoruz. Thompson’ın “hak ettiğini bulduğu” şeklindeki herhangi bir tatmin duygusu, gerici ve hatta zararlı bir tepkidir ve nihayetinde yalnızca işçi sınıfının toplumsal mücadelesi temelinde çözülebilecek bir sorunu kişiselleştirmektedir.
Mangione’nin yaptığı iddia edilen şeye verilen kayda değer kamuoyu desteği, Amerikan kamu yaşamında, sınıf bilincine karşı şirket medyası tarafından teşvik edilen, bireysel eylemi ve aşırı bireyciliği yüceltme yönündeki köklü eğilimi ifade etmektedir.
Cinayetin ardındaki nedenler hakkında daha fazla bilgi ortaya çıkacaktır. Bununla birlikte, bir eylem asla öznel niyetlere göre değil, ona yol gösteren perspektife ve yarattığı etkiye göre değerlendirilmelidir. Yarattığı etki açısından bakıldığında, Thompson’ın öldürülmesi, 50 yaşındaki eşi ve iki çocuğunun bir koca ve babadan mahrum kalması ve Mangione’nin kendisinin uzun bir hapis cezası ve hatta ölüm cezasıyla karşı karşıya kalması dışında hiçbir şeyi değiştirmemektedir.
Daha geniş bir çerçevede bakacak olursak, Thompson, Amerikan kapitalizminin küçük bir parçasıdır ve yeri çoktan doldurulmuştur. Görünürdeki cinayet nedeni ve cinayetin uyandırdığı sempati, Büyük Buhran dönemi romanı Gazap Üzümleri’ndeki ünlü bir sahneyi hatırlatmaktadır. Romanda, çiftliğini yıkmak üzere olan bir buldozer sürücüsüyle tartışan yoksul bir çiftçi, bunu durdurmak için kimi vurması gerektiğini anlamaya çalışır:
[Sürücü:] “Suç bende değil ki! Elimden hiçbir şey gelmez benim. Denileni yapmazsam işimden kovulurum. Hem baksana... de ki beni öldürdün, ha? Seni hemen asarlar ama çok geçmeden traktöre başkasını bindirir yollarlar, evi o yıkar. Sen öldüreceğin adamı iyi seçmiyorsun.”
“Haklısın,” dedi kiracı. “Kim verdi bu emri sana? Onun peşine düşeyim ben. Esas onu öldürmek gerek.”
“Yanılıyorsun. O da emri bankadan aldı. Banka ona, ‘Ya bu insanları bu alandan temizlersin ya da seni işinden kovarım,’ demiştir.”
“Eh, bu bankanın bir başkanı var elbet. Bir yönetim kurulu var. Tüfeğimi doldurur bankaya dalarım.”
Sürücü bu sefer, “Birinden duyduğuma göre banka da emirleri Doğu’da bir yerden alıyormuş,” dedi. “Gelen emirlerde ya kâr edersiniz ya da sizi kapatırız, deniyormuş.”
“Ama bunun sonu neresi? Kimi vuracağız biz? Beni açlıktan öldürmek isteyen herifi gebertmeden ölmek istemiyorum.”
“Onu bilemem. Belki de vuracağın kimse yoktur. Belki insan değil bunun suçlusu. Belki de senin dediğin gibi, toprağın, mülkün kendisi yaratıyor bu dertleri. Her neyse, ben sana aldığım emri söyledim.”
“Düşünmem gerek,” dedi kiracı, “Hepimizin düşünmesi gerek. Bunu durdurmanın bir yolu olmalı. Deprem değil, yıldırım değil bu. İnsanoğlunun başının altından çıkan kötü bir durum var. Elbette bir çaresi vardır bunun.” [John Steinback, Gazap Üzümleri (İstanbul: Sel Yayınları, Ekim 2016), s. 48. Çeviren: Belkıs Dişbudak]
Zamanımızın temel görevi, UnitedHealthcare ve diğer büyük şirketlerin sosyalist bir devrimle işçi sınıfı tarafından kamulaştırılmasıdır; tek tek yöneticilere karşı “intikam” değil. Bu, işçi sınıfı içinde, onun sınıf bilincini ve örgütlenmesini bu tarihi hedefin düzeyine yükseltebilecek devrimci bir partinin inşasını gerektirir.
Amazon, Boeing, Canada Post ve başka yerlerdeki işçilerin yakın zamanda gerçekleştirdiği ve devam etmekte olan grevler, yeni Trump yönetimi altında meydana gelecek büyük bir sınıf mücadelesi patlamasından önceki sarsıntılardır. Bu kendiliğinden yükselişin kapitalizme karşı bilinçli ve uluslararası bir harekete dönüşme ve işçilerin şirket yanlısı sendika bürokratlarına karşı kendilerini bağımsız olarak örgütleyebilme derecesi sonucu belirleyecektir.
Marksistler bireysel şiddete karşı çıkarlar. Çünkü daha önceki bir perspektifte açıkladığımız gibi, bireysel şiddet, sınıfın eyleminin yerine, öncelikle orta sınıf gençliğin saflarından gelen çaresiz, öfkeli bireylerin eylemini koyarak yukarıda belirtilen bakış açısına doğrudan ters düşer.
Bu yaklaşımın aksine, sahte solun geniş kesimleri Mangione’yi açıkça destekliyor. Troçkizmden 50 yıldan uzun bir süre önce kopmuş orta sınıf radikal bir grup olan Spartakist Birliği’nin gazetesindeki manşet bunun tipik bir örneğiydi: “Ters Etkili Ama Suç Değil: Luigi’ye Özgürlük!” Spartakist Birliği, makalede, Mangione’nin “cüretkâr, kararlı ve cesur” eylemini selamlarken, “kan emici bir milyoneri ortadan kaldırma” arzusuna sempati duyduğunu göstererek, kişisel intikam ve kana susamışlık gibi en kötü içgüdüleri teşvik etmektedir. “Cüretkâr ve kararlı” olsa da silahsız bir adamı sırtından vurmanın kesinlikle cesurca bir yanı yoktur.
Mangione’nin iddia edilen eylemlerini sadece “yersiz” olarak eleştiren makale, daha sonra kategorik olarak, cinayetin “işçi sınıfı açısından kesinlikle suç olmadığını” ilan etmektedir.
Aslında, cinayet, en çok işçi sınıfının çıkarları açısından suçtur. Spartakist’in kendisi de şunu itiraf etmektedir: “Başkalarının da bu eylemden ilham alarak aynı yolu seçmesi mümkündür - bu da potansiyel olarak devrimci insan malzemesinin boşa harcanması demektir.” Bu ifadeyle, yazarlar böylesine korkunç bir trajedinin sorumluluğunu esasen kabul etmektedir. Spartakist, gerekli dersleri çıkarmaya ve işçileri eğitmeye çalışmak yerine, siyasi kafa karışıklığına uyum sağlamakta ve bu karışıklığın büyümesine yardımcı olmaktadır.
Spartakistlerin Mangione’ye verdiği destek, bu yılın başlarında soykırım karşıtı protestocu Aaron Bushnell’in intiharının desteklenmesini hatırlatıyor. Bushnell kişisel bir protesto biçimi olarak kendi canına kıyarken, Mangione bir başkasının canına kıymıştır. Ancak her ikisinin de ortak noktası, siyasi açıdan tamamen faydasız olmalarıdır. Burjuvazi ne birinin kendini yakmasından ne de bir yöneticinin öldürülmesinden etkilenir.
Spartakist, Marksistlerin “terörizm” karşıtlığına sadece lafta değiniyor ve bunu bir yan mesele olarak ilan ediyor. Aslında bu konu, en azından Spartakist’i ve benzerlerini ilkesiz oportünistler olarak teşhir ettiği için merkezi bir öneme sahiptir.
Burjuvazinin “terörizm” terimini her türlü direnişi şeytanlaştırmak için kullanmasının aksine, bu terimin Marksist kullanımı her zaman işçi sınıfının seferberliği yerine egemen sınıfın tek tek üyelerine karşı şiddet eylemlerinin ikame edilmesi gibi daha özel bir anlama sahip olmuştur. Marksistler her zaman, “radikalizm” görünümüne rağmen terörizmin özünde reformist, hatta muhafazakâr bir perspektifle egemen sınıfa taviz vermesi için “baskı yapmak” olduğunda ısrar etmişlerdir.
Hiç şüphesiz Mangione’yi destekleyenlerin çoğu, onun iddia edilen eyleminin sigorta şirketlerini korkutarak primleri düşürmesini ve kapsamı genişletmesini umuyorlar. Ancak bunun tam tersi gerçekleşmiştir. Şirketler Amerika’sı, Trump yönetiminde kapsamlı bir diktatörlüğe ve açık oligarşik yönetime hazırlanırken Mangione’yi ibret olsun diye cezalandırmaya kararlıdır.
Terörist grupların siyasi evrimi her zaman belirli bir sınıf mantığını takip etmiştir. 19. yüzyılın sonlarında Rus Marksizminin kurucusu Georgi Plehanov, suikastlar düzenleyerek Çar’la mücadele etmeye çalışan Narodnik hareketine “bombalı liberaller” diyerek karşı çıkmıştı. Bu niteleme, onlarca yıl sonra, Rus Devrimi sırasında, Narodniklerin Sosyalist Devrimci Parti’deki siyasi mirasçıları Ekim Devrimi’ne karşı çıkıp İç Savaş’ta Bolşeviklere karşı Çarlık subaylarıyla birleştiğinde kanıtlandı.
Daha yakın zamanlarda, 1960’larda bombalama ve gerilla taktiklerini benimseyen birçok eski radikal, üst düzey siyasi ve akademik görevlere geldi. Bunlar arasında Weather Underground’dan Bill Ayers ve eskiden Maocu iken Demokratik Parti’ye giren Van Jones da bulunuyor. Almanya’da eski sokak savaşçısı Joschka Fischer 1990’ların sonunda dışişleri bakanı oldu.
Spartakist ve parçası olduğu sahte sol gruplar topluluğu, radikalleşmiş bir gençlik kuşağını, statükoyu temelden tehdit etmeyen reformist bir “baskı” perspektifine yönlendirmeye çalışmaktadır. Bunu yaparak, Thompson’ın öldürülmesini meydana getirebilecek aşırı bir hayal kırıklığı ortamının yaratılmasına yardımcı oldular.
Kitlesel bir hareketin kesintiye uğraması sadece Trump’ın yeniden seçilmesinin yolunu açmakla kalmadı. Aynı zamanda hassas kesimlerin kişisel “çözümler” yoluyla bir çıkış yolu aramasına neden oldu. Bu durum özellikle Mangione’nin de içinde bulunduğu öğrenciler ve gençler arasında geçerlidir. Anketler gençlerin yaklaşık yüzde 60’ının Mangione’nin eylemlerini desteklediğini gösteriyor.
Ancak şimdi, sahte sol, protestolar yoluyla “baskı” yapmanın bariz başarısızlığının ardından aynı yolda ısrar ederek, kendi kendine zarar veren intikam eylemleri yoluyla “baskı” yapılmasını cesaretlendiriyor.
Kestirme yolları ve hızlı çözümleri teşvik eden ya da dikkatleri toplumsal çözümlerden kişisel çözümlere çevirenler, kendileri hakkında ne söylerlerse söylesinler, siyasi olarak yönünü kaybetmiştir ve karamsardır. Biz eşitsizliğe, sömürüye ve savaşa karşı çıkmanın bir yolunu arayan gençlere diyoruz ki: İşçi sınıfına dönün ve sosyalist ilkelere dayalı devrimci bir hareket inşa edin! Bireysel intikam değil, ancak işçi iktidarı kapitalizmle hesaplaşabilir.