Ukrayna gizli servisi Salı günü nükleer ve kimyasal savunma kuvvetlerinden sorumlu Rus Korgeneral İgor Anatolyeviç Kirillov’u Moskova’daki evinin önünde bir bombalı terör saldırısıyla öldürdü.
Kirillov, nükleer silahlara sahip bir ordunun bugüne kadar suikasta kurban giden en yüksek rütbeli mensubudur. Bu cinayet hem utanmazlığıyla hem de ABD ve Britanya medyası ile siyaset kurumunun bu cinayeti açıkça savunma derecesiyle dikkat çekicidir.
Bir askeri liderin savaş alanı dışında terörist bir bombalama eylemiyle öldürülmesi, uluslararası hukuka göre “hainlik” olarak sınıflandırılır ve Cenevre Sözleşmeleri kapsamında yasaklanmıştır.
Ancak bu aleni savaş suçu Britanya ve Amerikan medyası tarafından takdirle karşılandı. Times of London başyazısında bunu “meşru bir savunma eylemi” olarak nitelendirirken, Telegraph “dahiyane”, Wall Street Journal ise “cüretkâr” olarak tanımladı.
Eski Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in, NATO yetkililerine ve hatta Times of London çalışanlarına karşı açıkça misilleme yapma tehdidinde bulunmasının ardından Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy “Times’ın yanındayım” diyerek gazetenin cinayetin “meşru” olduğu yönündeki pozisyonunu onayladı. Bunu, Birleşik Krallık ve ABD’li yetkililerin cinayeti fiilen onaylayan açıklamaları izledi.
Bu cinayet, ABD ve NATO tarafından desteklenen Ukrayna’nın aldığı bir dizi son derece provokatif önlemin sonuncusudur. Amaç; yeni Başkan Donald Trump’ın 20 Ocak’ta göreve başlamasından önce savaşı tırmandırmaktır.
Geçtiğimiz ay Biden yönetimi ve Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer hükümeti, Ukrayna’ya NATO silahlarıyla Rusya’nın derinliklerine saldırılar düzenleme yetkisi vermiş, bunu birkaç gün sonra Amerikan ATACMS balistik füzeleri ve Britanya Storm Shadow seyir füzelerinin kullanıldığı saldırıların başlaması izlemişti.
Kremlin bu eylemlere, nükleer güçlerin yardımıyla nükleer olmayan devletler tarafından Rusya’ya yapılan saldırıları bu nükleer güçlerin saldırıları olarak sınıflandıran ve Rusya’nın NATO’ya karşı olası bir misillemesine izin veren gözden geçirilmiş bir nükleer doktrini kabul ederek karşılık verdi.
21 Kasım’da New York Times, Biden yönetiminin Ukrayna’nın nükleer silah kullanmasına izin vermeyi tartıştığını bildirdi. New York Times şöyle yazdı: “Hatta bazı yetkililer Bay Biden’ın Ukrayna’nın Sovyetler Birliği’nin çöküşünden önce olduğu gibi yeniden nükleer silahlara sahip olmasına izin verebileceğini öne sürdü.” Bu arada Almanya ve Fransa’dan yetkililer Avrupa birliklerinin Ukrayna’ya konuşlandırılması konusunu aktif olarak görüştüklerini doğruladılar.
Rusya, bunlara, Ukrayna’nın Dnipro şehrine nükleer füze taşıma kapasitesine sahip çok başlıklı orta menzilli bir balistik füze saldırısı düzenleyerek karşılık verdi.
NATO’nun provokatif eylemlerinin amacı, Trump’ın bir ay içinde göreve başlamasından önce “sahada gerçekler” yaratmaktır.
Beyaz Saray Sözcüsü Karine Jean-Pierre, seçimlerden önce, Trump’ın “ilk günden diktatör” olacak bir “faşist” olduğu uyarısında bulunmuştu. Ancak görevi sona ermekte olan Biden yönetimi, göreve gelecek ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD’de bir diktatörlük kurma hedefine yönelik tüm eleştirilerini bir kenara bıraktı.
Biden yönetiminin geçiş sürecindeki tek kaygısı, temel önceliği Rusya ile çatışmayı tırmandırmak olan Washington’ın dünyanın dört bir yanındaki savaşlarını tırmandırmaya devam etmektir.
Trump ve yönetiminin müstakbel üyeleri, Biden’ın Rusya’nın derinliklerine saldırma yetkisini ve Kirillov’un öldürülmesini kamuoyu önünde eleştirdiler. Trump yönetiminin bazı kesimleri, ABD’nin askeri çabalarını Çin ile çatışmaya hazırlık olarak Pasifik’in askerileştirilmesine odaklamak için Ukrayna savaşının müzakere yoluyla çözülmesinden yana olduklarını belirttiler.
Hem giden Biden hem de gelen Trump yönetimleri, Amerikan hegemonyasını ve doların hakimiyetini sınırsız askeri şiddet yoluyla güçlendirme hedefini paylaşıyor. Trump, 2019’da Ukrayna’ya geniş çaplı ölümcül silah sağlanmasına izin veren ilk Amerikan başkanı oldu. Bu, Ukrayna’nın bir NATO vekiline dönüşmesine yardımcı oldu ve Şubat 2022’deki Rus istilasını kışkırttı. 2018’de Trump yönetimi, “ABD ulusal güvenliğinin ana odağı artık terörizm değil büyük güç rekabetidir,” diyen bir ulusal güvenlik stratejisi açıkladı.
İki yönetimin dış politikasındaki bir fark da görüntüyle ilgilidir. Biden, Washington’ın dünyanın dört bir yanındaki savaşlarının hayırsever bir fedakarlıktan kaynaklandığını iddia ederken, Trump ABD’nin doğal kaynakları yağmalamak için savaşlar yürüttüğünü itiraf etti ve bunu en açık şekilde ABD’nin Irak’tan “petrolü alması” talebinde ifade etti.
ABD siyaset kurumu ve medyası Ukrayna’daki savaşı giderek artan bir şekilde Trumpçı emperyalist yağma diliyle yeniden yorumluyor. Bu değişimin tonu, Eylül ayında “Ukrayna’da 10 ila 12 trilyon dolarlık kritik madenlerin üzerinde oturuyorlar... Bu parayı ve varlıkları Çin ile paylaşması için Putin’e vermek istemiyorum,” diyen ABD Senatörü Lindsey Graham tarafından ortaya kondu.
Çarşamba günü Washington Post’ta yayımlanan makalesinde köşe yazarı Marc A. Thiessen, “Trump, Putin’in Ukrayna’nın 26 trilyon dolarlık gaz ve madenlerini almasını mı istiyor?” diye sordu.
Thiessen, “Ukrayna sadece Avrupa’nın ekmek sepeti değil; aynı zamanda dünyada en yaygın kullanılan 120 madenden 117’sinin en büyük rezervlerinden bazılarına sahip bir maden süper gücü. Amerika Birleşik Devletleri tarafından ekonomisi ve ulusal güvenliği için kritik olarak tanımlanan ve belirli yüksek değerli uygulamalar için kilit öneme sahip birçoğu oldukça nadir bulunan 50 stratejik madenden 22’si Ukrayna’dan tedarik ediliyor,” diye yazdı.
Thiessen sözlerine şöyle devam etti: “Amerikan halkı Ukrayna’ya yardım etmek için halihazırda yaklaşık 183 milyar dolar yatırım yaptı. ... ABD vergi mükelleflerinin bu yatırımın karşılığını alması gerekmez mi? Ukrayna titanyumunun Amerikan uçaklarına mı yoksa ABD ve müttefiklerini tehdit edecek Rus ve Çin savaş uçaklarına mı girmesini istiyoruz? Ukrayna’nın lityum ve nadir toprak elementlerinin Amerikan yapımı elektronik ve elektrikli araçlara mı yoksa Çin yapımı araçlara mı güç vermesini istiyoruz?”
Foreign Affairs’de yayımlanan “Amerika’nın Geri Çekilmesinin Bedeli: Washington Neden Soyutlanma Politikasını Reddetmeli ve Üstünlüğü Benimsemeli?” başlıklı makalede Cumhuriyetçi Senato Çoğunluk Lideri Mitch McConnell “Amerika Birleşik Devletleri’nin güvenliği ve refahı askeri üstünlüğe dayanmaktadır,” dedi. McConnell, “Amerika Birleşik Devletleri’nin, sert gücün ABD dış politikasının merkezinde yer alması konusunda acilen iki partinin bir uzlaşmaya varması gerekiyor,” diye ekledi.
McConnell, Trump yönetiminin temel dış politika hedefi olan Çin’e hakim olma hedefinin tek yolunun Rusya’ya karşı askeri bir zafer kazanmaktan geçtiğini savunuyor. McConnell “Çin’e karşı durmak, Trump’ın Ukrayna’yı terk ederek bu meydan okumaya öncelik vermesi yönündeki miyop tavsiyeyi reddetmesini gerektirecektir,” diye yazdı.
ABD siyaset kurumu içinde Avrupa ve Pasifik bölgelerinin göreceli önceliği konusunda ne tür farklılıklar olursa olsun, hem Demokratik hem de Cumhuriyetçi partilerin tüm hizipleri içinde, ABD emperyalizminin onlarca yıldır kendi küresel hegemonyasını korumak ve genişletmek için dünyanın dört bir yanında yürüttüğü savaşların genişletilmesine destek var.
Bu gerçek, Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’nın Çarşamba günü ABD Senatosu tarafından ezici bir çoğunlukla kabul edilmesiyle vurgulandı. Bu yasa, ABD’nin nükleer cephaneliğinin genişletilmesi ve modernizasyonunun yanı sıra dünyanın dört bir yanındaki askeri operasyonlar için finansman sağlamaktadır ve insanlık tarihinde herhangi bir ülkenin en büyük askeri finansman yasasıdır.
Trump’ın Biden’ın Ukrayna politikasına yönelik demagojik eleştirileri ne olursa olsun, tüm ABD siyaset kurumu, İsrail’in Gazze’de ABD tarafından finanse edilen imha savaşında öncülük ettiği terörizm, suikast ve soykırım yöntemleriyle yürütülen savaşın tüm dünyada muazzam bir şekilde genişletilmesine kararlıdır.
Bu savaşların bedeli, Trump’ın göreve gelir gelmez derhal uygulamaya koyacağı, işçi sınıfının sosyal, ekonomik ve demokratik haklarına yönelik cepheden bir saldırı ile ödenecektir. Sosyal Güvenlik, Medicare ve Medicaid’in kesilmesi, ABD Posta Servisi’nin özelleştirilmesi ve geri kalan tüm çalışma ve çevre düzenlemelerinin ortadan kaldırılması için planlar şimdiden yapılmaktadır. Mali oligarşinin banka hesaplarını dolduracak olan bu eylemlerin hepsi “savaş çabası” adına meşrulaştırılacaktır.
İşçi sınıfının sosyal ve demokratik haklarını savunma hareketini, savaşın ve diktatörlüğün temel nedeni olan kapitalist sistemin sona erdirilmesine yönelik sosyalist bir perspektif temelinde emperyalist savaşa karşı mücadeleyle birleştirmek hayati önem taşımaktadır.