30 Haziran’da Kayseri’de başlayarak birçok şehre yayılan Suriyeli sığınmacı karşıtı saldırılar nüfusun en savunmasız kesimi olan göçmen işçileri hedef alırken, bir çocuk işçi bıçaklanarak öldürüldü, en az iki çocuk ağır yaralandı.
2 Temmuz’da Antalya’nın Serik ilçesinde mevsimlik tarım işçisi olarak bölgeye gelen göçmen çocuk işçiler saldırıya uğradı. Suriyeli 17 yaşındaki Ahmed Hamdan El Naif bıçaklanarak öldürülürken, 15 yaşındaki Hasan Halid El Nayif ve Beşar Obaid Al-Marai’nin de olaylar sırasında ağır yaralanarak hastaneye kaldırıldığı belirtildi.
Haberlere göre, aralarında ölen El Naif’in de olduğu göçmen çocuk işçi grubu kayıt dışı ve düşük ücretli olarak çalıştırılıyordu. 40 derece sıcaklıkta serada kaynak işinde çalışan çocuk işçiler, gece meydana gelen saldırılardan habersiz olarak ilçe merkezine geldiler ve orada güpegündüz göçmen karşıtı grupların saldırısına uğradılar.
Suriyeli sığınmacılara karşı provokasyonun organize karakteri, saldırıların başlamasının ardından Türkiye’deki 3,3 milyon Suriyelinin kimlik bilgilerinin Telegram gruplarında paylaşılmasıyla da kendini gösterdi. Soruşturma başlattığını duyuran İçişleri Bakanlığı verilerin Eylül 2022 öncesine ait olduğunu doğruladı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ayrıca pogrom girişimlerinde 855’i Kayseri’de olmak üzere 1.065 saldırı failinin gözaltına alındığını açıkladı. Yerlikaya Kayseri’de gözaltına alınan şahıslardan 468’inin 50 farklı suçtan adli kaydı bulunduğunu söyledi. Bu suçlar arasında göçmen kaçakçılığı, kasten yaralama, yağma, hırsızlık, cinsel istismar, tehdit-hakaret, uyuşturucu, mala zarar verme, dolandırıcılık ve şantaj gibi suçlar var.
Bir çocuğun öldürüldüğü, çok sayıda kişinin yaralandığı, sayısız evin ve işyerinin tahrip edildiği olaylar sonucu yüzlerce kişinin gözaltına alınmasına rağmen yalnızca 28 kişinin tutuklanması, hükümetin sığınmacı karşıtı saldırganlığa hoşgörüsünü gözler önüne sermektedir. Hükümetin yeni pogromların önünü açan bu tavrıyla, geçtiğimiz aylarda İstanbul’da Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs gösterilerine kapatılmasını protesto ettikleri için 70’ten fazla kişinin tutuklanması arasında taban tabana bir zıtlık bulunmaktadır.
Pogrom benzeri saldırıların boyutu ve şiddeti, göçmen işçileri, saldırıya uğrama korkusu içinde işe gitmek ile aç kalmak arasında bir tercih yapmaya zorluyor. Kayseri’de bir çelik kapı fabrikasında çalışan bir işçi, Evrensel gazetesine, göçmen iş arkadaşlarının durumunu şöyle anlatıyor: “Ben yıllardır bu insanlarla yan yana çalışıyorum. Bir kere bile yanlışlarını görmedim. Benim tanıdıklarım ekmeğinin derdinde olan insanlar. Ama bu olaylardan sonra işe bile gelemiyorlar.”
Göçmen nüfusun ve işçilerin yoğun olduğu Gaziantep’te de işçiler benzer kaygılar taşıyor. Şiddetli saldırıların meydana geldiği günlerde işçi servislerinin hedef alındığı belirtiliyor. Bağımsız bir taban sendikası olan BİRTEK-SEN, üyesi olan işçilerin içinde olduğu bir servisin saldırganlar tarafından önünün kesildiğini ve yerli işçilerin Suriyeli sınıf kardeşlerini koruyarak saldırganları araçtan indirdiğini belirtti.
Egemen sınıf, toplumun en savunmasız kesimini oluşturan ve her an sınır dışı edilme korkusu yaşayan göçmen işçileri acımasız koşullarda ve düşük ücretlerle sömürüyor.
İstanbul’da yaşayan Suriyeli bir tekstil işçisi olan Muhammet içinde bulundukları çıkmazı Evrensel’e şöyle anlattı: “Yıllar içerisinde özellikle 2017’den bu yana Suriyelilere karşı baskı arttı, geri göndermeler o zamandan başladı. Bugüne ait bir şey değil geri gönderme süreçleri. Kapana kısılmış durumdayız.”
Suriye’de geri döndüklerinde nereye giderlerse gitsinler can güvenliği ve işsizlik tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını belirten Muhammet şunları ekliyordu: “Diğer yandan AB bizi almıyor, anlaşma olduğu için sınırları kapalı… Geçici koruma kartlarımız yenilenmiyor, usulsüz bir biçimde kartımızın zamanı dolmamışsa bile özellikle erkekler dışarıda gözaltına alınıp geri gönderiliyor.”
Egemen sınıf ve tüm siyaset kurumu, ABD ve Türkiye dahil müttefiklerinin 2011’de Suriye’de başlattıkları rejim değişikliği savaşının kurbanları olan sığınmacılara karşı kirli bir propaganda kampanyası yürütüyor.
Sosyalist Eşitlik Grubu’nun açıklamasında belirttiği üzere “İşçi sınıfını bölmek ve kafasını karıştırmak için aşırı sağın yalanlara dayanan programını benimseyen iktidardaki ve muhalefetteki düzen partileri, Suriyelileri ve diğer göçmenleri, kapitalist krizin bir sonucu olan hayat pahalılığının, yaşam koşullarındaki gerilemenin ve diğer toplumsal sorunların günah keçisi ilan etmiştir.”
Resmi yıllık enflasyonun yüzde 70’in üzerinde olduğu koşullarda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin kemer sıkma politikasını yoğunlaştırması ve eriyen reel ücretler, işçilerin ve emeklilerin yoksulluğunu daha da ağırlaştırdı. Bu durum, 2002’den beri iktidarda olan Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 31 Mart’taki yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) gerisinde kalarak ilk defa ikinci olmasında önemli bir rol oynadı.
Özellikle işçi sınıfından gelen muhalefetten duyulan korku ve onu saptırma arayışı, geçtiğimiz yılki cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasında CHP önderliğindeki burjuva muhalefetin adayı Kemal Kılıdaroğlu’nun aşırı sağcı Zafer Partisi’nin sığınmacı karşıtı programını ve söylemini benimsemesine yol açtı. Kılıçdaroğlu ikinci turda Zafer Partisi ile bir ittifak kurarken, sığınmacı dostu pozu takınan Erdoğan da “sığınmacıları geri gönderme” taahhüdüyle Zafer Partisi’nin ilk turdaki adayının desteğini aldı.
Sığınmacı karşıtı ajitasyon, aşırı sağın geleneksel yalanlarına dayanmaktadır. Bunlardan biri, sığınmacıların suç kaynağı olduğudur. Ancak resmi veriler ve yapılan çalışmalar, bu iddiayı hızla çürütmektedir.
Pensilvanya Eyalet Üniversitesi’nde siyaset ve göç sosyolojisi üzerine doktora yapan Enes Ataç, göçmen karşıtı saldırıların ardından X/Twitter’da konuyla ilgili akademik makaleleri paylaştı. Bunlar arasında “Suriyeli mültecilerin Türkiye’de ülkenin yerli nüfusuna kıyasla suç işleme eğiliminin çok daha düşük olduğuna dair oldukça bir detaylı analiz” sunan bir World Development makalesi ile “mültecilerin gelmesiyle birlikte kişi başına düşen toplam suç sayısının azaldığı”nı gösteren bir Journal of Economic Behavior & Organization makalesi yer alıyordu.
Egemen sınıfın işçi sınıfının yaşam koşullarına ve demokratik haklara yönelik saldırılarını sığınmacılara yönelik saldırılardan ayırmak mümkün değildir. Son provokasyonlar egemen seçkinler tarafından yayılan şovenizm ve yabancı düşmanlığına karşı tüm işçilerin uluslararası sosyalist bir program ve örgütlenme temelinde birliği uğruna mücadelenin hayati önemini ortaya koymaktadır.