Hızla gelişmekte olan Üçüncü Dünya Savaşı yerküreyi alevler içinde bırakırken, Arktika ve Arktik Okyanusu, emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşma yöneliminde önemli bir çatışma alanı haline geldi.
Arktika’nın artan ekonomik ve jeostratejik rekabetin yaşandığı bir bölge olarak ortaya çıkması, son yirmi yılda gelişen bir süreçtir ve büyük ölçüde Ortadoğu, Orta Asya, Doğu Avrupa ve Hint-Pasifik’teki gelişmelerin gölgesinde kalmıştır. Ancak Arktika üzerindeki hegemonya mücadelesi, ABD Başkanı Donald Trump’ın Grönland ve Kanada ile ilgili açıklamalarının hükümetleri sarsması ve kamuoyunun dikkatinin bu bölgenin kritik stratejik ve ekonomik önemine çekilmesiyle birlikte artık iyice su yüzüne çıkmıştır.
Yüzyılın başından bu yana, emperyalist güçlerin ve onların büyük güç rakiplerinin Arktika’ya olan ilgisi dramatik bir şekilde ve hızlanarak artmıştır. Doğal kaynaklar, ticaret yolları ve jeostratejik nüfuz için yenilenen bir küresel mücadele tarafından yönlendirilen Arktika’yı kontrol mücadelesi, iklim değişikliğinin etkisiyle körüklenmektedir. Bu mücadele, başta ABD olmak üzere Kuzey Amerika ve Avrupa’nın başlıca emperyalist güçlerinin, genişletilmiş askeri faaliyetlere ağırlık veren yeni resmi Arktika “stratejilerini” benimsemelerinde ifadesini bulmaktadır. Rusya ve Çin ise, Arktik Okyanusu’nun büyük ölçüde ya da tamamen buzsuz hale gelmesiyle önemli ölçüde kısalacak ticaret yollarına erişim imkânı sunan enerji zengini bölgede ticari ve ekonomik çıkarlarını geliştirmeye çalışmaktadır.
Trump 7 Ocak’ta düzenlediği basın toplantısında Grönland’ı ilhak etmeyi ve Panama Kanalı’nı gerekirse askeri güç kullanarak yeniden ele geçirmeyi planladığını açıkladı. Bu ilhakların Rusya ve Çin’e karşı ABD’nin “ulusal güvenliğini” sağlamak için gerekli olduğunu savundu. Ayrıca, Rusya’dan sonra en geniş Arktika topraklarına sahip olan Kanada’yı ABD’nin 51. eyaleti olmaya zorlamak için ekonomik baskı uygulayacağına yemin etti. Bu açıklamalardan kısa bir süre sonra oğlu Donald Trump Jr. Grönland’ın başkenti Nuuk’u ziyaret etti.
Trump’ın sözlerinin boş laftan ibaret olmadığını açıkça ortaya koyan onun faşist kliğinin üyeleri, Grönland’ın ilhakını meşrulaştıran bir yasa tasarısını Kongre’de açıkladılar. Pazartesi günü itibariyle 10 destekçiye sahip olan “Grönland’ı Yeniden Büyük Yap Yasası” şöyle diyor: “Kongre bu vesileyle Başkan’a, 20 Ocak 2025 tarihinde Doğu Standart Saati ile 12:01’den itibaren, Grönland’ın Amerika Birleşik Devletleri tarafından satın alınmasını güvence altına almak üzere Danimarka Krallığı ile müzakerelere başlama yetkisi verir.” Trump yemin töreninde Grönland’dan özellikle bahsetmemiş olsa da Panama ve diğer ülkelere yönelik saldırgan tehditleri ve Amerika’nın topraklarının kendi liderliği altında genişleyeceği sözü, Amerika’nın dünyanın en büyük adasını ilhak etme olasılığının devam ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Grönland’ın ilhakı için yaygara koparan Trump, Danimarka’nın da üyesi olduğu Avrupa Birliği’nin (AB) tamamını karşısına alma riskine giriyor. Avrupalı güçler ise buna Avrupa’nın kendi bağımsız askeri kapasitelerini geliştirmeye devam etmesi gerektiğini vurgulayarak karşılık vermekte gecikmediler.
Trump, Amerikan egemen sınıfının bir süredir sahip olduğu, ABD emperyalizminin Kuzey Amerika Arktika bölgesi ve çevresinde tam bir hegemonik kontrol uygulaması gerektiği görüşünü açıkça ortaya koydu.
ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Grönland’da askeri varlığı bulunmaktadır; ABD ordusu, Nazilerin adayı ele geçirmesini önlemek için adayı işgal etmiştir. 1946 yılında, Soğuk Savaş’ın başlangıcında, ABD Dışişleri Bakanı James Byrnes Grönland’ı Danimarka’dan satın almak için 100 milyon dolar (bugün 1,6 milyar doların üzerinde) para teklif etti ama Danimarka bu teklifi reddetti.
Trump’ın Grönland’ı ilhak etme tehdidi, dünya jeopolitik ilişkilerindeki çöküş ve ABD emperyalizminin dizginlenemeyen gaddarlığı ve hırsları açısından yeni bir durumu temsil etmektedir. Trump, Rusya ve Çin’e boyun eğdirme nihai hedefiyle, büyük güçlerin stratejik çatışma arenası olarak Artika’nın -Grönland ve Kanada üzerinden- kontrolü konusundaki gerilimleri kışkırtıcı bir şekilde tırmandırmaktadır. Trump, NATO ile işbirliği ve Ukrayna’da ve başka yerlerde vekalet savaşlarının kullanılması politikası izlemek yerine, doğrudan şah damarına saldırmayı öneriyor.
Rusya için Arktika ve Arktik Okyanusu bölgesi, coğrafi nedenlerden dolayı büyük önem taşımaktadır. Rusya, 21. yüzyılın başından bu yana, Arktika’daki kara ve deniz topraklarını ekonomik açıdan geliştirmek ve bölgedeki askeri yeteneklerini ilerletmek için önemli miktarda yatırım yapmıştır. Batılı emperyalist güçler arasındaki hâkim söylem, ABD ve NATO’nun Arktika konusunda “geride kaldığı” ve Rusya’nın bölgede “saldırgan” faaliyetler yürüttüğü şeklindedir. Oysa bu süre zarfında ABD Ortadoğu ve Orta Asya’da savaşlar açıyor ve NATO’nun Rusya’nın sınırlarına doğru genişlemesini sürdürüyordu. Yine de bu anlatı, özellikle Kanada ve ABD tarafından Arktika’nın şiddetli ve hızlı bir şekilde askerileştirilmesi için bir mihenk taşı olarak kullanıldı.
Yükselen kapitalist bir güç olan Çin’in bölgede kendi çıkarları var. Kendisini “Yakın Arktika Gücü” ilan eden Çin, bilimsel araştırmaların yanı sıra maden, petrol ve doğalgaz çıkarma alanlarına da önemli yatırımlar yapıyor. İhraç mallarının Avrupa’ya ulaştırılması için en hızlı rotaları sağlayacak olan yeni Arktika deniz yolları beklentisi de aynı derecede önemlidir.
Arktika’nın askerileştirilmesinin kilit özelliklerinden biri, Soğuk Savaş’ın zirvesinde kurulan Kanada-ABD ortak havacılık ve deniz savunma komutanlığı NORAD’ı “modernize etme” çabasıdır. Bu programın bir parçası olarak Kanada, ABD’den 88 adet F-35 “hayalet” savaş uçağı satın alma sözü verdi. Washington ve Ottawa ayrıca balistik füzelerin fırlatma öncesi faaliyetlerinin erken tespiti için tasarlanmış bir “Ufuk Ötesi” radar sistemi kuracak ve binlerce kilometre ötedeki balistik füze fırlatma alanlarını tespit ve imha etmeyi amaçlayan “Crossbow” programı kapsamında yeni radar ve sensör sistemleri geliştirecekler.
NORAD modernizasyon projesinin, “Rus ve Çin saldırganlığına” karşı koymak şöyle dursun, “savunmaya yönelik” hiçbir yanı yoktur. Emperyalistlerin hedefleri saldırgan ve yağmacıdır: ABD ve Kanada emperyalizminin Rusya ve Çin ile “kazanılabilir” bir nükleer çatışmaya girebilmesi ve Arktika’da jeostratejik hegemonyayı güvence altına alabilmesi için altyapı oluşturmak.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya kabul edilmeleri de en az bu kadar önemlidir; zira artık Rusya hariç tüm Arktika devletleri NATO üyesidir. Özellikle Finlandiya’nın üyeliğe kabul edilmesiyle NATO, Belarus gibi tampon devletleri aşarak Rusya ile 1.340 km’lik bir kara sınırına sahip oldu. Her ikisi de ülkenin Rusya ile kuzey sınırına yakın olan Ivalo ve Sodankyla başta olmak üzere Finlandiya’daki üslerde ABD kuvvetlerinin konuşlandırılmasına yönelik planlar şimdiden yapılmaya başlandı. Rusya’nın Kuzey Filosu’sunun ve nükleer denizaltılarının konuşlandığı Murmansk, her iki üsse de arabayla sadece birkaç saat uzaklıkta.
Arktika emperyalist güçlerin dünyayı yeniden paylaşma çabalarında birkaç nedenden ötürü giderek daha önemli bir rol oynamaktadır. Birincisi, burası petrol, doğal gaz ve nadir toprak mineralleri de dahil olmak üzere kilit hammaddeler açısından zengin bir bölgedir. Arktik Okyanusu açıklarındaki kara parçalarına yönelik rakip toprak iddialarının sonucu, hangi güçlerin bu doğal kaynaklar üzerinde hak iddia edebileceğini karar vermekte belirleyici olacaktır. İkinci olarak, Kanada’nın kuzey kıyısındaki Kuzeybatı Geçidi ve Rusya’nın Arktika kıyısındaki Kuzey Denizi Rotası, Avrupa ile Asya arasındaki yük taşıma sürelerini ve maliyetlerini büyük ölçüde azaltacak geçerli ticaret yolları haline gelmektedir. Üçüncü olarak, Arktika’nın ve yollarının kontrolü üçüncü bir dünya savaşı sırasında çok önemli askeri avantajlar sağlayacaktır. Kuzey Amerika’nın emperyalist güçleri tarafından Rusya ve Çin’e karşı ateşlenen füzeler Arktika’dan geçerek hedeflerine hızla ulaşabilir (ve bunun tersi de geçerlidir).
Nadir toprak mineralleri ve diğer hammaddeler
Nadir toprak mineralleri üzerindeki kontrolün “temiz enerji” ekonomisine geçiş için hayati önem taşıdığı doğru olsa da asıl önemli olan bunun teknolojik ve askeri sonuçlarıdır. Bu tür maddelere sınırsız erişim, küresel hegemonya arayışındaki ABD’nin askeri yetenekleri ve altyapısı için kritik önem taşımaktadır.
Foreign Affairs’te yayımlanan 2013 tarihli bir rapor, maden zengini Arktika’da nelerin tehlikede olduğunun kısa bir dökümünü vermektedir:
Arktika halihazırda Alaska’nın kuzeyinde dünyanın en verimli çinko madeni olan Red Dog’a ve Rusya’nın kuzeyindeki Norilsk’te bulunan en verimli nikel madenine ev sahipliği yapmaktadır. Çoğunlukla Rusya sayesinde Arktika dünyadaki paladyumun %40’ını, elmasın %20’sini, platinin %15’ini, kobaltın %11’ini, nikelin %10’unu, tungstenin %9’unu ve çinkonun %8’ini üretmektedir. Alaska’da 150’den fazla nadir toprak elementi yatağı bulunmaktadır ve eyalet kendi başına bir ülke olsaydı, bu minerallerin birçoğu için küresel rezervlerde ilk onda yer alırdı. Ve tüm bu varlıklar sadece bir başlangıçtır. Arktika daha yeni araştırılmaya başlandı. Kazılar başladığında, çoğu zaman olduğu gibi, çok daha büyük zenginliklerin ortaya çıkacağını beklemek için her türlü neden bulunmaktadır.” [Vurgu sonradan eklendi]
Grönland’da bol miktarda nadir toprak minerali bulunmaktadır. Grönland’ın güney ucunda yer alan Tanbreez Madeni, Trump’ın ilhak talebinde bulunmasından çok önce ABD’li yetkililerin ilgisini çeken bir yerdi. Tanbreez’de neodim, seryum, lantan ve itriyum gibi nadir toprak elementleri açısından zengin büyük bir ödiyalit (eudialyte) cevheri yatağı bulunmaktadır. Sadece tek bir madende bulunan bu elementler, cep telefonları; düz ekran TV’ler; rüzgar türbinlerinde kullanılan elektronik donanım; hibrid arabalarda ve taşınabilir elektronik cihazlarda kullanılan piller; gece görüş gözlüklerinde kullanılanlar gibi radyasyon emici camlar; radar için mikrodalga filtreler; tıbbi lazerler; radyofarmasötikler; PET görüntüleme ve MRI makinelerinin üretimi için kritik öneme sahiptir.
ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri geçen yıl Tanbreez Madeni’ni iki kez ziyaret ettiler ve madenin CEO’su Reuters’a verdiği demeçte, madenin Çin’e satılmaması için yoğun Amerikan lobiciliğine maruz kaldığını söyledi. Çinli bir şirket, Tanbreez Madeni ile aynı fiyortlar ağının daha ilerisinde bulunan Kvanefjeld’deki nadir toprak mineralleri projesinin en büyük hissedarı konumunda.
Dünya pazarında tatlı suya olan talep de giderek artıyor. Grönland’ın yılda 250 kilometreküp gibi şaşırtıcı bir hızla eriyen buz örtüsü, önemli bir tatlı su tedarikçisi olabilir. Danimarka ve Grönland Jeolojik Araştırmalar Kurumu, Grönland’ın buz ve suyundan ticari olarak yararlanmaya uygun 10 yer tespit etti ve şimdiden ruhsat vermeye başladı. Tatlı su, çiftlikleri sulamak ve 22 yıldır süren “mega kuraklık”tan etkilenen Batı ABD’deki Amerikan şehirlerine içme suyu sağlamak için kullanılabilir.
Grönland’ın buz örtüsünün altında, buzun ezici ağırlığıyla nanopartiküller halinde toz haline getirilmiş “kaya unu” [buzul unu] bulunmaktadır. Bilim insanları bu buzul ununun, tükenmiş toprakları yeniden canlandırabilecek ve tarımsal verimi büyük ölçüde artırabilecek özel bir besin bileşimi içerdiğini keşfetti. Örneğin Gana’daki mısır tarlalarında kaya unu kullanımına ilişkin bir çalışma, mahsul veriminde yüzde 30 ila 50 artış sağladı. Grönland’ın buz örtüsünün erimesi yılda tahminen bir milyar ton buzul unu ortaya çıkarmaktadır. Toplamda Grönland’da dünyadaki her bir dönüm tarım arazisini kaplamaya yetecek kadar kaya unu bulunmaktadır. Dolayısıyla Grönland’ın buz örtüsünü kim kontrol ederse, gelecekteki gıda güvenliği ve temiz suya erişim açısından önemli bir avantaja sahip olacaktır.
Son olarak, Arktika petrol ve doğal gaz rezervleri açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Burada her biri petrol ve/veya doğal gaz rezervi taşıma potansiyeline sahip 19 jeolojik havza bulunmaktadır. Prudhoe Körfezi’ndeki Alaska North Slope gibi bazı havzalar keşfedilmiş olsa da bunlar toplamın sadece yarısını temsil etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırmalar Kurumu’nun 2008 yılında yayımladığı bir raporda, Kuzey Kutup Dairesi’nin kuzeyindeki alanların 90 milyar varil petrol (dünyadaki keşfedilmemiş petrolün yüzde 13’ü) ve sıvılaştırıldığında 44 milyar varil doğal gaz içerebileceği tahmin edilmektedir. Özellikle ilgi çeken üç jeolojik bölge vardır: Arktik Alaska, Amerasian Havzası ve Doğu Grönland Rift Havzası. Grönland’ın ilhakı, ABD emperyalizmine özellikle Doğu Grönland Rift Havzası’nın tamamına sınırsız erişim imkânı sağlayacaktır.
Deniz yolları ve ekonomik nüfuz alanları
Şu anda kutup buzullarını endişe verici bir hızla eriten iklim değişikliğinin deniz taşımacılığı rotaları üzerinde büyük etkileri bulunmaktadır. Eriyen buzların hem mevcut Arktik nakliye rotalarının uygulanabilirliğini arttıracağı hem de tamamen yeni deniz yolları yaratacağı tahmin edilmektedir. Şu anda “Transkutup Nakliye Rotası” (TSR) olarak bilinen bu tür bir olası deniz yolu, Çin için Avrupa pazarına hızlı, ucuz ve doğrudan erişim sağlayacaktır. TSR, Avrupa ile Asya arasındaki en kısa nakliye rotası olacak ve Arktika güçlerinin hiçbirinin Münhasır Ekonomik Bölgelerinden (MEB) geçmemektedir.
Uluslararası ilişkiler dergisi Marine Policy’de 2021 yılında yayımlanan bir makale bu konuyu kapsamlı bir şekilde ele aldı: “Şu anda, Arktika seferleri buzkıran refakatçileri gerektiriyor ancak tahminler 2030’ların başlarında yaz aylarında Arktika’da refakatsiz seyrüseferin mümkün olabileceğini ve 2050’lerde bunun büyük olasılıkla olacağını gösteriyor.” 21. yüzyılın sonuna gelindiğinde Kuzey Deniz Rotası (NSR) yılda üç ila altı ay, Kuzeybatı Geçidi (NWP) ise yılın iki ila dört ayı buzsuz olacak.
ABD’nin ekonomik çıkarları açısından kaleme alınan makalede, her iki rotanın potansiyeli ve birbiriyle rekabet halindeki çeşitli jeopolitik çıkarlar ele alındı. Özellikle hem Rusya hem de Kanada’nın toprak talepleriyle ilgili sorunlara dikkat çekiliyordu:
ABD, Rusya’nın NSR’deki çeşitli boğazların iç sular olduğu yönündeki görüşüne katılmamakta, NSR’nin uluslararası bir boğaz olduğunu savunmakta ve Rusya’nın çevre koruma amacıyla güzergah üzerindeki aşırı kontrolüne karşı çıkmaktadır… Güzergahın yasal statüsüne ilişkin tartışmalar ve Rusya’nın uyguladığı engeller, uluslararası nakliyecileri, seyahat süresi ve mesafeden tasarruf etseler bile NSR’yi kullanmaktan caydırabilir… Güzergahın önemli bir deniz yolu olarak gelişmesi halinde, uluslararası gerilimler artacak ve paydaşlar güzergahı ortak bir kaynak olarak talep edecektir.
Kanada da benzer şekilde NWP’nin bir iç suyolu olduğunu savunmakta ve uzun süredir ABD’ye bu iddiayı tanıması için baskı yapmaktadır:
Kanada takımadalarında NWP’nin şu anda tartışılan yasal statüsü, trafik arttıkça muhtemelen savunulamaz hale gelecektir. Kuzeybatı Geçidi’ndeki trafik arttıkça, Kanada ve başta ABD olmak üzere uluslararası toplumun geri kalanının rotanın yasal statüsü meselesini çözmesi gerekecektir.
Bu anlaşmazlık, 1993-2003 yılları arasında Kanada’nın Liberal Partili başbakanı olan Jean Chrétien’in, Trump’ın tehditlerine karşı Kanada’nın siyasi seçkinlerinin daha güçlü tepki vermesi çağrısında bulunduğu son yorumlarıyla bir kez daha vurgulandı. Chrétien, “Biz de Arktika’yı korumak istiyoruz. Ancak Amerika Birleşik Devletleri … Kanada Arktika’sından geçmesine rağmen Kuzeybatı Geçidi’ni tanımayı reddediyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin Kuzeybatı Geçidi’ni Kanada suları olarak tanımasına ihtiyacımız var.”
Marine Policy makalesinin yazarı, bu tür bölgesel anlaşmazlıkların çözümünde “uluslararası işbirliği” (yani ABD, Kanada ve AB arasında işbirliği) ihtiyacı açısından yazarken, Trump şöyle bir alternatif öneriyor: Grönland ve Kanada’nın ilhakı yoluyla NWP’nin kontrolünü ele geçirmek.
Bu güzergahları güvence altına almak hem ABD hem de Kanada emperyalizmi için, özellikle de Çin ekonomisinin önünü kesmek adına hayati önem taşımaktadır. Çin dünyanın en büyük üretim ekonomisi ve dünyanın en büyük mal ihracatçısıdır. Çin için nakliye yollarına erişim kritik önem taşımaktadır. Geleneksel ticari nakliye rotaları sorun teşkil etmektedir. Bunlar uzun, daha maliyetli ve Malakka Boğazı gibi çeşitli donanma “geçitlerinden” geçmektedir. ABD Başkanı Obama’nın 2011 yılında “Asya’ya Dönüş” politikasını başlatmasından bu yana, özellikle Hint-Pasifik’teki geleneksel nakliye rotaları yoğun bir şekilde askerileştirilmiştir. Özellikle ABD Donanması, bir savaş ya da askeri kriz durumunda Çin’in petrol ve diğer doğal kaynakları almasını ve mal sevk etmesini engellemek için fiilen ele geçirebileceği coğrafi olarak stratejik bölgelerde yoğun bir varlık sürdürmektedir. Çin’in gemileri, en büyük ikinci ihracat ortağı olan kârlı AB pazarına erişebilmek için Hürmüz Boğazı ve Süveyş Kanalı’ndan geçmek zorundadır.
Çin’in ilk olarak 2013 yılında benimsediği “Bir Kuşak Bir Yol” politikası, verimli kara taşımacılığı için gerekli altyapının oluşturulmasına büyük önem vermiştir. Bu, deniz taşımacılığının getirdiği zorlukları bir nebze aşabilse de maliyet açısından o kadar da etkili değildir. Arktika boyunca yeni, uygulanabilir deniz yollarının ortaya çıkması ve bunları -2017 yılında “Kutup İpek Yolu” adı altında duyurulan ortak bir Rusya-Çin girişimi kapsamında- destekleyecek altyapının geliştirilmesi, Çin’e bu tür taşımacılık kısıtlamalarının üstesinden gelmek için bir araç sağlayacaktır.
Arktika Münhasır Ekonomik Bölgeleri (MEB) ve Arktika Kıta Sahanlığı hak iddiaları, yeni emperyalist mücadelenin bir diğer önemli itici faktörüdür.
Danimarka, Grönland’da devam eden sömürgeci mülkiyeti sayesinde Arktika’da kendi MEB’i için geniş toprak parçalarına sahiptir. Grönland’ın buz tabakaları yılda 270 milyar ton su kaybetmekte ve 2030’larda Kuzey Kutbu’nun tamamının yaz aylarında buzsuz olabileceği tahmin edilmektedir. Bu buzların çözülmesi, kaynakların çıkarılması, yeni ticaret yolları, uzay üsleri ve askeri üsler ve yeni balıkçılık bölgeleri için büyük fırsatların önünü açmaktadır.
Sualtı kaynaklarının kullanımı burada kritik önem taşımaktadır. Danimarka, Grönland aracılığıyla Arktika deniz tabanının büyük bir bölümünde hak iddia etmektedir. Danimarka’nın hak iddiası, Arktik Okyanusu’nda yaklaşık 1.800 kilometre uzunluğunda kıta kabuğundan oluşan bir su altı sırtı olan Lomonosov Sırtı’nı takip ederek Rusya’nın da hak iddia ettiği bölgenin derinliklerine kadar uzanmaktadır. Danimarka’nın Rusya, Kanada ve Norveç ile birden fazla Arktik Deniz Yatağı hak iddiası anlaşmazlığı bulunmaktadır; buna kendisinin, Kanada’nın ve Rusya’nın hak iddia ettiği bir alan da dahildir.
NATO güçleri, Rusya’ya karşı ortak bir cephe oluşturmak adına, birbirleriyle çatışan iddialarını dile getirmekten büyük ölçüde kaçınmışlardır. Haziran 2022’de, ABD-NATO’nun Ukrayna üzerine Rusya ile savaş çıkarmasından sadece aylar sonra, Kanada ve Danimarka, Hans Adası’nın mülkiyeti konusunda 50 yıldır süren anlaşmazlığı, Grönland’a daha yakın olan doğu yarısı Danimarka’ya ait olmak üzere, ıssız adayı ortadan ikiye bölmeyi kabul ederek sona erdirdi.
Ancak Trump’ın Grönland’ı ilhak etmesi halinde, ABD emperyalizmi Danimarka’nın tüm Arktika MEB’lerini ve deniz yatağı üzerindeki hak iddialarını devralacaktır. Hak iddialarını uygulayacak kaynaklardan yoksun olan Danimarka’nın aksine, Trump yönetimindeki ABD emperyalizminin saldırgan bir şekilde bunların peşine düşmesi beklenebilir.
Şu anda toplum içinde insanlık için varoluşsal bir tehdit doğuran küresel bir çatışmayı durdurabilecek tek güç olan uluslararası işçi sınıfının sosyalist bir program etrafında birleştirilmesi gerekmektedir. Arktika için emperyalist kapışmaya karşı mücadele, dünya çapında emperyalist savaşa yönelik muhalefetle ile birleştirilmelidir. Bu ise emperyalist saldırganlığa ve her türlü baskıya karşı mücadele etmek için işçi sınıfı önderliğinde uluslararası bir savaş karşıtı hareketin inşasını gerektirmektedir.