Perspektif

Suriye’de rejim çökerken Türkiye destekli İslamcılar Kürt güçlere saldırıyor

Rusya ve İran destekli Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a karşı 13 yıldır devam eden emperyalist destekli rejim değişikliği savaşı, rejimin birkaç gün içinde hızla çökmesi ile sonuçlandı. Şimdi ABD önderliğindeki emperyalist devletler ve bölgesel güçler ile onların ülkedeki vekilleri Suriye’yi nasıl paylaşacaklarını hesaplıyorlar.

ABD destekli bir muhalif savaşçı, 8 Aralık 2024 Pazar günü Suriye'nin başkenti Şam'da, eski Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'ın kırık bir büstüne basıyor. [AP Photo/Hussein Malla]

Suriye’nin kuzeybatısında birçok ili kontrol eden Türkiye gerek eski Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) devamı olan Suriye Milli Ordusu’nu (SMO) doğrudan destekleyerek gerekse terörist bir örgüt olarak tanımasına rağmen El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir el-Şam’ı (HTŞ) kollayarak bu rejim değişikliği savaşına müdahil oldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumartesi günü HTŞ Şam’a doğru ilerlerken memnuniyetini gizlemedi ve “İdlib, Hama, Humus, hedef tabii Şam. Muhaliflerin bu yürüyüşü devam ediyor. Biz de bunun gerek istihbarat gerek medyadan takibini yapıyoruz. Tabii, temennimiz kazasız belasız bir şekilde Suriye’deki bu yürüyüş devam etsin,” dedi.

Erdoğan aynı konuşmada “Esad’a bir çağrımız olmuştu, ‘Gel görüşelim ve Suriye’nin geleceğini birlikte belirleyelim, tayin edelim’ demiştik. Ne yazık ki Esad’dan bu işe olumlu bir cevap alamadık,” diyor ve ekliyordu: “Bütünüyle bölgede devam eden bu sıkıntılı yürüyüşler arzu ettiğimiz şekilde değil, gönlümüz bunları istemiyor. Maalesef bölge sıkıntıda.”

Bu sözler, NATO’nun Suriye’deki rejim değişikliği savaşının başlıca bölgesel aktöründen gelmektedir. Erdoğan’ın dile getirdiği kaygı, Suriye’de ABD destekli Kürt milliyetçi güçlerin ülkedeki başlıca güçlerden biri olması ve Suriye’deki çatışmanın Türk egemen sınıfının çıkarları aleyhine yeniden canlanma olasılığıdır. Siyonist rejimin Filistinlilere yönelik soykırımı ve İran’a yönelik saldırganlığının ortasında cihatçıların Şam’ı ele geçirmesi ve İsrail’in Suriye’de hücuma geçmesi, bu olasılığı daha da artırmıştır.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise Pazartesi günü yaptığı açıklamada “Gelinen noktada Suriye’de yeni bir dönem başlamıştır. Artık ileriye odaklanmak gerekmektedir. Bundan sonraki süreçte farklı etnik ve dini grupların kapsayıcı bir yönetim anlayışı ve barış içerisinde yaşadığı bir Suriye’yi arzu ediyoruz. Komşularıyla iyi ilişkilere sahip olacak, bölgesine barış ve istikrar katacak yeni bir Suriye görmek istiyoruz,” dedi.

Cumartesi günü Esad ile diyalog kurulması çağrısı yapan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel de sonradan bu temenni korosuna katıldı. Özel X’te yaptığı açıklamada “Suriye’nin tüm dostlarını, Irak’ta ve Libya’daki hataların tekrarlanmaması adına, tüm Suriyelileri temsil edecek bir geçiş hükümetinin, ardından insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir rejimin kurulmasına destek vermeye çağırıyoruz,” diye belirtti.

Bu açıklamalar ikiyüzlülükle damgalanmıştır. Türk hükümeti ve egemen sınıfı, NATO’daki emperyalist müttefikleriyle birlikte, Suriye’deki yüz binlerce kişinin ölümü, milyonlarcasının yerinden edilmesi ve ülkenin altyapısının imha edilmesine yol açan rejim değişikliği savaşının başlıca suçlularındandır.

Türkiye’nin son dönemde Suriye politikasını belirleyen ana unsur, güney sınırında bir Kürt devletinin kurulmasını ve böylece bunun ülke içindeki büyük Kürt nüfus arasında benzer eğilimleri teşvik etmesini engellemek olmuş ancak rejim değişikliği ve yayılmacı emeller hiçbir zaman terk edilmemiştir.

Türkiye, 2016’dan beri Kürt güçlerin kontrolünde birleşik bir bölgenin oluşmasını engellemek üzere ABD destekli Halk Savunma Birlikleri (YPG) önderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı birçok askerî harekât düzenledi ve SMO ile birlikte Cerablus, Afrin, Resulayn ve Tel Abyad gibi kentleri kapsayan bir bölgeyi işgal etti.

27 Kasım’da HTŞ’nin operasyonunun başlamasının ardından SMO, SDG’nin elindeki Tel Rıfat kasabasını ele geçirdi. Şam’da Esad rejimi düşerken, SMO SDG’ye dönük operasyonlarını sürdürüyor. Anadolu Ajansı Pazartesi günü Menbiç’in de SMO tarafından ele geçirildiğini bildirdi.

Fırat’ın batısını kaybeden SDG ise rejimin çöküşüyle birlikte Kamışlı, Haseke ve petrol zengini Deyrizor gibi şehirlerin kontrolünü ele geçirdi.

SDG Komutanı Mazlum Abdi, X hesabından yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Şam’daki otoriter rejimin çöküşüne tanık olduğumuz Suriye’de tarihi anları yaşıyoruz. Bu değişiklik, tüm Suriyelilerin haklarını garanti altına alan, demokrasi ve adalete dayalı yeni bir Suriye’nin inşası için bir fırsattır.”

Abdi, Cuma günü yayımlanan bir röportajda HTŞ ile “siyasi çözüm”e açık olduklarını söyledi. “HTŞ ile savaşma kararımız yok. Onların da bizimle savaşma durumu yok… Uluslararası güçler, BM bu kez siyasi çözüm için çaba göstermeli. Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi de çözümün parçası olmalı,” diyen Abdi, “Biz sorunların çözümü için herkese açığız. HTŞ de buna dahil,” diye ekliyordu.

Bölgedeki Kürt ve diğer seçkinlerin çıkarları SDG’yi HTŞ ile bir uzlaşmaya doğru yönlendirse de Ortadoğu’daki emperyalist şiddet sarmalı ve kaynaklar üzerinde kontrol savaşı çatışmaların daha da derinleşeceğine işaret ediyor. Bölgede bulunan yaklaşık 900 Amerikan askerinin desteğine ve ağır silahlarla donatılmış bir milis gücüne sahip olan SDG, yeni Şam yönetimini yakından ilgilendirecek önemli petrol, doğalgaz ve tahıl kaynaklarını kontrol ediyor.

Bölgedeki tek NATO ülkesi olan Türkiye, içeride olduğu gibi Suriye’de de Kürt milliyetçi güçlerin statü arayışlarına şiddetle karşı çıkıyor. Fidan, Ankara’nın Suriye’de yeni bir devletin kurulması olasılığıyla ilgili tepkisi sorusuna, “DAEŞ ve PKK’nın bu süreci kötüye kullanmadığının emin olmak için dikkatli” davrandıklarını ve ABD ile temas halinde olduklarını belirterek yanıt verdi. Anadolu Ajansı’na göre, ABD’den ismi açıklanmayan bir üst düzey yetkili de “Türkiye ve ABD’nin bu süreçte tam angajman içinde hareket ettiğini” belirterek bunu teyit ediyordu.

Fidan, Suriye’nin kuzeyinde “son derece meşru Kürt taraflar” olduğunu ancak “herhangi bir PKK uzantısının meşru bir taraf olarak değerlendirilemeyeceğini” belirtti. Ülke dışından PKK unsurları “SDG’yi yönetiyor, kendileriyle ilgili bir değişiklik yapmazlarsa onları meşru göremeyiz,” diye ekledi; ancak ne tür bir değişiklikten söz ettiğini açıklamadı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ise yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Suriye’de Kürtlerin, Sünni Arapların, Arap Alevilerin, Hristiyanların, Dürzi toplulukların ve diğer tüm azınlıkların meşru temsilcilerinin oluşturacağı bir geçiş yönetimi ile Suriye’deki normalleşmenin önü açılmalıdır. Bu hassas süreçte bölgesel güçlerin dışarıdan müdahalelerinin Suriye’nin demokratik geleceğine darbeler vurabileceği riskine karşı tüm tarafları bu konuda duyarlı olmaya çağırıyoruz.”

Türk ve Kürt egemen seçkinleri terör örgütü olarak gördüklerini ve şiddetle karşı çıktıklarını iddia ettikleri El Kaide bağlantılı güçlerin Şam’da iktidarı almasına hızla uyum sağlarken, emperyalizm yanlısı sahte sol güçler Suriye’de yaşananları bir “halk devrimi” ilan edecek kadar ileri gittiler.  

Morenocu İşçi Demokrasisi Partisi (İDP), cihatçıların önderliğinde başarıya ulaşan emperyalist rejim değişikliği savaşını coşkuyla karşıladı. İDP, üyesi olduğu İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in (UIT-CI) açıklamasını paylaştı. UIT-CI’nin açıklamasında “Suriye halkının rejimi devirerek elde ettiği bu yoldaki ilk devrimci zaferini destekliyor ve onlarla dayanışma içinde olmaya devam ediyoruz,” deniliyordu.

Libya ve ardından Suriye’deki rejim değişikliği savaşları, bazı sahte sol güçlerin iddia ettiğinin aksine o yıl Mısır ve Tunus’ta yaşanan devrimci ayaklanmaların bir devamı değil, emperyalist güçlerin buna verdiği şiddetli cevaptı. Özellikle 2011 Mısır Devrimi’nden dehşete kapılan ABD ve müttefikleri, işçi sınıfının gerici Arap rejimlerine karşı patlak veren kitlesel mücadelelerini bastırmak ve kendi jeopolitik çıkarlarını ilerletmek için İslamcı vekillerini sahaya sürdüler.

Suriye’deki rejim değişikliği ABD emperyalizminin Rusya, Çin, İran ve müttefiklerini hedef alan küresel savaşının sadece bir cephesidir. ABD ve NATO müttefikleri, Ukrayna üzerinden Rusya ile doğrudan savaşın eşiğinde bulunuyorlar ve Suriye dahil Ortadoğu genelinde Rusya’nın ve İran’ın etkisini baltalamayı kritik önemde görüyorlar.

Suriye rejimi, ABD’nin petrol zengini Ortadoğu’ya hakim olma ve bölgeyi kendi kontrolü altında yeniden şekillendirme çabalarının bir parçası olan Gazze soykırımı ve İsrail’in artan saldırganlığının ortasında çöktü. Bu durum hem Suriye’de hem de bölge genelinde çatışmayı derinleştirecektir. ABD önderliğindeki savaşlarla hükümetleri yıkıldıktan sonra bölgesel ya da etnik çatışmalara sürüklenen Irak, Libya ve Afganistan’ın yakın tarihi, şimdi Suriye’de patlak veren çatışmalar konusunda bir uyarı niteliğindedir.

Ortadoğu’da tırmanan savaşın ve soykırımın sona erdirilmesi; barış, refah ve demokrasinin gelmesi uluslararası işçi sınıfının emperyalist güçlere ve onların burjuva vekillerine karşı iktidarı almak üzere savaş karşıtı, sosyalist bir program temelinde birleştirilip seferber edilmesinden geçmektedir.

Loading