Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol dün askeri darbeye eşdeğer bir girişimde bulundu. Yerel saatle 22:25 sularında ulusal televizyonda sıkıyönetim kararnamesini duyurarak grevleri, protestoları ve tüm siyasi faaliyetleri yasakladı ve geniş çaplı sansür uygulamaya koydu. Ulusal Meclis’te anında protesto ve muhalefetle karşılaşan Yoon, bugün sabah saat 4:30 sularında sıkıyönetimi kaldıracağını ve kararnameyi uygulamak üzere gönderilen birliklerin geri çekildiğini duyurdu.
Yoon, kapsamlı anti-demokratik tedbirlerini “Kuzey Kore yanlısı güçleri” temizlemek ve “anayasal özgürlük düzenini” korumak iddiasıyla gerekçelendirdi. “Ulusal yıkımın uçurumuna düşmekte olan liberal Kore Cumhuriyeti’ni koruyup yeniden inşa edeceğiz,” diyen Yoon, muhalefetteki Demokratik Parti’yi (DP) “ulusal yıkımın başlıca sorumluları olan ve bugüne kadar iğrenç eylemlerde bulunan devlet karşıtı güçler” olmakla suçladı.
Yoon’un askeri diktatörlüğü dayatma hamlesinin öncelikli nedeni, Ulusal Meclis ile Devlet Başkanı Yoon arasındaki siyasi açmazdır. Muhalefetteki DP ve müttefikleri Nisan ayındaki genel seçimlerden bu yana 300 sandalyeli mecliste 170 sandalyeyi kontrol ediyor. Sadece 108 sandalyeye sahip olan Yoon’un Halkın Gücü Partisi (PPP) yine de iktidar partisi statüsüne sahip.
Demokratların Yoon’un önerdiği bütçeyi oyalama ve kısıtlama çabaları nedeniyle siyasi savaş doruğa çıktı. Yoon ayrıca muhalefeti, son zamanlarda devlet denetim kurumu başkanı ve Seul başsavcısı da dahil olmak üzere hükümetindeki çok sayıda kişiye karşı görevden alma işlemleri yürütmekle suçladı.
2 Eylül’de savunma bakanlığına atanan Kim Yong-hyun’un Yoon’a sıkıyönetim önerdiği bildirildi. Kim daha önce orduda üst düzey görevlerde bulunmuş ve 2017 yılında emekli olmadan önce orduda üç yıldızlı general rütbesine kadar yükselmişti. Geçmişte askeri konularda danışman olarak görev yapan Kim, Yoon’a yakın bir isim.
Sıkıyönetim altında, Ulusal Meclis’in işleyişi, siyasi partilerin her türlü çalışması ve gösteriler de dahil olmak üzere tüm siyasi faaliyetler yasa dışı olacaktı. Grevler ve diğer işçi protestoları da yasa dışı sayılacak ve medya sıkıyönetim hükümetinin kontrolü altında olacaktı.
Yoon’un dün gece yaptığı açıklamanın ardından binlerce protestocu hızla Ulusal Meclis önünde toplanarak Yoon’un tutuklanmasını talep etti. Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu (KCTU) lideri Yang Gyeong-su, “Ayın 4’ünde sabah 8’de KCTU merkez yürütme kurulu basın toplantısından başlayarak, Yoon Seok-yeol yönetimi istifa edene kadar süresiz genel greve gideceğiz,” açıklamasında bulundu.
Demokratik Parti lideri Lee Jae-myung milletvekillerini sıkıyönetimin sona erdirilmesi için toplanmaya ve oy kullanmaya çağırdı. Yoon’un kendi partisinin başkanı Han Dong-hoon, sıkıyönetim kararnamesinin “yanlış” olduğunu açıkça ilan etti. Güney Kore anayasasına göre sıkıyönetimin kaldırılması için Ulusal Meclis’te çoğunluğun oyu gerekiyor.
Askeri personel Lee, Han ve Ulusal Meclis Başkanı U Won-sik’i tutuklamak amacıyla Ulusal Meclis’e girmek için camları kırarken parlamento görevlileri kapıları tuttular. Eğer bu başarılı olsaydı, bugünkü durum çok farklı olacaktı.
Saat 01:00’de 190 milletvekili hazır bulundu; 172 muhalefet milletvekili ve 18 PPP üyesi de dahil olmak üzere oybirliğiyle Yoon’un sıkıyönetiminin kaldırılması yönünde oy kullanıldı. Meclis Başkanı U Won-sik sıkıyönetimin “hükümsüz ve geçersiz” olduğunu ilan ederek asker ve polislere binayı terk etmeleri çağrısında bulundu. Kısa bir süre sonra da binada hiçbir askeri personelin kalmadığını açıkladı.
Yoon ve ordu, sıkıyönetimin kaldırılacağını ve askerlerin geri çekildiğini açıklamadan önce üç saatten fazla sessiz kaldı. Demokratlar şimdi Yoon’un gönüllü olarak istifa etmemesi halinde görevden alınması için girişimde bulunacaklarını açıkladılar.
Ancak Yoon’un sıkıyönetim ilan etmesine yol açan siyasi kriz henüz sona ermiş değil. Güney Kore’de uzun bir geçmişe sahip olan diktatörlük hâlâ ciddi bir olasılık. Parlamentodaki oylamaya yanıt vermedeki uzun gecikme, anayasal incelikleri göz önünde bulundurmaktan değil, egemen çevrelerde Yoon’un aceleci eylemlerinin özellikle işçi sınıfından gelen bir halk muhalefetini tetikleyeceği korkusundan kaynaklanıyordu.
İşçiler ve gençler bir başka darbe girişimini önlemek için Demokratlara ve onların sendikal müttefiklerine güvenemezler. Muhalefet partisi ve KCTU, öncelikli kaygılarının emekçilerin sosyal ve demokratik hakları değil, Güney Kore kapitalizminin savunulması olduğunu defalarca göstermiştir. Demokratlar iktidardayken, en az sağcı rakipleri kadar, işçi sınıfının toplumsal konumuna ağır darbeler indirdiler ve bunu grevleri ve protestoları kısıtlayan ve baltalayan KCTU’nun yardım ve yataklığıyla yaptılar.
Sıkıyönetime başvurulması sadece devlet başkanının bireysel ruh halinin bir ürünü değildir; bu, Güney Kore ve dünya kapitalizminin krizinden kaynaklanmaktadır. Dünyanın dört bir yanında hızla kötüleşen yaşam koşulları, toplumsal eşitsizliğin sarsıcı bir şekilde artması ve dünya savaşına doğru sürüklenme, işçiler ve gençler arasında grevleri, kitlesel protestoları ve siyasi radikalleşmeyi körüklüyor. Her geçen gün daha fazla ülkede, egemen sınıf, demokrasinin süslerinden vazgeçiyor ve aşırı anti-demokratik önlemler alıyor. Krizin çok ileri karakteri, faşist Donald Trump’ın iktidara gelmek üzere olduğu, dünya emperyalizminin merkezi ABD’de en açık ifadesini buluyor.
Dünyanın 13. büyük ekonomisi olan Güney Kore de bir istisna değildir. Gerçekten de Yoon’un sıkıyönetim ilanını haklı göstermek için kullandığı antikomünist söylemlerinde Trump’ın “içerideki düşman”a saldırmasının belirgin bir yansıması vardır. Fiyatlar artarken reel ücretler düşüyor, bu da işçilerin ay sonunu getirmesini giderek zorlaştırıyor ve şiddetli sosyal gerilimlere yol açıyor. Yoon, Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürütülen ABD-NATO savaşını destekliyor ve askeri olarak yardım ediyor. Güney Kore’yi ABD öncülüğünde Çin’e karşı hızlanan savaş hazırlıklarıyla bütünleştiriyor.
Sonuç olarak, Yoon büyük ölçüde gözden düşmüş durumda. Desteklenme oranı yüzde 17’ye kadar geriledi. Geçen ay yapılan bir ankete katılanların yüzde 58,3’ü Yoon’un görevden ayrılmasını istedi. 30 Kasım’da yaklaşık 100.000 gösterici Seul’de Yoon’un istifasını talep eden bir yürüyüş düzenledi. Demokratlar, KCTU ve DP’nin yörüngesindeki çeşitli sivil gruplar da yürüyüşe katıldı.
Mayıs 2022’de göreve geldiğinden bu yana Yoon, siyasi rakiplerini zehir zemberek, antikomünist ifadelerle durmadan suçladı ve onları Kuzey Kore’ye sempati duymakla ve hatta ondan emir almakla itham etti. Kamyon şoförlerinin 2022 sonunda yaptığı büyük grev sırasında Yoon, daha iyi ücret ve çalışma koşulları için uzun süredir devam eden bu iş bırakma eylemini “Kuzey Kore’nin nükleer tehdidine benzer” diyerek eleştirdi.
Bu hafta KCTU’ya bağlı birçok sendika, aralarında demiryolu ve metro işçilerinin de bulunduğu grev ya da protesto gösterileri düzenlemeyi planlıyordu. Söz konusu sendikalar yaklaşık 70.000 işçiyi temsil ediyor. KCTU’ya bağlı Kore Demiryolu İşçileri Sendikası’na üye işçiler 5 Aralık’ta greve gidecekken, Seul metro işçileri de ertesi gün iş bırakmayı planlıyordu. Kadrosuz eğitim emekçileri de 6 Aralık’ta iş bırakacaklarını duyurmuşlardı. Kargo Kamyoncuları Dayanışması’na üye kamyon şoförleri 2-3 Aralık tarihlerinde iki günlük bir grev düzenledi. Ulusal Emeklilik Hizmetleri ve Kore Gaz Şirketi çalışanları da bu hafta greve gitmeyi planlıyordu.
Ayrıca Hyundai Transys’te çalışan Kore Metal İşçileri Sendikası (KMWU) üyesi otomotiv yedek parça işçileri de Ekim ayından itibaren bir ay süren bir grev yaptı. KCTU içindeki en etkili sendikalardan biri olan KMWU, Hyundai Motors’da bantların durmasına yol açtıktan sonra büyük şirketlerin ve Yoon hükümetinin büyük baskısı altına girdi.
Güney Kore egemen sınıfı, işçi sınıfının demokratik haklarını çiğnemeye hiç de yabancı değildir. Sıkıyönetim en son 1979 yılında askeri diktatör Park Chung-hee’nin öldürülmesinin ardından ilan edilmişti. Ertesi yıl Chun Doo-hwan kendi darbesini yaptığında sıkıyönetim genişletildi. Ordu daha sonra protestoculara karşı kitlesel baskılar uyguladı; en meşhuru da 2.000’den fazla insanın katledildiği Gwangju kentinde yaşandı.
Sıkıyönetim ilanı, 1980’ler ve 1990’ların başındaki kitlesel protestoların ardından gerçekleşen sözde demokratikleşmeye rağmen, Güney Kore devletinin hala antikomünist, diktatörlük temellerine dayandığını göstermektedir. Bu temeller, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD emperyalizmi tarafından kukla Syngman Rhee rejimi aracılığıyla atılmış ve daha sonra Park döneminde güçlendirilmiştir.
Yoon’un darbe girişimi Güney Kore ve uluslararası işçi sınıfı için ciddi bir uyarıdır. Giderek kötüleşen krizlerle boğuşan dünyanın dört bir yanındaki egemen sınıflar için otokratik yönetim biçimleri gündemdedir. Demokratik hakların savunulması, bütünüyle, işçi sınıfının, savaş, kemer sıkma ve diktatörlüğün temel nedeni olan köhne kapitalist sisteme son vermek üzere sosyalist bir perspektifle bağımsız seferberliğine bağlıdır.