Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı (TK-Uİİ), otomotiv ve diğer sektörlerdeki işten çıkarmalara karşı küresel bir kampanya çağrısında bulunuyor. Ulusötesi şirketlerin, sendika bürokrasileri tarafından desteklenip teşvik edilen devasa saldırılarına verilecek yanıt, uluslararası işçi sınıfının gücünü harekete geçirmek olmalıdır.
İşçiler, dünya çapında eylemleri ve mitingleri içeren ve uluslararası bir grevle sonuçlanacak küresel bir kampanya hazırlamalıdır. Bunun zemini olarak, işten çıkarmalarla karşı karşıya olan Boeing gibi diğer sektörlerdeki işçilerle ittifak halinde, ABD, Almanya ve diğer ülkelerdeki otomotiv işçileri arasında iletişim ağları kurmak gereklidir. Boeing şirketi, yaklaşık yedi hafta süren işçi grevine misilleme olarak 17.000 kişiyi işten çıkarmayı planladığını duyurdu.
Kuzey Amerika ve Avrupa’daki otomotiv işçilerinin taban komitelerinin kurulması, işçilerin küresel üretimi durdurabilecek güce sahip olabilmeleri için tüm önemli fabrikalara yayılmalıdır.
Ekim ayında IG Metall sendikası Volkswagen’in (VW) Almanya’da en az üç fabrikayı kapatma ve on binlerce işçiyi işten çıkarma planını açıkladı. Bu otomotiv sanayisindeki küresel iş kırımının en son örneğidir. Avrupa’da, işçiler Belçika’daki Audi fabrikasının kapanmasıyla karşı karşıya kalırken, Ford, Stellantis ve diğer büyük otomotiv üreticilerinde de kesintiler yaşanmakta ve tedarik sektöründe on binlerce iş kaybı meydana gelmektedir.
ABD’de otomotiv sektöründe önemli işten çıkarmalar yaşanmaktadır. Stellantis, Michigan’daki Warren Truck Montaj Fabrikası’nda istihdamı yaklaşık 2.450 kişi azaltmayı planlamaktadır. Şirket ayrıca, Detroit’teki Mack Montaj Fabrikası’nda da ek işten çıkarmalar duyurmuştur. General Motors (GM), Missouri’deki Fairfax tesisinde yaklaşık 1.700 işçiyi geçici olarak işten çıkarmayı planlamaktadır. Buna ek olarak GM, dünya genelinde yazılım ve hizmet birimlerinde 1000’den fazla maaşlı çalışanını işten çıkarmıştır.
Şirket yönetimlerinin istediği gibi giderse, önümüzdeki yıllarda bu işten çıkarmalar daha da artacaktır. İstihdam kırımı, küresel otomotiv sektörünün elektrikli araçlara geçişinin bir parçasıdır. Şirketler, hem yatırım maliyetlerini dengelemek hem de yeni teknolojinin sağlayacağı düşük işgücü maliyetlerini gerçekleştirebilmek amacıyla işten çıkarmalar konusunda amansız bir rekabet içindedir. Yüz binlerce, belki de milyonlarca iş tehdit altındadır.
Demiryolu, limanlar, lojistik, mühendislik ve film endüstrisi gibi diğer sektörlerdeki işler de otomasyon ve yapay zekâ gibi yeni teknolojiler nedeniyle tehdit altındadır. Oysa işgücü verimliliği, yoksulluğun ve diğer tüm sosyal sorunların ortadan kaldırılmasını sağlayacak bir seviyeye çoktan ulaşmıştır. Ancak bu sorunların yalnızca devam etmesi değil, aynı zamanda daha da kötüleşmesi, tüm ekonomik yaşamın özel kâra tabi kılınmasından kaynaklanmaktadır.
Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı, kapitalistlerin işçileri dibe iterek kârlarını maksimize etmek için üretimi kontrol etme “hakkını” reddediyor. Bunun yerine biz, işçi sınıfının sosyal haklarını gerçekleştirmek için üretimin işçilerin denetiminde olması ve dev şirketlerin kamu işletmelerine dönüştürülmesi için mücadele ediyoruz. Yeni teknolojilerin sağladığı faydalar, bir avuç asalağın daha da zenginleşmesine değil, üreticilerin yaşamlarının iyileştirilmesine hizmet etmelidir.
İşten çıkarmalara karşı kampanya dünya ölçeğinde olmalıdır çünkü her sektör küreselleşmiş üretim ve tedarik zincirlerini kullanarak faaliyet göstermektedir. Artık “Alman” ya da “Amerikan” arabası diye bir şey yok. Modern araçlar, şirket merkezi Wolfsburg’da veya Detroit’te olsa da, onlarca ülkedeki koordineli çalışmanın bir ürünüdür.
Atlantik’in her iki tarafında da egemen sınıf, Çin rekabetini kitlesel işten çıkarmaların nedeni olarak göstermeye çalışıyor. Biden yönetimi, Çin araçlarına %100 oranında gümrük vergisi uygularken, Avrupa Birliği de Ekim ayında Çin araçlarına uygulanan vergileri %45,3’e kadar artırdı. Bu korumacı önlemler, maliyetlerin tüketicilere yansımasına ve otomotiv üreticilerinin kârlarını daha yüksek fiyatlar yoluyla işçi sınıfının sübvanse etmesine neden olmaktadır.
On yıllar boyunca büyük şirketler, işçileri dünya çapında dibe doğru bir yarışa zorlamak için küresel üretimi bir baskı unsuru olarak kullandı. Ancak sendika bürokratları ve hükümetler tarafından teşvik edilen ulusal bölünmeyi reddeden uluslararası bir stratejiyle, işçiler saldırıya geçebilir ve küreselleşmiş üretimi, geçmişte mümkün olandan çok daha güçlü, birleşik bir sınıf hareketi inşa etmek için küreselleşmiş üretimi kullanabilirler.
Ekim ayında, Boeing grevi üzerine TK-Uİİ tarafından organize edilen toplantı, nelerin mümkün olduğunu gösterdi. Altı kıtadan, aralarında otomotiv işçilerinin ve diğer sektörlerden işçilerin de bulunduğu katılımcılar, grevin küresel önemi hakkında görüş alışverişinde bulundu ve hükümet, şirket ve sendikanın grevi kırma girişimlerine karşı Boeing işçilerini savunmak için dünya çapında bir strateji üzerine tartıştı.
Bu kampanya, işten çıkarmaları ve ücret kesintilerini dayatarak “kendi” kapitalistlerinin yabancı rakipleriyle rekabet etmesine yardımcı olan her ülkedeki sendika bürokrasisine karşı bir başkaldırı olarak örgütlenmelidir. Tüm ülkelerde sendikalar, tabandaki işçilerin hiçbir denetiminin olmadığı bürokratik diktatörlüklerdir. Bu aygıt lağvedilmeli ve yetki işçilere devredilmelidir.
Almanya’da, VW denetim kurulunda yer alan ve “işyeri konseyleri” ve diğer korporatist organlar aracılığıyla fabrikaların yönetilmesine yardımcı olan IG Metall, kesintilerin “sosyal olarak kabul edilebilir” bir şekilde, yani aşağıdan aktif direnişi kışkırtmadan yapılmasını sağlamaya yardımcı olacağını beyan etti.
ABD’de Birleşik Otomotiv İşçileri (UAW) bürokrasisi, yeni bir satış sözleşmesi kapsamında işten çıkarmaların gerçekleştirilmesine yardımcı olurken, suçu yine kesintilerle karşı karşıya olan Kanadalı ve Meksikalı otomotiv işçilerinin üzerine atmaya çalışıyor. UAW, Biden’ın Beyaz Saray’ına o kadar yakından bağlı ki, neredeyse federal hükümetin bir bakanlığı gibi çalışıyor.
Tek geçerli perspektif, tüm yetkinin denetimsiz sendika aygıtından alınarak tabana devredilmesi için işçilerin seferber edilmesidir. Taban komiteleri, işçilerin demokratik iradelerini ortaya koymak ve dünya çapında eylemler hazırlamak için bağımsız hareket etmelerini sağlayan yeni iktidar organları olarak kurulmalıdır.
Sendika bürokratları, tabandan gelen baskılarla bir yön değişikliğine zorlanamaz, çünkü altı haneli maaşları, işyerinde huzuru sağlamak ve hem yönetimin hem de kapitalist hükümetlerin çıkarlarını korumak üzerine kuruludur. Bu nedenle, çözüm bürokrasiyi reforme etmek değil, onun hâkimiyetini yıkmaktır.
Nazi rejimi döneminde ulusal bir otomotiv şirketi olarak kurulan Volkswagen, sendikaların şirket yönetimleri ve devletle iç içe geçmesinin dünya çapındaki en bilinen örneklerinden biridir. “Deutschland, Inc.” (Almanya AŞ), hissedarlar, IG Metall ve Alman hükümetinden oluşan bir üçlü ittifak tarafından yönetilmektedir. “Sosyal ortaklık” ve “ortak karar alma” ilkelerine dayalı olarak, işçilerin ve sermayenin çıkarlarının uyumlu hale getirilebileceği iddia edilmektedir.
Fabrikaların kapatılması, bu iddianın bir yalan olduğunu ortaya koymaktadır. Gerçekte, şirket yönetimi, hükümet ve sendika bürokrasisinin oluşturduğu bu ulusal birlik, işçilere karşı bir cephe anlamına gelmektedir.
Atlantik’in her iki tarafında da bu üçlü ittifak, bir savaş koalisyonu niteliği kazanmaktadır. Biden, sendikaları “ülke içindeki NATO’su” olarak adlandırmakta ve savaş için kritik tedarik zincirlerinin işlerliğini sağlamak amacıyla sendika bürokrasisine güvenmektedir. Aynı durum Almanya için de geçerlidir; hükümet, Nazi döneminden bu yana en büyük silahlanmayı hayata geçirmektedir. Ayrıca, sendika yöneticileri, savaşın tırmanışına ve Gazze’deki soykırıma karşı direnişin bir suç haline getirilmesini desteklemektedir.
Bütün ülkelerde görülen diktatörlüğe doğru kayış, işçilerin çıkarlarını tamamen ulusal bir çerçevede savunabilmelerinin imkânsızlığını göstermektedir. Bir bütün olarak korporatizm, işçi sınıfının bağımsızlığını boğmayı ve ülkeyi yabancı rakiplere karşı savaşa hazırlamayı amaçlayan faşizm dönemindeki ulusal sendikalara giderek daha fazla benzemektedir.
Faşizmi destekleyen en önemli milyarderin, elektrikli araçlara geçişte kritik rol oynayan Tesla’nın sahibi Elon Musk olması dikkat çekicidir. Musk’ın, Trump’ın inşa ettiği faşist harekete finansman sağlaması, işçi sınıfına yönelik planlanan saldırıların demokratik yönetim biçimleriyle bağdaşmadığını göstermektedir. On yıllardır antikomünizmle yoğrulmuş olan ve yabancılara ve göçmenlere işleri “çaldıkları” iddiasıyla saldıran sendika bürokrasisi, faşist bir diktatörlüğe uyum sağlamaya tamamen hazırdır.
İşçi sınıfı, eşitlikle bağdaşmayan kâr sistemine karşı dünya ölçeğinde harekete geçmelidir. İşten çıkarmalara karşı mücadele, yaşam kalitesini arttırmak ve insani ihtiyaçları karşılamak için yeni teknolojilerin işçiler tarafından kontrol edilmesi mücadelesine bağlanmalıdır. Volkswagen ve diğer ulusötesi şirketler, herkesin yararı için bizzat işçiler tarafından yönetilen kamu işletmelerine dönüştürülmelidir. Bu, işçi sınıfının, ABD ve Avrupa emperyalizminin kaynakları, pazarları ve tedarik zincirlerini fethetme dürtüsüyle sürdürdüğü savaşa karşı mücadelesiyle bağlantılı olmalıdır.
30 Ekim 2024