Türk ve Kürt burjuvazisi Filistin davasını değil Ortadoğu'daki çıkarlarını savunuyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti İsrail’in Gazze soykırımındaki suç ortaklığını gizlemek ve halk öfkesini yatıştırmak için çaresiz girişimlerde bulunuyor.

Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Meclis Grup Başkanvekili ve İstanbul milletvekili Özlem Zengin Azerbaycan petrolünün Türkiye üzerinden İsrail’e aktarıldığı yönündeki iddiaları reddederek hükümetinin Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattı’ndan geçen petrole “müdahil olmadığını” iddia etti.

[Photo: Yıldız Yazıcıoğlu]

Zengin, “Sayın bakanımız bu boru hattından [petrolü] geçen firmaların tamamıyla görüşüldüğünü ve bu hattan kesinlikle İsrail’e giden bir petrol akışının olmadığını bir kez daha söyledi,” dedi ve ekledi: “Türkiye’nin bu hattan geçen petrollerle alakalı bir dahli söz konusu değil. Biz Türkiye olarak bu boru hattının işletmesiyle mükellefiz. Yani içinden geçen petrole bizim bir dahlimiz söz konusu değil.”

Zengin ayrıca Türkiye’nin boru hattından geçen petrolün varili başına bir dolar 27 cent kazanç sağladığını belirtti.

Ne var ki, rakamlar, Türkiye’deki bölümünü devlete ait BOTAŞ International AŞ’nin işlettiği Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’ndan geçen petrolün İsrail’in savaş makinesini beslediği gerçeğini ortaya koyuyor.  Oil Change International tarafından yapılan bir araştırma, soykırımla ilgili Cenevre Sözleşmeleri’ni imzalayanların da dahil olduğu birçok ülkenin, boru hattını kullanarak İsrail’e petrol tedarik ettiğini ve Filistin halkına karşı işlenen suçlara bulaştığını gösteriyor. Bu ülkelerin başında ise Azerbaycan ve Kazakistan geliyor.

Araştırmada, 21 Ekim 2023 ile 12 Temmuz 2024 tarihleri ​​arasında İsrail’e yapılan 65 petrol ve yakıt sevkiyatını takip etmek için nakliye kayıtları, uydu görüntüleri ve diğer açık kaynaklı endüstri verileri analiz edilmiş.  

İsrail, kullandığı petrolün neredeyse yüzde 99’unu ithal ediyor. Rapora göre İsrail’e giden ham petrolün yüzde 28’ini tedarik eden Azerbaycan ana tedarikçidir. Azerbaycan’ı yüzde 22 ile Kazakistan ve Afrika ülkesi Gabon izliyor. Bu üç ülke İsrail’in petrol ihtiyacının dörtte üçünü karşılıyor. 

Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’dan gelen ham petrol, ortakları arasında BP’nin de bulunduğu Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı üzerinden teslim ediliyor. Ham petrol, İsrail’e teslim edilmek üzere Türkiye’nin Ceyhan limanındaki tankerlere yükleniyor.

Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı'nın haritası [Photo by Charles / CC BY-SA 4.0]

BP’nin rakamlarına göre “2024’ün ilk yarısında, BTC’den ihraç edilen yaklaşık 110 milyon varil (14 milyon ton) ham petrol Ceyhan’a gönderildi ve 150 tankere yüklendi. BTC boru hattı şu anda ağırlıklı olarak Azerbaycan’dan ACG ham petrolü ve Şah Deniz kondensatı taşıyor. Buna ek olarak, Hazar bölgesinin diğer ham petrol ve kondensat hacimleri (Kazakistan, Türkmenistan, SOCAR’ın ACG dışı petrol hacimleri) BTC üzerinden taşınmaya devam etmektedir.”

Türkiye, İtalya, Kıbrıs ve Yunanistan İsrail’e ticari aktarma hizmetleri sağlamada merkezi bir rol oynuyor. Türkiye, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’nın son durağı olduğu için hacim bazında İsrail’e yapılan sevkiyatların yüzde 26’sını karşılayarak ilk sırada yer alıyor. Türkiye’yi yüzde 21 ile Kıbrıs Cumhuriyeti izliyor.  

Erdoğan ve hükümet yetkilileri ifşa olan bu gerçekleri örtbas etmek umuduyla İsrail’i yüksek sesle kınamayı sürdürürken, iki ülke arasındaki gerilim de devam ediyor. Türk ve Azeri basınında yer alan haberlerde, İsrail Cumhurbaşkanı İzak Herzog’un Bakü’deki Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği 29. Taraflar Konferansı’na (COP29) katılabilmek için Türkiye’nin hava sahasını kullanmak istediği ancak Türk yetkililerin, İsrail makamlarının yaptığı başvuruyu reddettiği belirtildi.

İsrail Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nden yapılan resmi açıklamada, Herzog’un COP29 gezisinin “güvenlik nedenleriyle” iptal edildiği belirtilmişti. Ancak Azerbaycan medyasında, gerçek nedenin Türkiye’nin İsrail’e ait Wing of Zion uçağının hava sahasından geçmesine izin vermeyi reddetmesi olduğu belirtildi.

Türk egemen sınıfının ve Erdoğan hükümetinin temel kaygısı Filistinlilerin uğradığı soykırım ve zulüm değil; Ortadoğu’da savaşın genişlemesinin bölgede kendi çıkarlarının altını oyabileceği endişesidir.

İsrail’in Gazze soykırımının İran’ı da içine alacak bir bölgesel savaşa dönüşme riski geçtiğimiz ay boyunca Erdoğan hükümetinin ve onun liderliğindeki Cumhur İttifakı ortaklarının içeride ellerini güçlendirmek için önemli girişimlerde bulunmasına yol açtı. Erdoğan’ın yaptığı “Haritalar yeniden kanla çizilmek istenirken, İsrail’in Gazze’den Lübnan’a taşıdığı savaş sınırlarımıza yaklaşırken, iç cephemizi kuvvetlendirmeye çalışıyoruz” açıklaması bunun açık bir ifadesiydi.

Geçtiğimiz ay sonunda Cumhur İttifakı”nın faşist müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) lideri Devlet Bahçeli eşi görülmemiş bir açıklama yapmıştı. Bahçeli, hapisteki PKK (Kürdistan İşçi Partisi) lideri Abdullah Öcalan’ın tecridinin kaldırılarak mecliste konuşma yapmasını ve “terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırmasını” önermişti. Bahçeli’nin Erdoğan tarafından desteklenen bu açıklaması, Ankara’nın 1984’ten beri bastırmaya çalıştığı PKK ile yeni bir “barış süreci”nin başlangıcı olarak yorumlandı. 

Bahçeli’nin konuşmasından yalnızca bir gün sonra PKK, Erdoğan BRICS zirvesi için Rusya’dayken, devlete ait stratejik savunma şirketi Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Anonim Şirketi’nin (TUSAŞ) Ankara tesislerine bombalı ve silahlı bir saldırı düzenledi.

Saldırıyı üstlenen PKK bunun yeni bir “barış süreci”ni hedef almadığını iddia etse de hükümet buna seçilmiş Kürt belediye başkanlarını hedef alarak yanıt verdi. Esenyurt, Şırnak, Mardin ve Halfeti‘de seçilmiş Kürt belediye başkanları anayasaya aykırı bir şekilde görevden alınarak yerlerine kayyım atandı.

PKK’nin çeşitli önderleri, Ortadoğu’nun ABD emperyalizmi önderliğinde yeniden biçimlendirilmesinin kendileri için bir fırsat olabileceğini ve Ankara ile olası bir anlaşmanın Kürt hareketinin Suriye ve Irak’taki konumunu tanıması gerektiğini defalarca ifade ettiler.

Dört ülkede örgütlü bir hareket olarak PKK, Kürt burjuvazisinin Irak, Suriye ve İran’a yayılmış çıkarlarına da sesleniyor ve son on yıllarda ABD ile sıkı işbirliği temelinde Ortadoğu’da önemli bir siyasi-askeri güç haline geldi.

PKK’nin de üyesi olduğu çatı örgütü KCK’nin (Kürdistan Topluluklar Birliği) Yürütme Kurulu üyesi Zübeyir Aydar, Medya Haber Digital’e verdiği röportajda, Ankara’nın kendileriyle anlaşma halinde sınırlarının büyüyebileceğini aksi halde ise küçülebileceğini öne sürdü. İlk olasılık, Ankara ile PKK arasında 2015’te kanlı bir şekilde sona eren “barış süreci”nin başlıca amacıydı.

Aydar şunları söyledi:

Dünya savaşı koşullarında başkaları da Kürtlerin kapısını çalar. Kürtler burada alternatifsiz değil. (...) Ha biz isteriz ki dışarıdan birisi değil, önce bizim komşumuzun iyi niyetle kapımızı çalmasıdır. Gelsin komşumuzla meselemizi halledelim. Yani başkaları gelip aramıza girmesin… Bunun koşulları var. Türkiye bu konuda aklı selimle hareket ederse, Kürtlerle anlaşarak büyüyebilir. Ama Kürtlerle anlaşmadığı ve Kürtleri karşısına aldığı, onları dışladığı sürece de Türkiye küçülebilir.

Aydar Kürt burjuvazisinin çıkarları doğrultusunda pazarlık yapacağı ülkeleri sıralarken “bu Amerikalılar olur, Avrupalılar olur, Ruslar olur, Çin olur, Türkiye olur, İran olur, bölge devletleri olur... [İsrail’in] özellikle Filistin’de yürüttüğü politikayı onaylamıyoruz. O çözümsüzlüğü onaylamıyoruz. Ama biz İsrail’le de ilişki kurabiliriz,” dedi.

İsrail Dışişleri Bakanlığını devralan Gideon Sa’ar, 11 Kasım’daki devir teslim töreninde yaptığı açıklamada ise “Kürt halkı büyük bir ulus, siyasi bağımsızlığı olmayan büyük uluslardan biri. Onlar bizim doğal müttefikimizdir,” demişti.

Hem Türk hem de Kürt burjuvazisi, ana müttefikleri olan ABD emperyalizminin Siyonist İsrail ile birlikte Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirmesinden kazançlı çıkmaya çalışıyor.

Loading