17 Ağustos 1999 depreminin yirmi beşinci yıldönümü

Bugün 1999 yılında Kocaeli/Gölcük’te meydana gelen depremin yirmi beşinci yıldönümü. 17 Ağustos sabahı, saat 03.02’de Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda meydana gelen ve büyüklüğü en az 7,4 Mw olarak ölçülen deprem, büyük çapta yıkıma ve ölüme yol açmıştı.

17 Ağustos depremi tüm Marmara Bölgesi’nde, Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedildi. Resmi raporlara göre 18.000 civarında kişinin öldüğü, 25.000’e yakın kişinin de yaralandığı söylense de, diğer tahminler 50.000 ölüm ve 100.000 civarında yaralı olduğunu belirtmektedir.

Gölcük'te yıkılan binalar [Photo: Unknown]

Aradan geçen 25 yıla karşın aynı fay hattı üzerinde beklenen büyük Marmara Depremi için hiçbir ciddi önlem alınmaması ve geçtiğimiz yıl Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen depremler sonucu resmi olarak 50.000’den fazla kişinin önlenebilir ölümleri, kapitalist sisteme ve sahte sol partiler de dahil olmak üzere tüm düzen siyasetine yönelik bir suçlama niteliğindedir.

1999 depreminden sonra yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2.100 dava açılmıştı. Bu davalardan 1.800’ü 2000 yılında çıkarılan af ile cezasız sonuçlanırken geriye kalan davaların bir kısmı zamanaşımına uğradı ve az sayıda davada verilen cezalar ertelendi.

Depreme dayanıksız konutlar inşa edenlerin, onlara olanak tanıyan siyaset kurumunun ve yetkililerin topluca aklanması, egemen sınıfın güvenli konut sorununu çözmek için ciddi bir önlem almayacağının ve beklenen büyük depremlerde milyonlarca insanı kaderine terk ettiğinin bir ilanıydı.

Türkiye, birçok şehri aktif fay hatları üzerine inşa edilmiş, deprem kuşağı üzerinde yer alan bir ülke ve felaketlerde dolu bir deprem sicili var.

Geçtiğimiz yıl, 6 Şubat’ta, Türkiye’nin güneyinde, Suriye sınırına yakın Kahramanmaraş şehrinde, dokuz saat içerisinde Richter ölçeğine göre 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde iki yıkıcı deprem oldu. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya depremin birinci yıldönümünde yaptığı açıklamada resmi ölü sayısını 53 bin 537, yaralı sayısını ise 107 bin 213 olarak güncelledi. Ayrıca deprem sonucu 38 bin 901 binanın yıkıldığını ifade etti.

Söz konusu depremlerde yıllardır ABD önderliğindeki emperyalist güçler ve müttefikleri tarafından mahvedilen, yaptırımlara ve ambargoya tabi tutulan Suriye’de de resmi rakamlara göre 10.000’e yakın insan hayatını kaybetti ve binlerce insan yaralandı. 

Bu yıkıcı depremler dahi egemen sınıfın kâr iştahında bir tereddütte yol açmadı. COVID-19 pandemisine verdiği yanıtında açıkça gösterdiği üzere, tüm dünyada egemen sınıf için kâr insan hayatından önce gelmektedir. Ülkenin sınırlı kaynakları toplum yararına altyapının güçlendirilmesine ve afetlere hazırlanmak için değil; servetin egemen sınıfa daha fazla aktarımı ve egemen sınıfın çıkarlarının korunması için silahlanmaya ve otoriter bir rejim inşasına aktarılmaktadır.

Bu küresel bir sorundur. 2015 yılında bilim insanları yaklaşık 1,5 milyar insanın deprem riski taşıyan bölgelerde yaşadığını tahmin ediyordu. Sadece yirmi birinci yüzyılda büyük depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısı resmi olarak 750 bin civarındadır.

Oysa sanayi devrimi ve özellikle son on yıllardaki bilimsel-teknolojik ilerlemeler, depremleri yıkıcı sonuçlarının önüne geçilmesine olanak sağlamaktadır. Tektonik plakaları kontrol etmek mümkün olmasa da şehirleri, altyapıyı ve binaları büyük depremlere dayanıklı hale getirmek mümkündür. Ancak zamanını doldurmuş kapitalist ulus devlet sistemi bunun önünde engeldir.

Kahramanmaraş depremlerinin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine karşın depremzedelerin önemli bir kısmının sorunları devam ediyor. Depremden sonra iki büyük seçim yaşayan ülkede hükümetin vaatleri büyük ölçüde yerine getirilmedi. Yine 1999 depreminde olduğu gibi, yıkımlardan ve ölümlerden gerçekten sorumlu olan hiçbir üst düzey yetkili hesap vermedi.

Aksine hükümetiyle muhalefetiyle tüm burjuva siyasi partiler depremlerde yaşanan kayıpta ihmalleri açık olan, önlem almayan yetkilileri yeniden aday yapmakta sakınca görmeyerek benzer suçları işleyeceklerini ilan ettiler.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik ettiği Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) geçtiğimiz Mart ayında yapılan yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için belirlediği aday, 2018-2023 yılları arasında Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı görevini üstlenen Murat Kurum oldu.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ise en büyük yıkımın yaşandığı Hatay’da depremin büyük bir afete dönüşmesindeki siyasi sorumluluğu apaçık olan mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ı yeniden aday gösterdi. Hem Kurum hem de Savaş seçimi kaybetti.

17 Ağustos Gölcük depreminden sonra yapılan araştırmalar, bundan sonra aynı fay hattında yaşanacak depremin Marmara Denizi’nde, İstanbul açıklarında ve Richter ölçeğine göre en az 7 büyüklüğünde olacağına işaret ediyor.

İzmit'te yıkılan binalar [Photo: Unknown]

Alman Yer Bilimleri Araştırma Merkezi (GFZ) uzmanları, Türkiye’nin tektonik yapısını analiz eden araştırmalarında, Marmara Denizi’nde 7,4 büyüklüğünde bir depremin olasılığına dikkat çekmişti.

Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerin yol açtığı yıkıcı hasar ve can kaybı, böyle bir depremin Türkiye’nin en kalabalık ve gelişmiş bölgesine neler yapabileceğine dair bir uyarı niteliğindedir. İstanbul, Kocaeli, Tekirdağ, Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova gibi şehirlerde yaşayan 24 milyonun üzerinde insan bu depremden feci şekilde etkilenecektir.

2021’de bir İBB yetkilisi, İstanbul’da olması beklenen depremde 200.000 binanın orta ve ağır hasar almasının tahmin edildiğini, bunun sonucunda yaklaşık 3 milyon insanın etkilenebileceğini söylemişti.

Buna rağmen merkezi ve yerel yönetimler tarafından deprem tehditlerine yönelik hiçbir ciddi hazırlık yapılmadı. Hükümet ve belediyeler tarafından yürütülen projeler depreme dayanıksız binalarda oturan milyonlarca emekçiyi müteahhitlerin ve bankaların insafına terk ediyor. Apartman sakinlerinden dönüşüm için milyonlarca lira talep ediliyor. Nüfusun büyük çoğunluğu artan hayat pahalılığı ve yoksullaşma koşullarında zaten sürdürülemez bir borç sarmalı içinde olduğundan dayanıksız evlerde yaşamaya devam ediyor.

Dünyada İstanbul gibi doğal afet tehdidi altında olan birçok kenti bilimsel planlama ve en yüksek düzeyde sağlamlık ve yaşanabilirlik kalitesinde yeniden inşa etmek ve tüm insanlara en temel haklarından biri olan güvenli konut hakkını sağlamak için, devasa bir bayındırlık planının hızla hayata geçirilmesi zorunludur.

Kurtarma çalışmalarına yardımcı olan Koreli gönüllülerden ve yerel halktan oluşan bir ekip [Photo by 최광모 - Own work / CC BY-SA 4.0]

Türkiye’de ve dünya genelinde deprem riski altında bulunan her yerde milyonlarca güvenli konutu çok kısa bir sürede inşa edebilecek teknoloji ve işgücü mevcutken zaman boşa harcanıyor. Bu tür uluslararası ve akılcı çözümler kapitalist sistem engeline takıldığı için, egemen sınıfın siyasi temsilcileri tarafından hayata geçirilmiyor.

Gerçek bir çözümün hayata geçmesi ancak, iktidarın işçi sınıfına aktarılması için bilinçli mücadeleyi gerektirmektedir. Bu, ekonominin küresel düzeyde tüm insanların ihtiyaçları doğrultusunda planlanmasına dayanan uluslararası sosyalizm uğruna mücadele demektir.

Loading