“Pandemi, kapitalizmin hastalandırdığı yerkürenin hastalık semptomu aslında. Daha iyi bir yerküre hazırlayamadıkça hastalık nüksedecek.”

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol devam eden COVID-19 pandemisi hakkında WSWS’ye konuştu

Dünya Sosyalist Web Sitesi, Ankara’daki Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji alanında önde gelen bir uzman olan Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol ile devam eden COVID-19 pandemisi üzerine bir röportaj yaptı. Bu önemli röportajı aşağıda okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol

Evan Blake (EB): Mesleki geçmişinizi ve uzmanlığınızı ve pandemi sırasında yaptığınız çalışmaları kısaca anlatabilir misiniz?

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol (EŞ): Halen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’nda görev yapmaktayım. Hem hastane ilişkili hasta izlemi ve kurullar hem akademinin birlikte yürütüldüğü bir görevim var.

Pandemiden önce Türkiye’deki ilk “Erişkin Aşı Merkezi”ni kurmuştum.

Klinik Mikrobiyoloji ve Ulusal İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) ile bağlantılı olarak “Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu”nu da kurmuş ve yürütüyordum. Erişkin aşılaması ile ilişkili kurslar, eğitimler yürütüyorduk.

İnfeksiyon duyarlılığı yüksek bir başka grup olan kanser ve nakil alıcılarındaki özellikli infeksiyonlar ile ilişkili çalışmalarım da vardı.

ABD, Boston, Tufts Üniversitesi, New England Medical Center’da (NEMC) kanser, nakil alıcılarında infeksiyonlar ve bu hastalarda önemli bir etken virüs olan CMV ile ilişkili çalışmalar yapmıştım.

Türkiye’de de Febril Nötropeni Derneği’ni kurmuştuk ve uzun süre o dernekte Genel Sekreter olarak görev yaptım.

Pandemide hasta izlemi ve ek olarak Gazi Tıp Fakültesi Hastanesi “COVID Koordinasyon Kurulu”nun yürütülmesinden sorumluydum. Hasta izlem ve tedavileri, aşı üniteleri, sağlık çalışanlarının koordinasyonu gibi süreçleri yürüttük.

Aynı zamanda, uluslararası yayınlara dönüşen COVID-19 immünolojisi, aşılama ve klinik izlem ile ilişkili akademik çalışmaları sürdürdüm

Ulaş Ateşçi (UA): COVID-19 pandemisinin neredeyse tüm sürveyansının Türkiye’de ve dünyanın büyük bölümünde sona erdiğini biliyoruz ancak pandemi hiçbir şekilde sona ermiş değil. Pandeminin burada ve diğer ülkelerde devam eden etkilerini takip etmenizi sağlayan hangi verileri izliyorsunuz? Türkiye’de kalp krizi, felç, böbrek hastalığı veya COVID enfeksiyonunun diğer olumsuz uzun vadeli etkilerinde artış görüyor musunuz?

EŞ: Türkiye önce 2021 yılında test yapma koşullarını güçleştirerek olgu ve COVID-19 ölümlerinin izlemini gevşetti. 2022 sonundan itibaren de Omicron adlı yeni varyantın daha hafif seyirli olacağına inanarak ve inandırarak tüm dünyadan çok daha erken sürveyansı sonlandırdı. Oysa en çok ölüm ve uzamış COVID olarak tanımladığımız tablo bu dönemde oldu.

Bakanlık sitesindeki günlük vaka sayısına göre son bilgilendirme Mayıs 2022. Ama dünyada izlem yapan Worldometer sitesine göre Türkiye son durumu Nisan 2024 itibarıyla şöyle güncellemiş: 102 bin ölüm ve 17 milyon vaka.

Pandemiyle ilgili, Uluslararası Acil Durum Alarmı (PHEIC) sonlandırıldı ilanını herkes pandemi bitti diye anladı. Zaten dönemin Sağlık Bakanı da dünyada Uluslararası Acil Durum Alarmı sonlandırıldığında, her zamanki gibi yanlış anlayıp bunu pandemi bitti ilanı zannederek, “biz onlardan çok önce bitirdik zaten” gibi bir açıklama yapmıştı.

Ama bu ikisi çok farklı ve maalesef pandemi bitti ilanı yapılamıyor.

Uluslararası Acil Durum Alarmı sonlandı demek, artık sınır kapatmalar gibi uluslararası yaptırımlar uygulanmayacak demek, pandemi bitti demek değil. Çünkü pandeminin çok ölümcül ve fırtınalı evresi sönümlenmekle birlikte, COVID19 henüz kontrol altına alınamadı. Üstelik insanla temasın olduğu alanlarda virüs yeniden vahşi habitata dönmüş görünüyor ki, bu da yeni mutasyonlar ve bileşimler demek.

Türkiye’de de hastalık izlem ve tanımlamaları ve reçete oluşturmak için kullandığımız uluslararası kodlar var. Ancak reçete oluşturmak için bu kodlar kullanılırken işler karışabiliyor, mesela zatürre tanısı kayıtlamadığınızda yazamayacağınız ama bu denli kısıtlanmaması gereken bazı ilaçları örnek verebilirim.

Bir de toplumsal koruma gereken bazı bulaşıcı hastalıklar için bakanlığa bildirim yapmak zorundayız. Ama birinci ve üçüncü basamak verilerinin entegrasyonu yeterli değil, hepsi bakanlık merkezinde toplanıyor ve bu veriler akademiyle paylaşılmıyor.

Özetle; veri toplama, kayıt ve veri analiz sorunlarımız var.

COVID19 dört mevsim boyunca dalgalar halinde insanları etkiliyor ve tekrarlayan enfeksiyonlara yol açıyor. Mevsimsel bir virüs haline gelmiş değil. Bu durumda dolaylı olarak kalp krizlerine, inmelere, böbrek hastalıklarına vb. sebep oluyor. Ancak burada bunlar ölçülmediği için bunları değerlendiremiyoruz.

Bakmıyoruz, izlemiyoruz ve bilmiyoruz. Öyle olunca da, ödeyici ve sorumlu kurumlar, aşı ve tedavi yükümlülüklerinden de kurtulmuş oluyor.

Ama pandemi döneminde oldukça işlevsel olan TTB Pandemi Çalışma Grubu olarak grubumuzdaki veri bilimci Güçlü Yaman, yaz ve kış ölümlerini önceki yıllarla karşılaştırarak bazı grafiklerle bunları paylaşıyor.

Başka bir açıklayıcı neden yoksa bir önceki yıla göre artmış kış ölümleri %60-70 solunum yolu virüslerinin doğrudan ve dolaylı etkisi olarak; artmış yaz ölümleri ise sıcak etkisi ve COVID-19 etkisi gibi değerlendirilebilir,

EB: Omicron varyantının ortaya çıkmasından bu yana daha fazla ölüm ve Uzamış COVID vakası olduğunu göstermek için kullandığınız verileri biraz daha detaylandırabilir misiniz? Türkiye’deki aşırı ölümlere ilişkin güvenilir tahminler var mı?

EŞ: TTB Pandemi Çalışma Grubu olarak elde ettiğimiz veri, çalışma grubumuzdaki veri analisti Güçlü Yaman’ın muhalif belediyelerden elde ettiği defin çalışmalarına dayanıyordu.

Loading Tweet ...
Tweet not loading? See it directly on Twitter

Bir de dünyada iyi izlem yapan ve verilerini kamu ve akademiyle paylaşan ülkelerin bilimsel ve kanıta dayalı verilerinden projeksiyon yapıyoruz ki bu küresel bir sorun olduğu için rasyonel bir çıkarım yapılmasına olanak sağlıyor.

Özetle; elimizde veri olmasa da güçlü tahminlerimiz var diyebiliriz.

EB: Geçenlerde “Sağlıkta hızla ortaçağa savruluyoruz” şeklinde bir tweet attınız. Bu kesinlikle doğru; Kara Veba’dan bu yana elde edilen tüm kazanımlar çöpe atılıyor. Bu konu üzerine ve COVID-19 pandemisinin halk sağlığının en temel ilkelerinin reddedilmesini nasıl tetiklediği hakkında daha fazla yorum yapabilir misiniz?

Loading Tweet ...
Tweet not loading? See it directly on Twitter

EŞ: Ortaçağ salgın hastalıkların kontrol edilemediği, insan ortalama ömrünün 40-50 yılı geçmediği bir dönem. Ve salgınlar çağı. Modern tıp yok.

Bizde de aşı ile kontrol sağladığımız kızamık, boğmaca gibi hastalıklar salgınlar yapmaya başladı. Verem hortladı. AIDS ve frengi patladı.

Güncel tıp, ilaç, aşı ve teknolojide evrensel olanaklardan koparılıyor.

Ekranlarda ya da Bakanlık destekli sempozyumlarda, “Geleneksel Tıp” başlığı altında, güncel tıp tarafından kabul edilmeyen yöntemler ve onların çığırtkanlığını yapanlar destekleniyor. Merdiven altı zararlı uygulamalar ve sahte doktorlar denetlenmiyor ya da yakalanmıyor.

Kendisine bağlı büyük ölçekli hastanelerde, görüntüleme, girişim gibi teknolojiler konusunda -ki hepsi ithal- oldukça cömert bir Bakanlık görüyoruz. Ama sağlıkta başta hekim ve hemşire olmak üzere yetişmiş eleman gibi niceliksel ve niteliksel sorunlar nedeniyle, yapılmış tetkikleri torbalarına doldurup gezen hastalar, gereksiz ameliyatlar vb. yüzünden iyice yaygınlaşan hastane mikropları, fazlasıyla gereksiz ilaç yüzünden hasar gören organlar, zarar gören sağlıklar söz konusu. Elbette bir zaman sonra insan ortalama ömrünün kısaldığına da tanık olacağız.

UA: Mevcut aşıların tek başına pandemiyi durduramayacağını biliyoruz ancak hastaneye yatış, ölüm ve Uzamış COVID riskini azalttıkları görüldü. Erdoğan hükümetinin Türkiye’de halka güncellenmiş aşıları tedarik etmeyi reddetmesi ve dünya genelinde izlenen benzer politikalar hakkında ne düşünüyorsunuz? WHO’nun son verileri, COVID ve diğer hastalıklar için aşılama oranlarının küresel olarak düştüğünü gösteriyor.

EŞ: İktidar vatandaşlığı oydaşlık temelinde değerlendiriyor. Bu adalet ve istihdam başta olmak üzere pek çok temel hak ve hukuk konusunda böyle. Oy tabanı bilimden ve bilim insanından hoşlanmıyor. Bakanlık yanlış ya da bilerek yönlendirmeleriyle aşı ve bilim karşıtlığını bizleri de hedef göstererek destekledi. Bu karşıtların çoğu oy tabanlarından.

Bir yandan kaldırılması çok güç olan bir sağlık mali yükü var. Bir yandan da Şehir Hastanelerine yıllarca sürecek büyük borçlar nedeniyle çok hasta girmesi çok işlem yapılması gerekiyor. Aşı ya da koruyucu hekimlik, hasta ve hastane maliyetlerini azaltır ki ben bunu istemediklerini düşünüyorum.

Dünya çapında COVID'e karşı yapılan aşılamada meydana gelen ciddi düşüşü gösteren bir grafik. [Photo: World Health Organization]

UA: Hava yoluyla bulaşma bilimi ve N95 maske takmanın önemi hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz? COVID ve diğer solunum yolu patojenlerinin hava yoluyla bulaşmasını önlemek için hükümetlerin ne yapması gerekiyor?

EŞ: Hava yoluyla bulaşan solunum yolu virüsleri için en etkili olan her zaman N95’tir ki biz sağlıkçılar bu hastalara bakım verirken, işlem yaparken sıkça, pandemiden önce de bunu kullanırdık.

Pandeminin aşısız döneminde toplu taşıma, hastaneler gibi alanlarda hepimiz için yaşamsaldı bu maskeler. Ancak kullanımları çok pratik olmayabiliyor ve maliyetli. Şimdi ben yalnızca, aşılı aşısız herkesin bir arada olabileceği uçak, hastane, toplu taşıma alanlarında bu tür maske kullanıyorum.

EB: Bu aşamada COVID-19 pandemisi hakkında sizi en çok endişelendiren nedir? Uzamış COVID hastalarının sayısının giderek artması, yeni ve daha tehlikeli bir varyantın ortaya çıkma tehdidi, henüz görmediğimiz uzun vadeli hasar potansiyeli ve karşı karşıya olduğumuz diğer riskler var.

EŞ: Öncelikle virüsün izini iyi sürmek gerekiyor. 2002’de Asya kaynaklı lokal salgından sorumlu SARS-COV-1’in akrabası olarak dönüp pandemi başlatmış bir virüsten söz ediyoruz.

Uzamış COVID, aşılı kişilerde daha nadir ama biz 3 yeni varyant aşısını pas geçtik. Nüfusumuz kırılgan ve aşısız. Ülkedeki hekimler Uzamış COVID’i çok tanımıyor.

Uzamış COVID'in en yaygın semptomlarından bazıları

Ayrıca COVID pek çok sistemi etkiliyor; en mühimi diyabet ile ilişkili. Diyabet sıklığı Türkiye’de zaten bir salgın gibi artıyor, bir yandan da COVID-19 bu artışı tetikliyor.

Şimdiki strateji; görme, bilme, yok gibi davran… Ama bu sürdürülebilir bir tutum değil.

EB: Çin, Yeni Zelanda ve başka ülkelerde uygulanan Sıfır COVID eliminasyon programı hakkında ne düşünüyorsunuz? Biz pandemiyi durdurmanın tek yolu olarak bu politikanın küresel çapta uygulanmasını savunuyoruz ancak bunun kapitalizm altında imkânsız olduğunu öne sürüyoruz.

EŞ: Sıfır COVID politikasının sürdürülebilir ve çok etkin bir program olması, dünyanın da benzer kontrol programları uygulamasıyla mümkün olurdu. Uygulayan ülkelerde milyonlarca yaşam kurtuldu.

Ama sonra temel aşılamalar tamamlanmasına rağmen, hafif diye yanıltılan Omicron fırtınasında bu ülkelerde de çok ölüm oldu. Ben sürekli “yamalı bohça pandemisi” diyordum. Çin ilk uluslararası etkinliğe açıldığında Omicron fırtınasına tutuldu.

Şu var ki aşı öncesinde ölümleri önlemenin tek yolu sıkı kontroldü. Aşı dağılımında eşitlik sağlanabilse, global çaba ortaya konulsa, belki bu yeni varyantlar da gelişmezdi.

Unutmayalım ki çiçek hastalığı aşı ve global çaba ile bitirilebildi. Ondan önce yüzlerce yıl insanlığın belasıydı.

UA: İsrail’in soykırım savaşında Gazze’de şimdiye kadar öldürülen 186 binden fazla insana ek olarak çocuk felci (polio) salgınının arttığına dair haberler geliyor. Bu konuda yorum yapabilir misiniz? COVID-19 pandemisine verilen kapitalist yanıt ile Gazze soykırımı arasında ne gibi bağlantılar görüyorsunuz?

Cilt hastalığından muzdarip yerinden edilmiş çocuk Şem el-Hessi, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Balah'ta derme çatma bir çadır kampında uyuyor. Sağlık yetkilileri, evlerinden sürülen yüz binlerce Filistinlinin barındığı aşırı kalabalık çadır kamplardaki korkunç koşullar nedeniyle Gazze'de cilt hastalıklarının yaygınlaştığını söylüyor, 29 Temmuz 2024, Pazartesi. [AP Photo/Abdel Kareem Hana]

EŞ: Mahşerin dört atlısı: Salgın, Savaş, Açlık ve Ölüm.

Savaş insanın sağlık ve güvenlik adına yerleşik düzen ile elde ettiği tüm kazanımları yerle bir eder.

İspanyol Gribi, Kuzey Amerika’da cepheler ve kıtalarda, sonra da topluma yayılmıştı.

Yanı başımızdaki Ortadoğu’da kolera ve sıtma ve adını duymadığınız başka vektör aracılı hastalık var. Savaş, eradikasyon belgesini gururla elimize aldığımız polio için tüm dünyayı da tehdit eden bir yayılımı başlatabilir.

Savaş aynı zamanda zorunlu göçtür. Her ne kadar bu yüzyılın ilk büyük pandemisi, uluslararası uçuşlar ile yayıldıysa da, savaş nedeniyle göç, bulaşıcı hastalıklar bakımından eski çağlardaki gibi, tüm dünyayı birbirine bağlayacak.

EB: Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, bugün bize zaman ayırdığınız ve COVID-19 pandemisinin devam eden tehlikeleri konusunda farkındalık yaratmaya yönelik ısrarlı çabalarınız için teşekkür ederiz. Son olarak belirtmek istedikleriniz var mı?

EŞ: Kapitalizm kendisi hariç her şeyi son hızla yok ediyor. Ama bu yüzyılın viral yani salgınlı bir yüzyıl olacağını kuvvetli verilere dayanarak öngörüyoruz.

Bunun farkında olan “güçlü” ülkeler son hız hazırlansa da bu onları yeni salgınların katastrofisinden en azından başlangıçtaki aylarda kurtaramayacak. Bu salgının başında Kuzey İtalya, ABD ve İspanya’da yaşanılmış olanları anımsayın. Çünkü virüsler konaklarının kim olduğuna aldırmaz. Son hızla yayılır.

Pandemi, kapitalizmin hastalandırdığı yerkürenin hastalık semptomu aslında. Daha iyi bir yerküre hazırlayamadıkça hastalık nüksedecek.

Loading