Pazar günü Kayseri’de Suriye uyruklu olduğu açıklanan bir yetişkinin, küçük yaştaki bir kız çocuğunu taciz ettiği iddiasıyla tutuklanmasının ardından kalabalık gruplar toplanarak Suriyelilere ait olduğu söylenen işyerlerine ve araçlara saldırdılar ve onları ateşe verdiler. Dün de İstanbul, Bursa, Gaziantep, Hatay ve Konya’da sığınmacılara karşı şiddetli gösteriler düzenlenirken sosyal medyada ülke genelinde Suriyelilere karşı bir histeri ortamı yaratıldı.
Sosyalist Eşitlik Grubu, işçileri ve gençleri bu gerici provokasyonlara karşı çıkmaya ve göçmen sınıf kardeşlerini savunmaya çağırır. Egemen sınıfın çeşitli hizipleri, bir kez daha, kapitalizmden kaynaklanan toplumsal sorunların derinleştiği koşullarda göçmenleri günah keçisi ilan ederek işçi sınıfını bölmeye ve kafasını karıştırmaya çalışmaktadır.
Bu patlayıcı ortamın başlıca sorumluları yağmacı çıkarları uğruna on yıllardır Ortadoğu’yu mahveden NATO emperyalizmi, bu hesaplara dahil olan Türk egemen sınıfının tüm kesimleri ve yıllardır sığınmacı karşıtı kampanya yürüten burjuva muhalefetin arkasına dizilmiş olan sahte sol partilerdir.
Kayseri’de meydana gelen şiddet olaylarında 14 polis ve 1 itfaiye eri yaralanırken 67 kişi gözaltına alındı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya yaptığı açıklamada şunları söyledi: “30 Haziran 2024 akşamı Kayseri’de meydana gelen olaylar sonrası sosyal medya platformu X üzerinden yaklaşık 79 bin hesaptan, 343 bin paylaşım yapıldı. Paylaşım yapılan hesapların yüzde 37’sinin bot, paylaşımların yüzde 68’nini ise provokatif amaçlı ve negatif olduğu tespit edildi. 63 hesap ile ilgili soruşturma başlatıldı.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kayseri’deki olaylarla ilgili “Küçük bir grubun yol açtığı durumun nedeni muhalefetin zehirli söylemidir,” derken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ise Erdoğan hükümetinin Suriye politikasını hedef aldı.
CHP tarafından yapılan 10 maddelik açıklamada “Türkiye’nin Ortadoğu politikası, Suriye politikası ve sığınmacı politikası çökmüştür, iflas etmiştir. Erdoğan ve AKP hükümeti var olan bu vahim tablonun başlıca sorumlusudur,” denildi.
Gerçekte ise, iktidardaki ve muhalefetteki emperyalizm yanlısı tüm burjuva partileri, milyonlarca Suriyelinin sığınmacı haline gelmesinin ve yaratılan sığınmacı karşıtı şiddetin siyasi sorumlularıdır.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı tarafından açıklanan verilere göre 9 Mayıs 2024 tarihi itibarıyla Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 3,1 milyonken bu nüfusun yüzde 73,4’ünü kadın ve çocuklar oluşturuyor. İçişleri Bakanlığı tarafından Türkiye’deki toplam göçmen sayısının 4,5 milyonun üzerinde olduğu belirtiliyor. CHP ve göçmen karşıtı, aşırı sağcı Zafer Partisi gibi partiler ise herhangi bir kaynağa dayanmadan Türkiye’de 10 milyonun üzerinden göçmen olduğunu iddia ediyor.
Bu verilere göre Türkiye, dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkeler arasında yer alıyor. Ortadoğu’da Suriyeliler başta olmak üzere milyonlarca insanın sığınmacı haline gelmesi, Stalinistlerin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasından bu yana ABD önderliğindeki emperyalist güçlerin bölge genelinde yürüttüğü savaşların yıkıcı sonuçlarından biridir.
Türk ve Kürt burjuvazisi, ABD-NATO emperyalist güçlerinin bu savaşlarına destek vererek suç ortaklığı yapmıştır. Erdoğan hükümeti 2011 yılında başlayan Suriye’deki rejim değişikliği savaşına doğrudan dahil olmuş ve daha sonra ABD destekli Kürt güçlere karşı kuzey Suriye’de üç kara operasyonu yaparak sınırındaki bazı bölgeleri işgal etmiştir. Erdoğan hükümeti ayrıca Yunanistan ve Avrupa Birliği ile yaptığı anlaşmayla AB’nin acımasız “Avrupa Kalesi” politikası ile işbirliği içinde, temel demokratik bir hak olan sığınma hakkını pratikte büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır.
Erdoğan, savunmasız sığınmacıları AB ile pazarlıklarında piyon olarak kullanmasının yanı sıra, 1 milyondan fazla sığınmacıyı bir Kürt devletinin kurulmasını engelleme amacının parçası olarak Suriye’nin kuzeyine yerleştirme planlarını ilan etmişti.
Suriyelilerin Türk egemen sınıfının gerici dış politika amaçları için istismar edilmesine, yıllardır ülke içinde kapitalist sınıf tarafından ucuz ve güvencesiz işgücü olarak sömürülmeleri eşlik etmiştir.
Suriyelilere ve bir bütün olarak sığınmacılara dönük saldırılar ve pogrom girişimlerinin zemini ise, esas olarak, hükümete bu konuda sağdan saldıran CHP önderliğindeki burjuva muhalefetin ve medyanın yıllardır süren zehirli propagandası ile oluşturulmuştur.
Geçtiğimiz yıl yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a karşı Millet İttifakı’nın adayı olan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yıllardır yürüttüğü sığınmacı karşıtı gerici propagandasını 14 Mayıs’taki seçimin ilk turunun ardından “terörle mücadele” söylemiyle birlikte ana kampanya teması haline getirmişti. Kılıçdaroğlu ikinci turda, bir yıl içinde milyonlarca sığınmacının sınır dışı edilmesini talep eden aşırı sağcı Zafer Partisi ile ittifak kurdu.
Kürt milliyetçisi Halkların Demokrasi Partisi (HDP)-Yeşil Sol Parti (YSP) ve Stalinist Türkiye İşçi Partisi (TİP), Kılıçdaroğlu’nun milyonlarca sığınmacıyı sınır dışı etme kampanyası yürütmesine ve onları “istilacı” ve “suçlu” ilan etmesine utanç verici bir şekilde sessiz kaldılar ve ikinci tur öncesi Kılıçdaroğlu’na olan desteklerini yinelediler. Syriza’nın kardeş partisi olan Sol Parti, Stalinist Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Morenocu İşçi Demokrasisi Partisi (İDP) de Kılıçdaroğlu’nu destekleyerek bu suça ortak oldu.
Kayseri’de başlayan ve çeşitli yerlere yayılan provokatif saldırılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında kesilen diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmakta olduğu bir döneme denk geldi.
Erdoğan Cuma günü Türkiye ile Suriye arasında bir “normalleşme süreci” olup olmayacağına yönelik bir soruya şu yanıtı verdi: “Kurulmaması için hiçbir sebep yok. Yani biz Suriye’yle bu ilişkileri geliştirmekte geçmişte nasıl birlikteysek yine aynı şekilde birlikte hareket ederiz.”
Erdoğan ayrıca şunları ekliyordu: “Nasıl ki biz Suriye’yle ilişkilerimizi çok çok canlı tuttuysak geçmişte, ailece görüşmelere varıncaya kadar biliyorsunuz Sayın Esed’le biz bu görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur.”
Erdoğan’ın açıklamasından iki gün önce, Suriye haber ajansı SANA’ya göre, Suriye Devlet Başkanı Esad “Suriye-Türkiye ilişkisine ilişkin her türlü girişime açık olduğunu” ilan etti. Esad’ın 26 Haziran’da Rusya’nın Ortadoğu Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentiev ile yaptığı görüşmede Türkiye-Suriye sürecini de ele aldıkları kaydedildi. Habere göre Esad, Türkiye ile müzakerelerin Suriye devletinin tüm toprakları üzerinde egemenliğini sağlaması ve “terörle mücadeleye” odaklanması gerektiğini söyledi.
Bu açıklamaların ve Kayseri’deki olayların ardından Türkiye’nin kuzey Suriye’de İslamcı vekilleriyle birlikte işgal ettiği bölgelerde bir dizi gösterinin ve saldırı giriminin meydana geldiği bildirildi.
Haberlere göre, Türkiye’nin kontrolündeki El Bab, Azez, El Rai, Cerablus ve Afrin’de Ankara’ya bağlı kamu binalarına, PTT ofislerine, resmi araçlara, Türkiye’den gelen TIR’lara saldırılar yapıldı ve Türk bayrakları yakıldı. Londra merkezli, Esad karşıtı Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) Türk Silahlı Kuvvetleri ile silahlı gruplar arasında çıkan çatışmalarda dört kişinin öldüğünü, en az 20 kişinin yaralandığını bildirdi.
Bu gelişmeler Ortadoğu’da İsrail’in ABD-NATO emperyalizmi destekli Gazze soykırımı ile tırmanan ve İran’ın yanı sıra Lübnan, Yemen ve Suriye’yi hedef alan savaş koşullarında yaşanıyor.
Gazze’deki soykırımı ve Suriye’de ve Ortadoğu genelinde savaşın tırmanışını durdurmanın yolu, işçi sınıfını emperyalizme ve onun bölgesel vekillerine karşı Ortadoğu çapında ve uluslararası ölçekte iktidarı almak üzere sosyalist bir hareket içinde birleştirmekten geçmektedir.