Julian Assange beş yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunduğu Belmarsh Cezaevi’nden dün serbest bırakıldı. WikiLeaks tarafından yayınlanan görüntülerde gazetecinin, serbest bir şekilde, Britanya’dan ayrılan uluslararası bir uçağa bindiği görülüyor.
Assange’ın ABD Casusluk Yasası kapsamındaki tek bir suçu kabul ettiği bildirildi. Assange yarın sabah Batı Pasifik’teki Amerikan toprağı olan Kuzey Mariana Adaları’nın başkenti Saipan’daki bir ABD mahkemesine çıkacak. Anlaşma bir hakim tarafından imzalandığında Assange’ın hapiste kaldığı süre dikkate alınarak serbest kalması ve ülkesi Avustralya’ya dönmesi bekleniyor.
Anlaşma Assange için büyük bir zaferi temsil etmektedir. Assange’ın özgürlüğü dünyanın dört bir yanındaki demokratik hak savunucuları ve emperyalist savaş karşıtları tarafından memnuniyetle karşılanacaktır. Bu, Amerikan hükümeti adına büyük bir geri adımdır. ABD, 2019’dan bu yana Assange’ın Casusluk Yasası kapsamında 170 yıla kadar, yani ömür boyu hapis cezası öngören 17 suçlamayla yargılanabilmesi için iadesini istiyordu.
Yapılan anlaşma, burjuva hukukunun ve acımasız ulusal güvenlik mevzuatının içi boşaltılmış çerçevesi içinde bile, bu kovuşturma girişiminin hiçbir zaman yasal bir dayanağı olmadığını göstermektedir. Bu, her zaman, Assange’ı ABD’nin Irak ve Afganistan’daki tarihi savaş suçlarını, Washington’ın dünya çapında suç oluşturan komplolarını ve ağır insan hakları ihlallerini ifşa ettiği için susturmayı ve yok etmeyi amaçlayan acımasız ve siyasi güdümlü bir cadı avıydı.
Assange, büyük devlet zulmü karşısında sergilediği olağanüstü ve cesur direncin yanı sıra ailesi, hukuk ekibi ve WikiLeaks’teki meslektaşları dahil destekçilerinin yorulmak bilmez çabalarının bir sonucu olarak serbest bırakılıyor. Uzun süredir Assange’ın özgürlüğü talebiyle yürütülen küresel kampanya milyonlarca kişinin sempatisini ve desteğini kazandı. Yıllar boyunca geniş halk kitleleri Assange’ın kahraman bir figür olduğunu ve uğradığı zulmün haksız ve suç olduğunu düşündüler.
WikiLeaks bugün erken saatlerde yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Julian Assange özgür. Belmarsh maksimum güvenlikli cezaevinde 1901 gün geçirdikten sonra 24 Haziran sabahı oradan ayrıldı. Londra’daki Yüksek Mahkeme tarafından kefaletle serbest bırakılmasına karar verildi ve öğleden sonra Stansted Havaalanı’nda bir uçağa binerek Birleşik Krallık’tan ayrıldı.”
WikiLeaks bunun “tabandaki örgütleyicileri, basın özgürlüğü kampanyacılarını, milletvekillerini ve liderleri kapsayan küresel bir kampanyanın sonucu” olduğunu ve “ABD Adalet Bakanlığı ile uzun bir müzakere dönemi için alan yarattığını” belirtti. Açıklamada şöyle denildi: “2x3 metrelik bir hücrede, günün 23 saatini tecritte geçirdiği beş yılı aşkın sürenin ardından, yakında eşi Stella Assange ve babalarını sadece parmaklıklar arkasından tanıyan çocuklarıyla yeniden bir araya gelecek.”
Geçen hafta kaydedilen ve bugün yayınlanan bir videoda Stella, Assange’ın ABD’nin kan davasından korunmak için Ekvador’un Londra büyükelçiliğine girmesinin üzerinden tam on iki yıl geçtiğini belirtti. Stella “Hayatımızın bu döneminin artık sona erdiğine eminim,” dedi.
Stella, Assange’ın özgürlüğüne, ailesinin iyiliğine ve “Julian’ın temsil ettiği hakikat ve adalete” kendini adamış olan dünyanın dört bir yanından insanları kapsayan “inanılmaz hareketi” selamladı. Assange’ın ihtiyaç duyacağı tıbbi tedaviyi de kapsayan yeni yaşamına yardımcı olmak için acil durum fonu da dahil olmak üzere sürekli destek çağrısında bulundu.
WikiLeaks Genel Yayın Yönetmeni Kristin Hraffnson ise şunları ekledi: “Elbette Julian’a bedeli, demokrasinin temelleri olan gazetecilik özgürlüğü ve yayınlama özgürlüğü uğruna verilen mücadelede bunca yıl özgürlükten mahrum kalması oldu.” Hraffnson sözlerini şöyle tamamladı: “Ciddiyetle söyleyebilirim ki, desteğiniz olmasaydı bu sevinç günü, Julian’ın özgürlüğü asla gerçekleşemezdi.”
ABD’nin yaptığı bu zulüm, demokrasinin çöküşünde ve egemen seçkinlerin artan suçluluğunda bir kilometre taşı olarak kayıtlara geçecektir.
Yurttaşlık hakları ve insan hakları grupları bu zulmü dünya çapında basın özgürlüğüne yönelik ölümcül bir saldırı olarak kınarken birbirini izleyen Amerikan hükümetleri ve onların Britanya, Avustralya ve diğer ülkelerdeki müttefikleri yıllarca gazetecinin peşini bırakmadı.
2019 yılında, dönemin Birleşmiş Milletler Özel Raportörü Nils Melzer, Assange’ın Amerikan ve müttefik hükümetlerinin yanı sıra resmi kurumlar ve suç ortağı şirket medyası tarafından gerçekleştirilen, tıbbi olarak doğrulanabilir psikolojik işkence kurbanı olduğu yönündeki bulgusunu açıkladı. Aynı yıl, yüzlerce doktor Assange’ın Belmarsh Cezaevi’nde sağlığının dramatik bir şekilde kötüleştiği ve parmaklıklar ardında ölebileceği konusunda ilk kez uyarıda bulundu.
Bunu, cadı avının başka ifşaları izledi. 2021 yılında, İzlanda’da hüküm giymiş bir suçlu ve ABD hükümeti için baş tanık olan Sigurdur “Siggi” Thordarson, Assange’a karşı verdiği ifadenin, Amerikan kovuşturmasından dokunulmazlık karşılığında söylediği yalanlardan oluştuğunu itiraf etti.
Ardından, Eylül 2021’de, eski ABD yetkilileri, Yahoo! News’e Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) Assange’ı Ekvador büyükelçiliğinde koruma altında bir siyasi sığınmacıyken gözetlediğini doğruladı. Bu gözetlemeler, Assange’ın özel hukuki görüşmelerinin yasa dışı olarak gözetlenmesini de içeriyordu. En çarpıcı olanı ise, CIA liderlerinin ve dönemin Başkanı Donald Trump’ın 2017’de Assange’ı kaçırıp ABD’ye götürmeyi ya da öldürmeyi tartıştıklarının ortaya çıkmasıydı.
ABD’nin anlaşmaya yanaşmasının ardında kuşkusuz bu suç faaliyetlerinin ve daha fazlasının açığa çıkacağı ve bunların adaletsiz bir ulusal güvenlik mahkemesindeki bir incelemeye bile direnemeyeceği korkusu yatıyordu.
Anlaşma aynı zamanda ABD’de bu yılki başkanlık seçimleriyle bağlantılı büyük bir siyasi krizin yaşandığı koşullarda yapıldı. Müesses nizam ve devlet aygıtı içinde muhtemelen Assange’ın iadesinin bu krizi derinleştirebileceği ve iki partili emperyalist savaş programına ve artan otoriterliğe karşı muhalefeti daha da alevlendirebileceği korkusu vardı.
Adalet Bakanlığı’nın bir mahkeme dosyasında, Saipan’daki federal Bölge Mahkemesi’nin, “sanığın Amerika Birleşik Devletleri’ne seyahat etmeye karşı çıkması” ve “dava sonunda dönmeyi umduğu ve vatandaşı olduğu Avustralya’ya yakınlığı” nedeniyle anlaşmayı sonuçlandırmak için seçildiği belirtildi.
Assange, “ulusal savunma bilgilerini elde etmek ve ifşa etmek için komplo kurmak” şeklindeki tek bir Casusluk Yasası suçlamasını kabul etmeye zorlandı. Bu, Adalet Bakanlığı ve Biden yönetiminin, hayatının on yıldan fazlasını gayrimeşru bir kovalamacada kaybetmiş bir gazeteciye karşı yaptığı son bir küçük intikamcılık eylemidir. Bu, Amerikan hükümetinin geri adım attığı bir dönemde itibarını kurtarmaya yönelik bir girişim niteliği taşımaktadır.
Assange’ın serbest bırakılması büyük bir zaferdir. Ancak ABD’nin anlaşmada Casusluk Yasası’nı kullanma kararı, Amerikan hükümetinin Assange’a yönelik uzun süreli takibi sırasında basın özgürlüğüne ve temel özgürlüklere yönelik vahim tehditten vazgeçmediğinin altını çizmektedir.
Dünya Sosyalist Web Sitesi ve ona bağlı Sosyalist Eşitlik Partilerinin 2010’dan beri ısrarla vurguladığı gibi, Assange davası, militarizmin ve emperyalist barbarlığın patlak verdiği bir ortamda, savaş karşıtlığına yönelik baskıların mızrak başı olmuştur. İsrail’in Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırımı, ABD-NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı tırmanan savaşı ve Hint-Pasifik’te Çin ile feci bir çatışmaya yönelik ileri düzeydeki hazırlıklar da dahil olmak üzere bugün yaşananlar bu gerçeğin altını çizmektedir.
Savaşa ve demokratik haklara yönelik saldırıya karşı mücadele etmek, Assange davasının da gösterdiği gibi, hızla otoriter rejime doğru ilerleyen kapitalist sisteme ve tüm hükümetlere karşı siyasi bir işçi sınıfı hareketinin inşasını gerektirmektedir.