COVID-19 pandemisinin başlangıcından bu yana, küresel olarak aşırı sağın temel savlarından biri, COVID-19’a neden olan virüs SARS-CoV-2’nin mevsimsel gripten daha zararlı olmadığıdır. Eski Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun COVID-19’u “hafif bir grip” olarak adlandırmasından Donald Trump’ın Şubat 2020’de virüsün mevsimsel olacağını ve Paskalya’ya dek “mucizevi bir şekilde” ortadan kalkacağını iddia etmesine kadar, bu propaganda kampanyası COVID-19’un yarattığı tehlikeleri küçümsemeyi ve toplumu COVID-19 ve diğer tüm patojenlerle “yaşamaya” şartlandırmayı amaçlıyordu.
COVID-19’a atfedilebilecek 27 milyonun üzerinde fazladan ölüm ve şu anda dünya çapında yüz milyonlarca insanın Uzun COVID-19’dan muzdarip olduğu tahminleri göz önüne alındığında, grip ile böyle bir karşılaştırma her zaman apaçık bir yanlıştı. Yine de propagandanın kamu bilinci üzerinde bir etkisi oldu ve nüfusun büyük bir kısmı, SARS-CoV-2’nin yeni varyantları evrim geçirip her birkaç ayda bir dünyayı kasıp kavururken ve arkalarında giderek artan sayıda ölü ve malul bırakırken karşı karşıya kaldıkları devam eden tehlikelerin farkında değildir.
Birçok ilkeli bilim insanı pandeminin bu temel yanlışını ortaya çıkarmış olsa da, hiçbiri bunu geçtiğimiz ay Dr. Ziyad Al-Aly liderliğindeki araştırmacı ekibi tarafından yayımlanan çalışma kadar kapsamlı bir şekilde yapmamıştır. Dr. Ziyad Al-Aly, Klinik Epidemiyoloji Merkezi direktörüdür ve ABD Gazi İşleri Bakanlığı (VA) Saint Louis Sağlık Bakım Sistemi’nde araştırma ve geliştirme servisi şefidir.
Lancet’in Bulaşıcı Hastalıklar bölümünde yayımlanan çalışma, COVID-19 ve influenza nedeniyle hastaneye başvuran hastaları takip eden 18 aylık karşılaştırmalı bir analizdir. Çalışma, COVID-19’un gripten çok daha ölümcül olmakla kalmayıp, aynı zamanda uzun vadede sağlık üzerinde daha fazla hasara ve yaralanmaya yol açtığını kesin olarak kanıtlamaktadır.
Yazarların niyeti bu olmasa da, çalışma aynı zamanda “Uzun Grip” olarak bilinen gribin uzun vadeli sağlık komplikasyonlarına ilişkin ilk ölçülebilir kapsamlı değerlendirmeyi de sunmaktadır.
SARS-CoV-2 yanında kızamık, Epstein-Barr virüsü, herpes ve diğer koronavirüsler gibi bir dizi diğer patojenle enfeksiyona benzer şekilde, influenza virüsü de enfeksiyonun akut fazı azaldıktan sonra uzun vadeli sağlık komplikasyonlarına neden olabilir. Bu olgu, 1918 grip pandemisinin tarihsel kayıtlarından zaten bir dereceye kadar biliniyordu ancak şimdiye kadar “Uzun Grip” hakkında çok az nicel veri vardı.
St. Louis’deki Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından yapılan bir basın açıklamasında Al-Aly şunları söyledi: “Bu çalışma, COVID-19 veya mevsimsel grip nedeniyle hastaneye yatışın ardından yaşanan yüksek ölüm ve sağlık kaybını göstermektedir. Enfeksiyonun ilk 30 gününden sonra sağlık risklerinin daha yüksek olduğunu belirtmek çok önemlidir. Birçok insan hastaneden taburcu olduktan sonra COVID-19’u veya gribi atlattığını düşünüyor. Bu bazı insanlar için doğru olabilir. Ancak araştırmamız her iki virüsün de uzun süreli hastalıklara neden olabileceğini gösteriyor.”
COVID-19’un etkilerine ilişkin öncü araştırmalardan bazılarından sorumlu olan Al-Aly’nin ekibinin yaptığı bu son çalışma tam zamanında gelmiştir. ABD ve dünyanın büyük bir kısmı şu anda son derece bulaşıcı ve bağışıklığa dirençli Omicron JN.1 alt varyantının neden olduğu büyük bir kış enfeksiyonu dalgasının pençesinde. JN.1’in halihazırda baskın olduğu birçok ülkede, en önemlisi de çok yüksek aşılama oranlarına sahip Singapur’da, COVID-19 hastaneye yatışları keskin bir şekilde artmaya başlıyor.
VA’nın geniş veri tabanını kullanan çalışma yazarları, pandeminin Delta öncesi, Delta ve Omicron aşamalarını kapsayan 1 Mart 2020 ile 30 Haziran 2022 tarihleri arasında COVID-19 nedeniyle kabul edilen 82.000’den fazla hastayı çalışmaya dahil etmiştir. Bununla birlikte, COVID-19 ile mücadele için bazı hafifletici önlemlerin yürürlükte kaldığı bu dönemde ABD’de influenzanın nadir görülmesi nedeniyle yazarlar, bir karşılaştırıcı için hastaneye yatırılan yaklaşık 11.000 influenza hastasından oluşan tarihsel bir kümeyi (1 Ekim 2015 ile 28 Şubat 2019 arasında) kullanmaya başvurdular.
“Kardiyovasküler, pıhtılaşma ve hematolojik, yorgunluk, gastrointestinal, böbrek, ruh sağlığı, metabolik, kas-iskelet, nörolojik ve pulmoner” olmak üzere on organ sistemini kapsayan toplam 94 önceden belirlenmiş sağlık sonuç ölçümü analiz edilmiştir. Enfeksiyonlarının akut fazı hastaneye kabullerinden sonraki ilk 30 gün olarak tanımlanmış ve enfeksiyonun akut sonrası fazı 31 ila 540. günleri (18 ay) kapsamıştır.”
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, mutlak ölüm oranı COVID-19 için gripten çok daha yüksekti; kümülatif ölüm oranı 100 kişi başına COVID-19 için 28,46, grip için 19,84’tü. Bir başka ifadeyle bu oran COVID-19 için yüzde 43 daha fazlaydı. İlk 30 günde, COVID-19 grubunun ölüm riski grip nedeniyle başvuranlara göre 2,5 kat daha yüksekti. Aradan geçen altı aylık süre zarfında bu fark azalmış olsa da yüksek kalmaya devam etmiştir.
COVID-19’un akut fazı gripten çok daha ağır seyretmekte olup, geçtiğimiz yıl COVID-19 nedeniyle hastaneye yatış sayısı gripten yaklaşık üç kat daha fazladır (360.000’e kıyasla yaklaşık 1 milyon) ve resmi COVID ölümleri (yaklaşık 83.000) grip ölümlerinden (21.000) dört kat daha fazladır.
Ayrıca, 18 aylık süre boyunca COVID-19, insan vücudundaki neredeyse her organ sistemini kapsayan 94 ölçülmüş sağlık sonucunun 64’ünde “önemli risk artışı” ile ilişkilendirilmiştir. Buna karşılık, mevsimsel grip, 94 sağlık sonucunun yalnızca altısında artışla ilişkilendirilmiştir; bunlar arasında anjina (kalp sebepli göğüs ağrısı), taşikardi (kalp çarpıntısı), tip 1 diyabet ve üç pulmoner sonuç (öksürük, hipoksi ve nefes darlığı) yer almaktadır.
Ölçülen sağlık sonuçlarına sadece bir örnek olarak, COVID-19 hastalarının ilk 30 gün içinde kalp krizi geçirme riski, grip olanlara göre 2,4 kat daha yüksekti. Bu risk faktörü 18 aylık dönem boyunca yüksek kalmıştır. COVID-19 geçirenler ayrıca çalışma dönemi boyunca pulmoner emboli ve diğer birçok potansiyel ölümcül durum riskiyle karşı karşıya kalmıştır. COVID-19’un bir diğer benzersiz yıkıcı etkisi, akut stres ve intihar düşünceleri de dahil olmak üzere ruh sağlığı hastalıklarıyla ilgilidir.
Yazarlar çalışmalarında iki önemli bulgunun altını çizmiştir. Gastrointestinal sistem haricinde, hem COVID-19 hem de gripte toplam hastalık yükünün yüzde 50’sinden fazlası enfeksiyonun akut sonrası aşamasında veya 31. ile 540. günler arasında meydana gelmiştir. İkinci olarak, COVID-19 hastaları hem akut hem de akut sonrası dönemde tüm organ sistemlerinde gribe göre (akciğer sistemi hariç) daha yüksek bir hastalık yüküne sahipti.
Bu bulguları Dünya Sosyalist Web Sitesi’ne gönderdiği bir e-postada özetleyen Dr. Al-Aly şunları yazdı: “COVID-19’da gribe kıyasla daha yüksek ölüm, sağlık hizmeti kullanımı ve çoğu organ sistemine etki riski gözlemledik. Bu durum Delta öncesinde, Delta’da ve Omicron’da belirgindi. Ayrıca aşılanmış ve aşılanmamış bireylerde de belirgindi. COVID-19 insan sağlığı için gripten çok daha ciddi bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir.”
Çalışma bulgularının “COVID-19’un gerçekten bir çoklu sistem hastalığı olduğunu ve gribin daha çok bir solunum virüsü olduğunu” vurguladığını da sözlerine ekledi. Bu, COVID-19’un pulmoner sonuçlarının göz ardı edilebilir olduğu anlamına gelmiyor, çünkü çalışma dönemi boyunca bu alanda gribi sadece biraz geriden takip etti.
Dr. Al-Aly daha sonra şu noktaya dikkat çekti: “Uzun Grip’ten kaynaklanan sağlık kaybının yükü önemli ancak Uzun-COVID-19’dan kaynaklanan sağlık kaybının yükü daha da yüksek. Yine de hem Uzun-COVID-19 hem de Uzun Grip, akut COVID-19 veya gripten daha fazla sağlık kaybına yol açmaktadır. Bu hastalıkların akut olaylar olarak kavramsallaştırılması, akut sonrası aşamada ortaya çıkan çok daha büyük sağlık kaybı yükünü gizlemektedir.” [Vurgu sonradan eklenmiştir]
Çalışmaya eşlik eden bir basın açıklamasında Dr. Al-Aly, bu patojenlere ilişkin bilimsel anlayıştaki bu değişime açıklık getirerek şunları belirtti: “Büyük aydınlanma anı, uzun vadeli sağlık kaybının büyüklüğünün, bu hastaların enfeksiyonun erken evresinde katlandıkları sorunları gölgede bıraktığının farkına varılmasıydı.”
Mevcut aşıların ve önceki enfeksiyonların çok sınırlı bağışıklık sağladığı, daha fazla evrim geçirme kapasitesine sahip, oldukça bulaşıcı ve mevsimsel olmayan bir patojen olan SARS-CoV-2 ile mevcut küresel “sonsuza kadar COVID” politikası, toplumun bilinmeyen ancak geniş kapsamlı uzun vadeli sonuçları olan çok sayıda kitlesel enfeksiyon dalgasına katlanmak zorunda bırakılması anlamına gelmektedir. Bu, böbrek hasarı gibi önlenebilir ancak genellikle gözle görülemeyen hasarların yanı sıra Uzun COVID’in getirdiği daha iyi bilinen beyin sislenmesi ve şiddetli yorgunluğun sonuçlarıyla karşı karşıya kalan milyarlarca insana yönelik sürekli, tam ölçekli bir saldırı demektir.
Statistics Canada’nın Kanadalıların Uzun COVID deneyimlerine ilişkin son yayını, bu politikanın tamamen sürdürülemez karakterinin altını çizmektedir. Adı geçen yayın, Dr. Al-Aly ve meslektaşları tarafından COVID-19’un etkisi üzerine yapılan birçok çalışmanın, özellikle de SARS-CoV-2 ile her yeniden enfeksiyondan sonra Uzun COVID-19’un bileşik riski üzerine geçen yıl yayımlanan çalışmalarının çarpıcı bir şekilde doğrulanmasını sağlamaktadır.
Nüfusu 38,3 milyon olan Kanada’da, yetişkinlerin yaklaşık üçte ikisinin en az bir doğrulanmış veya şüpheli COVID-19 enfeksiyonu yaşadığını bildirdiği raporda, birçoğunun pandeminin başlangıcından bu yana birden fazla enfeksiyon geçirdiği kaydedildi. Bunlardan 3,5 milyonu (her dokuz kişiden biri) uzun süreli semptomlar yaşamış olup, 2,1 milyonu Haziran 2023 itibariyle bu semptomları yaşamaya devam etmektedir. Yarısı semptomolojilerinde iyileşme görmediklerini söylemiştir.
Birçok uzman tarafından tahmin edilen bu verileri yorumlayan Uzun COVID uzmanı Dr. Claire Taylor şunları yazdı: “Kanada İstatistik Kurumu’nun verilerini David Steadson’ın grafiğine girerseniz, ilk enfeksiyonda yüzde 14,6 ve üçüncü enfeksiyonda yüzde 38 Uzun Covid elde edersiniz. Modelleme eğrileri doğruydu. Bu kelimenin tam anlamıyla çılgınlık.”
En son VA çalışmasının endişe verici bulgularına daha fazla bağlam sağlayan The Hill, geçen hafta hayat sigortacıları tarafından 2019’un aynı dönemine kıyasla 2023’te gözlemlenen yüksek sayıda fazladan ölümün altını çizen bir rapor yayımladı. Bu yılın ilk üç çeyreğinde, pandemi öncesi aynı döneme kıyasla 160.000’e yakın Amerikalı daha hayatını kaybetti.
The Hill şöyle yazdı: “Sigortacılar tarafından kararları bilgilendirmek için kullanılan aktüeryal raporlar, ölümlerin orantısız bir şekilde genç çalışma çağındaki insanlar arasında meydana geldiğini gösteriyor. Bununla birlikte, Amerika’nın baş sağlık yöneticisi Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, Eylül ayında fazladan ölümler web sayfasını ‘Bu veri setleri artık güncellenmeyecek’ şeklinde bir notla arşivlemeyi tercih etti... Karaciğer, böbrek ve kardiyovasküler hastalıklar ile diyabette ölüm oranlarının arttığını gösteren hükümet verilerinin aktüeryal analiziyle gençleri neyin öldürdüğünü bir dereceye kadar biliyoruz.”
Ancak onlar “neden” sorusunu yanıtlayamıyorlar.
En son VA çalışmasının bulguları, Statistics Canada’nın verileri ve süregelen yüksek ölüm oranları, mali oligarşiye giderek daha fazla zenginlik aktarırken işçi sınıfının sağlığıyla Rus ruleti oynayan gerici bir statüko yerine, COVID-19 ve tüm bulaşıcı hastalıklara yönelik önleyici bir stratejinin gerekliliğini açıkça ortaya koymaktadır.
Gerçekten de, dünya milyarderleri tarafından istiflenen trilyonlara derhal el konulması ve bu zenginliğin HEPA filtreleri, havalandırma, güvenli Far-UVC ultraviyole ışınlama cihazları ve diğer hıfzıssıhha önlemlerinin kullanımı da dahil olmak üzere tüm kapalı alanları hastalık bulaşmasına karşı güvenli hale getirmek için altyapının yenilenmesine odaklanan büyük bir küresel halk sağlığı programına yönlendirilmesi gerekmektedir. Küresel olarak koordine edilen böyle bir program sayesinde SARS-CoV-2, influenza ve çok sayıda diğer patojen dünya genelinde ortadan kaldırılabilir ve her yıl milyonlarca kişi ölümden ve uzun süreli hastalıktan kurtarılabilir.
Ayrıca, araştırmacıların enfeksiyonların uzun vadeli etkilerini incelemeleri, tedaviler tasarlamaları ve bireylerde yeni hastalıkların gelişimini ele almak üzere kapsamlı sağlık değerlendirmeleri yapmaları için fon sağlanmalıdır.
Al-Aly liderliğindeki bu son çalışma, viral patojenlere ve neden oldukları hastalıklara yönelik tüm köhne anlayışlarda radikal bir değişim talep etmektedir. Ne enfeksiyonların akut evresinde meydana gelen ilk hasar ne de hastaların önemli bir yüzdesini etkileyen uzun süreli acı, muazzam teknolojik ilerleme ve kabiliyetlere sahip modern toplum tarafından kabul edilebilir.
Tüm patojenlerin bulaşmasını ortadan kaldırmak ya da büyük ölçüde azaltmak, COVID-19’u griple karşılaştıran aynı sağcı güçler tarafından ortaya atılan son yalan olan, kaçınılmaz olarak geri ödenmesi gereken bir “bağışıklık borcu” oluşturmayacaktır. Aksine, bu sosyalist halk sağlığı stratejisi gelecek nesilleri zamanını doldurmuş bir toplumsal düzenin yol açtığı gereksiz acılardan kurtaracaktır.
Dr. Al-Aly ve meslektaşları, devam eden kitlesel fazladan ölümler ve Uzun COVID’in “kitlesel sakat bırakma olgusu” hakkında kritik bilgiler sağlamışlardır. Bununla birlikte, WSWS’nin daha önce de belirttiği gibi, SARS-CoV-2, bilinçsiz amacı tekrar tekrar enfekte etmek olan biyolojik bir varlıktır. Virüse küresel topluma yönelik süregelen saldırısını gerçekleştirme özgürlüğü veren ise, bilinçli ve tamamen suç teşkil eden kâr odaklı bir egemen sınıf tarafından yönetilen dünya kapitalizminin sosyal ve siyasi yanıtıdır. İnsanlığın daha da ilerlemesini sağlamak için bunlardan kurtulmak şarttır.