Azerbaycan’ın son hücumunun ardından Ermeni siviller Dağlık Karabağ’ı terk ediyor

Azeri kuvvetlerinin Ermeni kuvvetlerine ve Rus barış gücü askerlerine saldırdığı ve Ermeni birliklerini teslim olmaya zorladığı 20 Eylül’den bu yana en az 28.000 Ermeni ihtilaflı Dağlık Karabağ bölgesini terk etti. Dağlık Karabağ’ın 120.000 kişilik nüfusunun önemli bir kısmı sığınmacı haline gelmiş durumda.

NATO’nun Ukrayna’da Rusya ile savaştığı bir dönemde, iki eski Sovyet cumhuriyeti olan Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki bu kardeş kavgası, ulusalcı Stalinist bürokrasinin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasının bir diğer feci sonucudur. Dağlık Karabağ üzerine ilk Azeri-Ermeni savaşı 1988’den1994’e kadar sürdü ve bölgenin Ermenilerin eline geçmesiyle sonuçlandı. Şimdi Ukrayna’daki NATO-Rusya savaşının ortasında bu çatışma yeniden alevleniyor.

Daha önce 2020 yılında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti tarafından desteklenen ve insansız hava araçlarıyla silahlandırılan Azeri kuvvetleri, Dağlık Karabağ’ı kontrol eden Ermeni kuvvetlerini yenilgiye uğratmıştı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Haziran ayından bu yana Dağlık Karabağ’ı abluka altına alarak kara ulaşım yollarını kapatarak gıda ve ilaç ithalatına erişimini kesti. Geçtiğimiz hafta Azeri kuvvetleri Ermeni kuvvetlerine saldırıya geçti ve bir günlük çatışmanın ardından onları hızlı bir şekilde teslim olmaya zorladı.

Azeri birliklerinin köyleri bombaladığı ve başkent Stepanakert’in (Hankendi, Azerice Xankəndi) bir bölümünü kontrol ettiği yönündeki doğrulanmamış haberler üzerine on binlerce Ermeni sivil Dağlık Karabağ’dan kaçıyor. Pazartesi günü, bir başka trajedide, Stepanakert’teki bir yakıt deposu, Ermenistan’a kaçmak için yakıt almaya çalışan sivil araçlarla çevriliyken patladı. Patlamada en az 68 kişi öldü, 290 kişi de yaralandı; yaralıların çoğunda abluka altındaki bölgede tedavi edilmesi mümkün olmayan ciddi yanıklar oluştu.

Azeri yetkililer sivil bölgelere saldırdıkları iddialarını reddederken, Ermenistan’a kaçan siviller uluslararası medyaya korkunç koşullarla karşı karşıya kaldıklarını anlattılar. Ermenistan’a kaçan 69 yaşındaki şoför Petya Grigoryan, Reuters’a yaptığı açıklamada, Azeri kuvvetlerinin kendisinin Koçogot köyünü bombaladığını ve sokakta “kamyon dolusu” ölü yattığını söyledi. Grigoryan, “Onları gömecek hiçbir yer yoktu. Alabildiğimizi aldık ve ayrıldık. Nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Gidecek hiçbir yerimiz yok,” diyordu.

İnşaatçı olan Nairy, Azeri birlikleri tarafından bombalandıktan sonra ailesiyle birlikte Şoş köyünden kaçmış. Nairy Reuters’a “Çocuklar yaralandı. Barış güçleri gelip insanları dışarı çıkarana kadar bodrumlarda oturduk,” diye konuştu. O ve ailesi, binlerce kişinin dışarıda uyuduğu Stepanakert havaalanına kaçmış. “Erzaklarını çocuklarla paylaştıkları için son derece minnettarız. Rus barış gücü askerleri erzaklarını çocuklara verip aç kaldılar.”

Narine Şakaryan, ailesiyle birlikte damadının arabasıyla kaçtıklarını ve aç bir şekilde, Ermenistan’a 77 kilometrelik yolu 24 saatte aldıklarını söyledi. “Yol boyunca çocuklar ağlıyordu, açtılar. Hayatta kalabilmek için yola çıktık.”

Azeri birlikleri, 2020 savaşından sonra barış gücü olarak Dağlık Karabağ’da bulunan Rus güçlerine de ateş açtı. Rus askeri kaynaklarına göre, aralarında Rus Kuzey Filosundan Kıdemli Yüzbaşı İvan Kovgan’ın da bulunduğu beş kişi öldü. Azeri yetkililer bunun bir hata olduğunu belirttiler ve cinayetlerin Rus savcılarla birlikte soruşturulacağı sözünü verdiler.

Dağlık Karabağ’da yaşanan felaket, eski Sovyetler Birliği’nin Rusya ile Ukrayna arasındaki mevcut savaş gibi daha geniş çaplı bir kardeş kavgasına sürüklenmesinden ayrı ele alınamaz. Bu durum, hem Sovyet bürokrasisinin milliyetçiliğinin ve onun sahte, Stalinist “tek ülkede sosyalizm” inşa etme teorisinin hem de emperyalist güçlerin Sovyet sonrası dönemde Ortadoğu ve Orta Asya’da on yıllardır sürdürdüğü savaşların yıkıcı ürünüdür.

Büyük kapitalist hükümetler katliamları önlemeye ya da sivillerin evlerinden sürülmesini engellemeye değil, krizi savaştaki stratejik konumlarını iyileştirmek için kullanmaya odaklanmış durumdalar. Bu, özellikle, NATO yanlısı Cumhurbaşkanı Nikol Paşinyan yönetimindeki Ermenistan’ı Rusya ve İran ile geleneksel olarak yakın olan bağlarından koparmayı amaçlayan ABD emperyalizmi için geçerlidir.

Paşinyan Ermeni askeri bozgununa Rusya’yı suçlayarak yanıt verdi. “Ukrayna’daki olayların bir sonucu olarak Rusya’nın kabiliyetleri değişti,” diyen Paşinyan, “Tüm bunlar ... Rus barış güçlerinin sorumluluk alanında olmalıydı ve bu sorunlarla ilgili Rus barış güçleri görevlerinde başarısız oldular,” diye ekledi.

Paşinyan Salı günü Ermenistan’ın başkenti Erivan’da ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) başkanı Samantha Power ile bir araya geldi. Burada Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in “vicdanına” seslenen Power, Aliyev’e “ateşkesi sürdürmesi ve Dağlık Karabağ’daki sivillerin haklarını korumak için somut adımlar atması” çağrısında bulundu. Ayrıca bölgeye bir “uluslararası izleme misyonu” gönderilmesini önerdi.

Dağlık Karabağ’ı ele geçirmeyi amaçlayan Aliyev, burayı kontrol etmek için bir “demir yumruk” rejimi kurmakla övünüyor. Power’ın sinik retoriği sivillere yardım etmeyi ya da Aliyev’i etkilemeyi amaçlamıyordu. Power daha ziyade Rusya’nın sınırlarında, Ukrayna’daki kilit savaş alanlarının yakınında daha geniş bir NATO nüfuzu kurmayı amaçlamaktadır.

Gerçekten de Kafkasya sadece hem doğal kaynaklar açısından zengindir hem de stratejik açıdan Rusya’nın Kırım ve Ukrayna sınırındaki bölgelerinin yakınında yer almaktadır. Kafkasya’da NATO’nun stratejik ve askeri varlığı, Rusya ile doğrudan bir savaş başlatmaya hazırlanan NATO’yu güçlendirir.

Pazartesi günü Erdoğan, Azerbaycan’ın Türkiye, Ermenistan ve İran sınırındaki özerk bölgesi Nahçıvan’a giderek Aliyev ile görüştü. Erdoğan, Aliyev’in “terörle mücadele operasyonu” olduğunu iddia ettiği Dağlık Karabağ’daki Azeri birliklerinin zaferini selamlayarak şöyle dedi: “Operasyonun son derece kısa bir süre içerisinde sivillerin haklarına azami hassasiyet gösterilerek başarıyla tamamlanması bizler için iftihar vesilesi olmuştur.”

Erdoğan ve Aliyev ayrıca Iğdır’dan Nahçivan’a giden bir doğal gaz boru hattı için de anlaşma imzaladı. Azerbaycan’ın son saldırısından önceki haftalarda Türk ve Azeri hükümetleri “Zengezur koridoru”nun açılmasını gündeme getirmişlerdi. Ermenistan’ın karşı çıktığı projeyle, Azerbaycan ile –Ermenistan toprakları üzerinden– Nahçıvan ve Türkiye arasında bir koridor kurulması planlıyor.

Bu konuda Erdoğan “Bir an önce bu koridorun açılması için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Türkiye ve Azerbaycan için çok önemli bu koridorun hayata geçmesi stratejik bir konudur ve muhakkak tamamlanmalıdır,” diye konuştu.

Yine Pazartesi günü ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Paşinyan’ın sözlerini tekrarlarcasına savaşın Rusya’nın Ermenistan’ı savunamayacak kadar zayıf olduğunu gösterdiğini belirtti. “Rusya’nın güvenilebilecek bir güvenlik ortağı olmadığını gösterdiğini düşünüyorum” diyen Miller, Kafkasya’ya bir “uluslararası misyon” gönderilmesi çağrısında bulundu.

Rusya’nın ABD Büyükelçisi Anatoli Antonov ise Miller’ı “Rusya’ya stratejik zarar vermeyi” ve “ bölgeden çıkarmayı” amaçlamakla suçlayarak yanıt verdi.

Washington D.C.’deki etkili Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS) adlı düşünce kuruluşu, Ermeni-Azeri çatışmasının NATO’ya Kafkasya’daki en güçlü silahlı kuvvet olarak Rusya’nın yerini alma şansı verdiğini belirterek şöyle yazıyor:

Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı geniş çaplı istilası, [Kafkasya’da] on yıllardır süren çatışmayı etkin bir şekilde kontrol etme ve ona müdahale etme kabiliyetini zayıflattı... Bu durum, Türkiye, İsrail ve İran da dahil olmak üzere diğer dış aktörlerin bölgede kendi çıkarlarını ve gündemlerini öne sürmeleri için fırsatlar yarattı. Azerbaycan’ın Karabağ Ermenilerine karşı yeniden başlattığı saldırı, bu değişen güç dinamiklerini yansıtmakta ve Batılı politika yapıcılara Kafkasya’da uzun vadeli barış ve istikrarın potansiyel garantörleri olarak öne çıkma fırsatı sunmaktadır. Herkesin bildiği gibi Rusya bu unvanın kendisine ait olduğunu iddia etmektedir.

Savaş sarmalının durdurulması, eski Sovyetler Birliği’nde ve dünya çapında işçi sınıfının emperyalizme ve Stalinizme karşı sosyalist devrim için Troçkist bir mücadele içinde birleştirilmesini gerektirmektedir. NATO’nun Rusya’ya karşı tırmanan savaşı, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasıyla ortaya çıkan kanlı etnik çatışmaların barışçıl çözümünün bu sistemde imkânsız olduğunu göstermektedir. Bunu sağlamak için, işçi sınıfı içinde emperyalizme, savaşa ve Sovyetler Birliği’nde kapitalizmin Stalinist restorasyonundan doğan yozlaşmış kapitalist rejimlere karşı uluslararası sosyalist bir hareket inşa etmek gerekmektedir.

Loading