Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Pazartesi günü tanıdığı Donetsk ve Lugansk “Halk Cumhuriyetleri”ni Ukrayna ordusundan koruma adına bir “özel operasyon” başlattığını duyururken, savaşın Ortadoğu’ya ve dünyanın geri kalanına hızla yayılması tehlikesi artıyor.
Dün Şam’da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu arasında yapılan bir görüşmeden sadece birkaç saat sonra İsrail, Şam civarına füze saldırıları düzenledi. Suriye devletine bağlı SANA haber ajansı, yerel saatle 01.10’da düzenlenen füze saldırılarında 3 askerin öldüğünü bildirdi. Habere göre, “Hava savunma sistemleri düşman füzelerin çoğunu düşürdü. Yapılan saldırıda maddi hasar da meydana geldi.”
İsrail, ABD’nin ve diğer NATO güçlerinin 2011 yılında başlattığı rejim değişikliği savaşı sırasında Suriye’ye yüzlerce hava saldırısı düzenledi. Tel Aviv, Suriye hükümeti mevzilerinin yanı sıra Lübnanlı Hizbullah’a ve İranlı güçlere ait olduğunu iddia ettiği mevzileri hedef alıyor. Hem Rusya hem de İran, NATO güçlerinin ve bölgesel müttefiklerinin kışkırttığı on yıllık savaşta Esad hükümetine kritik askeri destek sağladı.
Moskova, ABD destekli İsrail’in Suriye’deki önceki hava saldırılarına büyük ölçüde sessiz kalmışken, 9 Şubat’ta Şam yakınlarında bir Suriyeli askeri öldüren, beşini de yaralayan saldırıların ardından sert tepki gösterdi.
Moskova, İsrail’in saldırılarını “yasa dışı” olarak niteleyerek şunları ekliyordu: “Rusya, İsrail’in Suriye’ye yönelik hava akınlarını sert biçimde kınar ve bunlara son verme çağrısı yapar.”
Suriye Dışişleri Bakanı Feysal Mikdad, Çarşamba günü, Şoygu’nun ziyaretinin amacının tüm dünyaya “Rusya ve Suriye güçlüdür ve iki ülkenin tüm dünyada güvenlik ve istikrar için yürüttüğü savaş tektir” mesajı vermek olduğunu söyledi.
Mikdad, açıklamasında hükümetinin Rusya’nın Donetsk ve Lugansk’ın bağımsızlığını tanıma kararına desteklediğini yineleyerek şunları söyledi: “Batı, terör savaşı sırasında Suriye’ye yaptığı gibi, şu anda Rusya’ya karşı düşmanca uygulamalarda bulunuyor ve Rusya’ya saldırmayı amaçlayan kampanyalar yürütüyor.” Mikdad ayrıca ülkedeki Amerikan ve Türk askerlerini “işgalci” olarak kınadı.
Suriye’nin bir diğer önemli müttefiki olan İran da, NATO’yu Rusya’nın Ukrayna istilasını kışkırtmakla suçladı ve barışçıl bir çözüm çağrısı yaptı. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, dün yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Ukrayna krizinin kökleri NATO’nun provokasyonlarına dayanmaktadır. Biz, savaşa başvurmayı bir çözüm olarak görmüyoruz. Ateşkesin sağlanması, siyasi ve demokratik çözüme odaklanılması zorunluluktur.”
NATO güçleri Rusya’ya taviz vermeyeceklerini açıkça ortaya koydukça, Ortadoğu’daki askeri gerilimler yükseldi. Ocak ayı ortasında Suriye ve Rus savaş uçakları ile erken uyarı ve kontrol uçakları, Suriye sınırındaki hava sahasında ortak devriyeye başlarken, geçtiğimiz hafta 15 Rus savaş gemisi Suriye açıklarında deniz tatbikatı düzenledi.
Dün İsrail, bir insansız hava aracının Demir Kubbe hava savunma sistemi tarafından tespit edilmeden Lübnan’dan İsrail hava sahasına girmesinin ardından hava saldırısı sirenlerini etkinleştirdi.
Mevcut savaş tehlikesi, Stalinist bürokrasinin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasının yıkıcı sonuçlarının doruk noktasını oluşturmaktadır. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesi ABD-NATO güçlerinin ekmeğine yağ sürmekte ve bir dünya savaş tehlikesini artırmaktadır. Bununla birlikte, bu gerilimler, NATO’nun Ortadoğu ve Orta Asya’da otuz yıldır aralıksız devam eden emperyalist savaşlarının ve Rusya’yı pervasızca kuşatmasının ürünüdür. Bunlar, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasıyla mümkün olmuştur.
NATO’nun emperyalist savaşları, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de milyonlarca ölüme ve yaralanmaya yol açarken, yeni bir dünya savaşı tehlikesini durmadan artırmıştır. Bu yüzden, kısa süre önce ABD’nin Ortadoğu operasyonlarını yöneten Merkez Komutanlığı’nı devralmak üzere atanan Korgeneral Erik Kurilla, Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’ne, Rusya-Ukrayna çatışmasının Suriye’ye sıçrayabileceğini söylüyordu.
Çin’in Ortadoğu’da artan ticari etkisi de Washington tarafından kabul edilemez görülüyor. 2020’de İran ile 25 yıllık bir ticari ve askeri antlaşma imzalayan Pekin, kısa süre önce de Suriye’yi Çin’in küresel endüstriyel altyapı projesi “Kuşak ve Yol”’a dahil etti.
Kuzeyinde Ukrayna, güneyinde ise Suriye bulunan Türkiye ise çatışmaların merkezinde yer alıyor. Suriye’de NATO destekli İslamcı “asi” milisleri silahlandıran ve aynı zamanda ABD destekli Kürt milliyetçi milislerin güney sınırında bir devlet kurmasını önlemek için Suriye’yi defalarca istila eden Türkiye, Suriye savaşında kanlı bir rol oynamıştır.
Ankara, NATO müttefikleriyle uyum içinde, Rusya’nın Donetsk ve Lugansk’ı tanımasını ve Ukrayna’da “özel operasyon” düzenlemesini kınadı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı açıklamada şunları ifade etti: “Rusya’nın bugün erken saatlerde Ukrayna topraklarına başlattığı askerî harekâtı kabul edilemez buluyor ve reddediyoruz. Uluslararası hukuka aykırı gördüğümüz bu adım; bölgenin barış, huzur ve istikrarına vurulmuş ağır bir darbedir.”
Erdoğan’ın politikasının temelinde büyük bir çelişki bulunuyor. Ankara, NATO’nun Ukrayna politikasını, Rusya’ya karşı savaş yönelimini hızlandırmasını destekliyor ve Kiev’e kritik önemdeki Bayraktar TB2 silahlı insansız hava araçlarını (SİHA) tedarik ediyor. Türkiye ile Ukrayna arasında 2020 yılında askeri ittifak anlaşması imzalanırken, Erdoğan’ın Şubat başındaki Kiev ziyaretinde, bir serbest ticaret anlaşmasının yanı sıra, birlikte Bayraktar SİHA’ları üretilmesini içeren bir askeri anlaşma yapıldı.
Bununla birlikte, Ankara, Moskova’yla da kritik önem taşıyan askeri ve ekonomik bağlara sahip. ABD’nin itirazlarına rağmen Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri satın alan Türkiye, tükettiği doğalgazın yaklaşık üçte birini Rusya’dan doğrudan boru hatları yoluyla tedarik ediyor. Rusya, şu anda Mersin’de Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ni inşa etmeye devam ediyor. Türkiye ayrıca buğday ithalatının yüzde 60’tan fazlasını Rusya’dan yapıyor.
Bu yüzden Erdoğan, Çarşamba günü şunları belirtiyordu: “İkisinden de vazgeçmemiz mümkün değil. Rusya ile gerek siyasi gerek askeri gerek ekonomik ilişkilerimiz var. Ukrayna ile de aynı şekilde siyasi, askeri, ekonomik ilişkilerimiz var.”
Ancak Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler ne olursa olsun, Ankara NATO’nun Rusya’ya karşı savaş yöneliminin bir parçasını oluşturmakta ve çatışmada Kiev’i desteklemektedir.
Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasyl Bodnar, dün yaptığı açıklamada “Bu ihtilafta Türkiye tarafsız kalmamalı” diyor ve şöyle devam ediyordu: “Ukrayna tarafının yardım talebini ve özellikle Boğazların [Rus gemilerine] kapatılmasına dair talebimizi Türk tarafına ilettik.” Türkiye, gemilerin boğazlardan geçişini düzenleyen 1936 Montrö Antlaşması şartlarına göre, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü elinde tutuyor.
Bodnar, Ukrayna’nın derhal NATO’ya üye yapılmasını talep ederek özünde NATO ile Rusya arasında bir savaş çağrısında bulundu: “NATO’ya üye ülkelerin söz konusu hatayı [Ukrayna’yı üye yapmamayı] düzeltme şansı var ve Madrid Zirvesi kapsamında Ukrayna’yı NATO’ya üye kabul edebilirler. Eminim ki Ukrayna, NATO’ya kabul edilirse o zaman bu savaştan Ukrayna galip çıkar ve Rusya bu savaşı kaybeder.”
Bu gelişmeler ciddi bir uyarıdır. Türkiye’nin boğazları Rus gemilerine kapatması veya Suriye’de ya da Karadeniz’de Rus güçleri ile karşı karşıya gelmesi sonucunda bir çatışma patlak verebilir. Dahası, bu durum, NATO’nun beşinci maddesi uyarınca, NATO güçleri ile Rusya arasında topyekûn bir savaşa yol açabilir. Söz konusu beşinci madde, “bir veya daha fazla ‘taraf’a yönelik bir silahlı saldırı, hepsine yapılmış bir saldırı olarak kabul edilecektir” demektir.
COVID-19 pandemisi karşısında izledikleri kitlesel enfeksiyon politikası milyonlarca insanın ölümüne yol açan NATO güçleri, tüm gezegeni tehdit eden bir savaşı kışkırtırken, geniş halk kitleleri savaşa karşı muhalefetlerini dile getiriyor. Dün Türkiye’de #SavaşaHayır ve #StopWar (“Savaşı Durdurun”) etiketleriyle yüz binlerce tweet atıldı.
Mevcut dünya savaşı tehlikesinden tek çıkış yolu, savaşa karşı var olan büyük muhalefeti seferber etmek ve uluslararası işçi sınıfı içinde savaşa karşı sosyalist bir hareket inşa etmekten geçmektedir.