2022’nin başından beri bir fiili grev dalgasına tanık olunan Türkiye’de, İzmir’in Aliağa ilçesinde bulunan gemi söküm tesislerinde çalışan yaklaşık 1.500 işçi, ücret zammı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle 11 Şubat’tan bu yana grevde. Bir gemi söküm firmasında çalışan işçilerin açıklanan zam oranına karşı başlayan iş bırakma eylemi kısa sürede 22 işletmenin tamamına genişledi.
Aliağa’daki gemi söküm işçilerinin grevi, 2022 başından beri giderek ülke geneline yayılan bir fiili grev dalgasının parçası olarak gelişti. Diğer ülkelerdeki sınıf kardeşleri gibi Türkiye’deki işçiler de hükümetin egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda izlediği ölümcül pandemi politikalarının ekonomik ve toplumsal sonuçlarına karşı harekete geçiyor.
Dünyanın en büyük gemi söküm merkezlerinden biri olan Aliağa, aynı zamanda kritik önem taşıya bir sanayi bölgesi. Bölgede Türkiye’nin en büyük işletmesi olan Türkiye Petrol Rafinerileri’nin (Tüpraş) tesisinin yanı sıra Petkim ve Socar gibi dev petrokimya işletmeleri bulunuyor. Gemi söküm merkezlerinde çıkarılan yıllık yaklaşık 900 bin ton hurda, bölgedeki demir çelik fabrikalarına hammadde sağlıyor.
Her gün tersane bölgesinde toplanan ve polis ablukası altında olan grevci işçiler, dün de “Gemi Söküm Cehennem, İşçiler Köle Olmayacak – Taleplerimiz Kabul Edilsin” pankartıyla kitlesel bir yürüyüş düzenlediler. Sendikasız olan ve kendi temsilcilerini seçen işçiler, talepleri kabul edilene kadar grevi sürdüreceklerini belirtiyorlar.
Grevci gemi söküm işçilerinin talepleri arasında; günlük ücretlerin 350 TL ile 500 TL arasına yükseltilmesi, yaptıkları işin ağır ve tehlikeli sanayi işkolu kapsamına alınması, 6 ayda bir zam yapılması, Cumartesi çalışmanın yarım güne indirilmesi, kişisel koruyucu donanımların şirketler tarafından sağlanması, grev nedeniyle hiçbir işçinin işten atılmaması ve seçilen işçi temsilcilerinin resmi olarak kabul edilmesi var. İşçi temsilcilerinin yaptıkları görüşmelerde, şirketler işçilerin taleplerini reddettiler.
Aliağa’daki bir gemi söküm şirketinin “grevin tedbiren durdurulması” talebiyle bir işçi aleyhine açtığı davada mahkeme şirketin talebini reddetti. Mahkeme kararında şunlar belirtiliyor: “Dava tek bir işçiye karşı açılmıştır. Tek bir işçinin grev yapamayacağı hususu dikkate alındığında somut olayda yasadaki tanıma uygun bir grevin olduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle ‘grevin tedbiren durdurulması’ talebi hakkında ret kararı vermek gerekmiştir.”
Gazete Duvar’a konuşan grevci işçilerden biri, ölümcül çalışma şartları hakkında şunları belirtiyor: “Duman, kurşun, asbest gibi kimyasallara maruz kalıyoruz. Bunun dışında yüksekten düşme, ağır tonajlı parçaların üzerimize düşmesi tehlikesi var. Vincin devrilmesi geminin kırılması gibi tehlikeler de var. İş makinalarının çarpması, ezmesi sonucu ölümlü kazalar oluyor.”
Gemi Geri Dönüşüm Sanayicileri Derneği Başkanı Kamil Önal, grevden önce, 2 Şubat’ta yaptığı bir açıklamada, pandemi ve dolar kurundaki dalgalanma nedeniyle “Zorluklarla geçen bir dönemde, milli dayanışma ruhuyla hareket ederek, ülkemizin geleceği için çalışmaya devam edeceğiz” diyor ve şunları ekliyordu: “Sadece üretim kapasitesinde değil; çevre ve işçi sağlığı konusunda da bir numarayız. …Öyle ki tesislerimiz dünyada ‘örnek tesis’ olarak parmakla gösteriliyor.”
Gerçekte ise gemi söküm tesisleri ölüm saçıyor. Eylül ayında bir tesiste iki işçi halat kopması sonucu hayatını kaybetti. Temmuz ayında da aynı bölgede iki işçi gaz patlaması sonucu ölmüştü.
Ocak ayında Anka haber ajansına konuşan bir işçi, zehirli kimyasalların yıkıcı sonuçları hakkında şunları ifade ediyordu: “Akciğer kanserinden ölen var. Benim babam da bunlardan birisiydi. Babamın arkadaşlarından üç dört kişi biliyorum. Akciğer kanserinden ölen… Aslında asbest sadece biz ve bizim ailemiz için tehlikeli değil. Tüm Aliağa bölgesi için tehlikelidir. Tüm doğaya, insanlara, çevreye, her şeye zarar vermektedir.”
Asbest ve Tehlikeli Atıklar Derneği İzmir Temsilcisi Nimet Koç’un açıklamasına göre, “Asbest başta akciğer zarı kanseri olmak üzere karın zarı kanseri, ölümcül mezotelyoma ve türevlerine yol açıyor. İnsanlar, boğularak ölüyor ve oksijen tüpleri ile gezmek zorunda kalıyor.”
Gazete Duvar’a konuşan grevci işçi, sözlerini şöyle sürdürüyordu: “Günde bir tane maske veriyorlar ama o maske iki saat sonra işlevini kaybediyor. Haftada bir eldiven veriyorlar bir hafta boyunca idare etmek zorundayız. İş kıyafeti zaten vermiyorlar ve kendi paramızla alıyoruz.” İşçi, hızla artan enflasyona dikkat çekerek şunları ekledi: “Zam alsak bile bu zamlar üç gün sonra eriyecek. Bir anlamı kalmayacak. Bu nedenle taleplerimize 6 ayda bir zam da ekledik. Taleplerimiz kabul edilene kadar direnişimiz sürecek.”
Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre Ocak ayında yıllık resmi enflasyon yüzde 48’e ulaşırken (2001 krizinden beri en yüksek oran), bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), gerçek oranın yüzde 114 olduğunu açıkladı. Milyonlarca işçinin aldığı asgari ücret yalnızca 4.250 TL iken, hükümet yanlısı Türk-İş konfederasyonu 2022 Ocak ayında dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 13.843 lira olduğunu duyurdu.
Emek Çalışmaları Topluluğu’nun derlediği verilere göre, bu yıl 6 Ocak ile 14 Şubat tarihleri arasında 65 grev meydana geldi. BBC İstanbul servisindeki grev hariç tüm grevler “fiili grev” olarak ortaya çıktı. Toplamda yaklaşık 13.500 işçinin katıldığı bu grevlerin 29’u tekstil, 10’u taşımacılık, 7’si petrokimya ve 6’sı metal sektörlerinde meydana geldi. 22’şer grevle İstanbul ve Gaziantep şehirleri öne çıkarken, onları İzmir, Kocaeli ve Mersin takip etti.
COVID-19 pandemisiyle mücadelenin en ön safında yer alan, hükümetin kitlesel enfeksiyon politikasından ağır biçimde zarar gören sağlık emekçileri de bu ay ücret ve sosyal hak talepleri için toplam üç gün greve gittiler.
Aliağa’da grevde olan işçiler, mücadeleye giren diğer işçilerle, özellikle de Farplas Otomotiv ve Migros depo işçileriyle dayanışmalarını dile getirdiler. Ocak ayında Gebze, Kocaeli’de bulunan Farplas Otomotiv fabrikasında yaklaşık 2.300 işçi, düşük ücret zammını protesto ederek üretimi durdurmuştu. Şirket, buna, 100’den fazla işçiyi işten çıkararak yanıt verdi.
Türkiye’deki en büyük market zincirlerinden biri olan Migros’un İstanbul, Esenyurt deposunda çalışan işçiler de şirketin düşük ücret zammına karşı 3 Şubat’ta fiili greve gittiler. Şirket, yüzde 8’lik zam oranını kabul etmeyen yaklaşık 450 işçinin taleplerini reddetti ve polis çağırdı. 8 Şubat akşamı polisler işyerini basarak 150 kadar işçiyi gözaltına aldı. Ardından 257 işçi işten atıldı. İşten atılan DGD-Sen üyesi Migros işçilerinin dün Migros’un sahibi ve aynı zamanda TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı olan Tuncay Özilhan’ın villasının önünde düzenlediği protesto eylemine polis sert biçimde saldırdı ve işçileri gözaltına aldı.
Bu fiili grev dalgası, dünya çapında egemen sınıfın on yıllardır sendika bürokrasilerinin yardımıyla sınıf mücadelesini bastırmasının sonuna işaret edecek şekilde gelişmekte olan küresel bir işçi hareketinin parçasını oluşturuyor. İşçiler, resmi olarak greve gidebilmek için şart olan bir sendikaya üye olma ve aylar süren “toplu sözleşme pazarlıkları” yapma dayatmalarını reddederek doğrudan mücadeleye giriyorlar.
Bu durum, işçilerin Türkiye’de ve uluslararası ölçekte sendikalardan bağımsız taban komiteleri örgütleyerek mücadelelerini birleştirme ihtiyacını gündeme getiriyor. Dünya Sosyalist Web Sitesi, mücadeleye giren tüm işçileri taban komiteleri kurmaya ve Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı (TK-Uİİ) altında birleşmeye çağırıyor.