1. Yeni yıl başlarken, COVID-19 pandemisi en tehlikeli ve ölümcül evresine girmiş durumda. İlk kez Kasım 2021’in sonlarında tespit edilen Omicron varyantı, şu anda küresel ölçekte baskın türdür. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde olağanüstü bir hızla yayılan Omicron, günlük yeni vaka sayılarını rekor seviyelere taşıyor. 2021’in son haftasında, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ortalama günlük enfeksiyon sayısı 500.000’e yaklaşıyordu.
2. Küresel pandemi, tarihi bir felakettir. Aynı zamanda da bir suçtur, çünkü pandeminin feci etkisi, Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa’dakiler başta olmak üzere kapitalist hükümetler tarafından alınan kararların bir sonucudur. Hayatlar karşısında kasıtlı olarak kârlara öncelik verilmiş, SARS-CoV-2’yi ortadan kaldırmak için gereken halk sağlığı önlemlerinin uygulanması reddedilmiş ve bunun yerine virüsün küresel nüfus içinde çılgınca yayılmasına izin veren politikalar benimsenmiştir.
3. 2020 ve 2021’de hükümetler ve medya, pandemiye karşı mücadelenin, aşılar ile eklektik bir dizi azaltma önlemin birleştirilmesi yoluyla iş dünyası dostu bir temelde başarılı bir şekilde yürütülebileceği iddiasını sürdürdü. Onlar, bu yaklaşımın, okulların güvenli bir şekilde yeniden açılmasına ve işçilerin işyerlerinde çalışmasına olanak vereceğini iddia ettiler. Bu iddialar, başından beri, SARS-CoV-2’nin esas olarak aerosoller, yani havada saatlerce kalan küçük parçacıklar yoluyla bulaştığını ortaya koymuş olan bilimin kasıtlı olarak gizlenmesine dayanıyordu. Okulların ve işyerlerinin büyük çoğunluğu da dahil olmak üzere, uygun filtreleme ve havalandırmadan yoksun kapalı alanlar, bu nedenle viral bulaşmanın başlıca merkezleri olmuştur. Daha da büyük bir yalan, pandeminin ulusal girişimler temelinde bastırılabileceğiydi. Böylece aşıları tüm ülkelere ücretsiz olarak sunacak küresel bir stratejinin ve etkili programların yokluğu meşrulaştırılıyordu. Ancak Omicron varyantının patlamasıyla, tüm yalanlar ve yanlış stratejiler tamamen çürütüldü.
4. Omicron’a verilen yanıt, hükümetlerin pandemiyi sona erdirmeye odaklandığı iddiasını tamamen çökertti. Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa’nın öncülüğünde, dünyadaki çoğu hükümet tarafından açıkça izlenen strateji, “sürü bağışıklığı”dır. Bu canice politikanın altında şu anlayış yatmaktadır: henüz bilinmeyen bir noktada, o kadar çok insan enfekte olacak ki, virüs kolayca erişebildiği mevcut kurban havuzunu tüketecek. Financial Times’ın 3 Ocak’taki başyazısında belirttiği gibi, “Virüs ile insan bağışıklık sistemi arasındaki etkileşimin şu anlama geldiği sonucuna varmak mantıklıdır: ne kadar çok insan aşı veya enfeksiyon yoluyla şiddetli Covid semptomlarına karşı bir miktar koruma elde ederse, gelecek o kadar iyi olur.”
5. Financial Times’ın hastalığın ortadan kaldırılması olasılığını dikkate bile almadığını özellikle belirtmek gerekir. Gazete şunları ileri sürüyor: “2020’nin başında Covid-19’u ortadan kaldırmak için belki de sahip olduğumuz küçük şans çoktan kaçtı. Pandemiyi kontrol altına alma çabaları, şimdiye kadar küresel bir acil sağlık durumu bağlamında meşrulaştırıldı ancak bunlar süresiz olarak devam edemezler. Ruh sağlığına ve esenliğine, sosyal bütünlüğe ve küresel ekonomiye yönelik istenmeyen hasar çok büyük olur.”
6. Bu ifadenin anlamı açıktır: SARS-CoV-2, endemik bir hastalık olarak yıllar, hatta on yıllar boyunca varlığını sürdürecek. Peki, bunun insanların hayatı ve sefaleti açısından sonucu ne olacak? Bu, şirket-finans oligarşilerinin ve kontrol ettikleri hükümetlerin umurunda değildir. Toplum düşmanı iğrenç bir zihniyet, kapitalist sınıf içinde derinden kök salmıştır. O, ölü sayısına değil, hisse senedi piyasası değerlerine odaklanmaktadır.
7. Charles Dickens, ünlü satırlarında, Fransız Devrimi öncesi yılları “en iyi zamanlar” ve “en kötü zamanlar” olarak betimlemişti. Bu sözler günümüz gerçekliğine ne kadar da uygundur. Pandemi yılları kapitalist sınıf açısından bir nimet olmuştur. Apple’ın piyasa değeri yüzde 125 artarak 3 trilyon doları aştı. Microsoft’unki yüzde 110 artarak 2,5 trilyon dolara yükseldi. Alphabet’in piyasa değeri yüzde 108 artarak 1,9 trilyon dolar oldu. Sosyopat Elon Musk tarafından kontrol edilen Tesla’nın hisse değeri yüzde 1.311 artarak 1,1 trilyon dolara yükseldi. En zengin yüzde 5’in ve orta sınıfın en hali vakti yerinde kesimlerinin toplam serveti büyüdü.
8. Toplumun ezici çoğunluğu ise “en kötü zamanlar”da yaşıyor. Pandeminin başlamasından bu yana geçen iki yılda resmi istatistikler, 5,5 milyon insanın öldüğünü kaydediyor. Bu, yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 840.000’den fazla ölümü de kapsıyor. Bununla birlikte, “fazladan ölümler” ile ölçülen gerçek ölü sayısının 18 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor. Böylece, Ocak 2020’den bu yana sadece iki yıl içinde pandemiden kaynaklanan toplam ölümler, I. Dünya Savaşı’nın (1914-1918) dört yılındaki yaklaşık 20 milyon asker ve sivil ölümüyle yarışıyor.
9. Ölü sayısı, ne kadar korkunç olursa olsun, pandeminin yıkıcı etkisinin yetersiz bir ölçütüdür. SARS-CoV-2 ile enfekte olmuş kişilerin büyük bir kısmı, çoklu organ sistemlerini etkileyen ve çok çeşitli zayıflatıcı, fiziksel olarak acı verici ve duygusal olarak iz bırakan etkiler doğuran, Uzun COVID olarak bilinen uzun süreli semptomlarla boğuşuyor. EClinicalMedicinetarafından Temmuz 2021’de çevrimiçi olarak yayımlanan bir rapora göre, araştırmaya katılanların çoğunluğu, Uzun COVID’den iyileşmek için 35 haftadan (neredeyse dokuz ay) uzun bir süreye ihtiyaç duydu.
10. Bu sonuç kaçınılmaz değildi. 1,4 milyar nüfuslu Çin’deki deneyim, “Sıfır COVID” politikasının hem uygulanabilir hem de son derece etkili olduğunu gösteriyor. Çin, bu politikayı uygulayarak, ölümleri 5.000’in altında tutmayı başardı ve Mayıs 2020’den bu yana yalnızca iki ölüm meydana geldi.
11. Virüsü ortadan kaldırma seçeneğini reddeden Amerikan ve Avrupa medyası, Çin’in politikasını hastalığa karşı acımasız ve hatta tuhaf bir tepki olarak resmediyor. Çin hükümetinin “otoriter” olduğu şüphesiz. Ancak bu terim, pandemiye karşı geniş bir halk desteğine sahip doğru bir yanıtı itibarsızlaştırmak için kötü niyetli bir şekilde kullanılıyor. Aslına bakılırsa Çin, şimdiye kadar, yüzyıllar boyunca geliştirilmiş temel halk sağlığı önlemlerini kullanarak (hedef gözeten kapanmalar, toplu testler ve temaslı takibi, enfekte kişilerin izolasyonu vb.) virüsü kontrol altına alabilmiştir.
12. Örneğin, enfeksiyonları durdurmak için karantinaya başvurulması, 14. yüzyıl Venedik’indeki Kara Veba dönemine kadar uzanan bir hastalık önleme yöntemidir. Elbette, hastaları karantinaya almak için kullanılan modern araçlar, 800 yıl önce hüküm süren ilkel koşullarda mümkün olandan çok daha gelişkin ve insancıldır. Fakat Ortaçağ Avrupa’sında bile, ölüm, bir hastalığın mümkünse önlenmesi gereken en kötü sonucu olarak görülüyordu. Peki, neden 21. yüzyılda en ileri teknolojilere sahip olan ülkeler bir öncelik meselesi olarak para kaybı yerine can kaybını tercih edilir görüyorlar? Mevcut kapitalist hükümetler tarafından benimsenen ve SARS-CoV-2’nin yayılmasını durdurup pandemiyi sona erdirebilecek önlemleri kasıtlı olarak reddeden ölümcül “sürü bağışıklığı” politikası, korkunç bir sosyal ve ahlaki gerilemeyi temsil ediyor.
13. Troçki bir keresinde, tarihte zorunluluk “rastlantıların doğal seçilimi yoluyla gerçekleşir” gözleminde bulunmuştu. Belirli bir yarasa virüsünün Vuhan’daki bir pazarda insanları enfekte etmesi ve bunun bir insanda zoonotik enfeksiyona yol açması bir rastlantıydı. Ancak sosyal, ekonomik ve çevresel koşulların karmaşık bir etkileşiminden kaynaklanan böyle bir olayın mümkün olduğu öngörülmüştü. Virüsün zoonotik aktarımı, bu tarihsel anlamda, “gerçekleşmeyi bekleyen bir rastlantı” idi. Benzer şekilde, önde gelen kapitalist ülkelerin böyle bir olay için ciddi bir hazırlık yapmamaları ve ardından gelen feci kararlar dizisi, küresel kapitalizmin tarihsel olarak köhne yapıları ve egemen sınıfın gerici toplumsal-ekonomik çıkarları tarafından belirlendi.
Tarihte halk sağlığı ve sosyal ilerleme
14. Halk sağlığının durumu, sosyal ilerlemenin ve toplumun genel durumunun en önemli göstergeleri arasındadır. Kamu hijyenindeki ilerlemeler, insan organizmasının anlaşılması, hastalıkların tedavisi, enfeksiyonlarla mücadelede antiseptik bir ortamın öneminin kavranması, aşı ve antibiyotiklerin geliştirilmesi, bebek ölümlerinin azaltılması ve beklenen yaşam süresinin uzatılması; bu tür başarılar, insan uygarlığı tarihindeki kilometre taşları olarak kabul edilmiştir.
15. 18. yüzyılda Aydınlanma düşüncesinin kritik bir unsuru, bir ülkenin nüfusunun fiziksel sağlığı ile toplumsal ve siyasi örgütlenmesinin niteliği arasında derin bir ilişki olduğu kanaatiydi. Kuzey Amerika’daki Aydınlanma yanlıları tarafından savunulan bu inanca, kolonilerin Büyük Britanya’ya karşı devrimci mücadelesini desteklemek için başvuruldu. Thomas Jefferson’un yakın arkadaşı ve Amerikan Aydınlanmasının en etkili savunucularından biri olan Benjamin Rush, halk sağlığı tarihçisi George Rosen’un belirttiğine göre, 1774’te Amerikan Felsefe Topluluğu önünde okunan bir tebliğde şu gözlemde bulunmuştu: “hastalık, siyasi kurumlar ve ekonomik örgütlenme birbiriyle o kadar ilişkilidir ki, herhangi bir büyük sosyal değişim, sağlıkta ona eşlik eden değişimlere yol açar.” [1]
16. Aydınlanma düşüncesinin bu kavrayışı, halk sağlığı alanında sağlanan sonraki ilerlemelerle doğrulandı. Bunlar, işçi sınıfının, 19. yüzyılda ve hatta daha güçlü bir şekilde 20. yüzyılda ortaya çıkan devrimci demokratik ve sosyalist hareketlerdeki mücadeleleri olmaksızın elde edilemezdi. Sanayi işçi sınıfının giderek daha kuvvetli bir sosyal, siyasi ve potansiyel olarak devrimci güç olarak büyümesi ile halk sağlığının modern toplumda merkezi bir sorun olarak ortaya çıkması arasındaki bağlantı tartışmasız bir tarihsel gerçektir. İşçi sınıfının kaydettiği ilerlemeler, halk sağlığındaki iyileşmeye de yansımıştır. Bu ilerlemelerin en önemlisi 1917 Ekim Devrimi’ydi.
Ekim Devrimi’nin dünya tarihsel önemi
17. Rusya’da birinci emperyalist dünya savaşı kıyımından doğan ve Bolşevik Parti’nin önderlik ettiği 1917 Ekim Devrimi, dünya tarihinde bir dönüm noktası oldu. 150 milyon nüfuslu bir ülkede ilk işçi devletinin kurulması, pratikte kapitalizmin ve burjuvazinin egemenliğinin tarihsel olarak geçici karakterini gösterdi. Ekim Devrimi’nin toplumsal etkisi ve tarihsel sonuçları küresel bir karaktere sahipti. İşçi iktidarının kurulması ve üretim araçlarının kapitalist mülkiyetinin tasfiyesi Rusya’da başlamıştı. Ama Troçki tarafından öngörüldüğü gibi:
Sosyalist devrim ulusal alanda başlar, uluslararası arenada gelişir ve dünya sahnesinde tamamlanır. Böylece sosyalist devrim, sözcüğün yeni ve daha geniş anlamında bir sürekli devrim haline gelir; o ancak, yeni toplumun gezegenimizin tamamında nihai zafere ulaşmasıyla tamamlanacaktır. [2]
18. Ekim Devrimi, yalnızca Sovyetler Birliği sınırları içinde son derece ilerici bir sosyoekonomik ve kültürel dönüşüm gerçekleştirmekle kalmadı. Onun en büyük etkisi, dünya çapında işçi sınıfının ve ezilen kitlelerin mücadelelerine sağladığı itici güç oldu. Komünist Enternasyonal’in kuruluşu ve 1919-1922 arasında düzenlenen ilk dört kongresi, sosyalist devrime hazırlanma ve önderlik etme sorununu uluslararası işçi sınıfının siyasi gündemine yerleştirdi.
19. Egemen sınıflar, Ekim Devrimi’nin yarattığı muazzam tehlikeyi en başından itibaren fark etmişlerdi. Rusya’da uğranılan yenilginin boyutu netleştikçe, Avrupa’daki kapitalist sınıf, sosyalist devrim tehdidini bastırmak için vahşi şiddete başvurdu. Faşizm, önemli bir hareket olarak ilk kez Ekim Devrimi’nin ardından ortaya çıktı.
20. Amerikan egemen sınıfı, tüm zenginliğine ve gücüne rağmen, sosyalist devrim korkusunda kimseden geri kalmıyordu. Bu korku, akıldışı bir paranoyanın ifadesi değildi. İç Savaş’ın ardından hızla gelişen Amerikan kapitalizminin devasa ölçeği, çok ırklı ve çok etnik yapılı devasa bir işçi sınıfı yaratmıştı. İşçi sınıfının gücü, sınıf bilinciyle aşılanır ve siyasi olarak yönlendirilirse, mevcut toplumsal düzene karşı durdurulamaz bir meydan okuma oluşturabilirdi. 1871 gibi erken bir tarihte, Amerikan egemen sınıfı, Paris Komünü’nün ortaya çıkışına bir anti-komünist cinnet patlamasıyla yanıt verdi. 1870’lerden itibaren Amerika Birleşik Devletleri’nde sınıf mücadelesi gelişirken, hükümet ve şirketler tarafından işçi hareketini bastırmak için kullanılan acımasız şiddet, ideolojik olarak anti-komünizm ile desteklendi.
Tarihçi Nick Fischer’ın yazdığı gibi:
Genellikle soğukkanlılıkla uygulanmasındaki etkinliğe rağmen, anti-komünizm, önceki tüm doktrinlerin ve halk hareketlerinin başarısız olduğu yerde, sıklıkla, “komünizm” güçlerinin başarılı olabileceğine dair temel bir korkuyu dile getiriyordu. “Komünistler”, Amerika’nın çok büyük alt sınıfının farklı unsurlarını, Paris’te ve daha sonra 1905’te Rusya’da olduğu gibi, devrimde ayaklanacak birleşik bir güç biçiminde kaynaştırabilirdi. İlerlemecilik, Popülizm, Serbest Gümüş Sikke Basımı [Free Silver], çiftçi arazileri [homesteads], Özgür Toprak [Free Soil], Kefaret [Redemption], Yeniden Yapılanma ve kölelikten kurtuluşun yetersiz kaldığı yerde, “komünizm” zafer kazanabilirdi. Devasa kentsel ve kırsal proletaryalar onun bayrağı altında farklılıklarını ortadan kaldırabilir; beyaz ve siyah emekçiler ve yarıcılar, yerli ve göçmen fabrika işçileri, Katolikler ve Protestanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler de birleşebilirdi. İşte korkulu rüya buydu. [3]
Amerikan emperyalizminin Rus Devrimi’ne tepkisi
21. Ekim Devrimi, Amerikan egemen sınıfı tarafından yalnızca iç istikrara yönelik bir tehdit olarak görülmemişti. Tarihteki –biri karşıdevrimci ve diğeri devrimci– iki çok önemli olayın aynı yılın aynı ayında, birbirini takip eden haftalar içinde meydana gelmesi, tarihin en büyük cilvelerinden biridir. 3 Nisan 1917’de Demokrat Başkan Woodrow Wilson, ABD Kongresi’ni Almanya’ya savaş ilan etmeye çağırdı; bu, Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyadaki başlıca emperyalist güç olarak ortaya çıkmasına işaret eden bir olaydı. İki hafta sonra, 16 Nisan 1917’de Lenin, sürgünden Petrograd’a geldi ve Bolşevik Parti’ye, Rus kapitalist Geçici Hükümet’ini devirmeye ve sovyetlere (işçi konseyleri) dayalı işçi iktidarını kurmaya hazırlanma çağrısında bulundu.
22. Tarihsel süreçlerdeki bu dikkat çekici kesişmenin önemi, Amerikan emperyalizminin yükselişinin, hep var olan toplumsal devrim tehdidiyle birlikte gelişmesidir. 20. yüzyıl boyunca, ABD egemen sınıfının karşı karşıya olduğu temel stratejik sorun, bu iç ve küresel birleşik tehlikeye nasıl tepki verileceğiydi.
23. İlk tepki, şiddete başvurma biçiminde oldu. Woodrow Wilson yönetimi, Sovyetler Birliği’ne asker gönderdi. Bu, Bolşevik hükümetini devirmeyi amaçlayan ve felaket getiren bir askeri harekât olacaktı. Amerika Birleşik Devletleri içinde, “ilerici” Wilson yönetimi, militanlık dalgasına şiddetli bir baskı nöbeti ile tepki verdi. 1919 ve 1920 yıllarında, meşhur “Kızıl Korkusu”na, kötü şöhretli Palmer Baskınlarına, Sacco ile Vanzetti’nin tutuklanmasına ve ülke çapındaki çelik grevinin acımasızca bastırılmasına tanık olundu. 1920’ler boyunca, “Normalliğe Dönüş” sloganı altında siyasi gericilik hüküm sürdü. Ku Klux Klan hızla büyüdü. İşçi sınıfının amansız düşmanı ve antisemitist Henry Ford, Hitler’in Almanya’daki ilerlemesini coşkuyla takip etti ve Nazilere maddi destek sağladı. Sacco ile Vanzetti, dünya çapındaki protestolara rağmen, sonunda Ağustos 1927’de Massachusetts Eyaleti tarafından elektrikli sandalyede öldürüldü.
24. 1929 Wall Street İflası ve Bunalım’ın başlaması, Amerikan egemen sınıfının iç politikasında bir değişikliği zorunlu kıldı. Zorlu sosyal koşullar işçi sınıfını radikalleştirmişti. 1933’te iktidara gelen Franklin Delano Roosevelt yönetimi, SSCB’deki Stalinist rejimin dünya sosyalist devrimi perspektifini giderek daha açık bir şekilde reddetmesine rağmen, Ekim Devrimi örneğinin işçi sınıfı bilinci üzerindeki etkisinden korktu. Roosevelt’in Amerikan halkı için “Yeni Düzen” vaadini ve “sosyal güvenlik” sisteminin başlatılması gibi bunu izleyen reformları şu korku harekete geçirmişti: Amerika Birleşik Devletleri’nde –Sanayi Örgütleri Kongresi’nin (CIO) kurulmasının ve sosyalist solun büyük bir rol oynadığı eşi görülmemiş grev dalgasının öncülük ettiği– yükselen sınıf mücadelesi, fabrikalara el konulmasını da kapsayan oturma grevlerinin sinyalini verdiği üzere, açıkça devrimci bir karakter kazanabilirdi.
25. II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, uluslararası ölçekte işçi sınıfını ve ezilen kitleleri uzun vadeli radikalleştirme etkisine sahipti. Stalin’in 1930’lardaki kanlı temizlikleri ve Hitler ile 1939 Saldırmazlık Paktı’nın imzalanmasını da içeren politikaları Sovyetler Birliği’ni felaketin eşiğine getirmiş olmasına rağmen, SSCB’nin ekonomik ve toplumsal kazanımları, Haziran 1941’deki Alman istilasını izleyen ilk yenilgilerden sonra toparlanmayı mümkün kıldı. Amerika Birleşik Devletleri Aralık 1941’de dünya savaşına girdikten sonra, Sovyetler Birliği ile ittifak kurmadan Almanya ve Japonya’ya karşı zafer kazanmak mümkün değildi.
II. Dünya Savaşı sonrası sosyal reformlar
26. Sovyetler Birliği, Nazi Almanya’sının yenilgisinde belirleyici rol oynadı. Stalinist rejim ABD ile bir uzlaşma arayışında olmasına rağmen, savaşın ardından dünyayı kasıp kavuran kitlesel mücadeleler dalgasını tamamen kontrol edemedi. Amerika Birleşik Devletleri ve emperyalist müttefikleri ise, acımasız askeri eylemler, siyasi baskı ve reformist tavizlerin ustaca birleştirilmesiyle devrimci tehdidi savuşturmaya çalıştı. Bu unsurların uluslararası ve iç etkileşimi, Soğuk Savaş’ın belirleyici özelliğiydi.
27. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesini takip eden çeyrek yüzyıl boyunca, bir iç sosyal uzlaşma politikası hakimdi. Uzlaşmanın maddi temeli, sosyal reformların yapılmasını mümkün kılan dünya ekonomisinin genel büyümesiydi. Amerika Birleşik Devletleri, uluslararası cephede, II. Dünya Savaşı sonrası sömürgecilik karşıtı hareketlere yönelik küresel emperyalist direnişe önderlik etti. İran’da ve Guatemala’da olduğu gibi, ABD emperyalizminin küresel çıkarlarını baltaladığı düşünülen rejimlerin devrilmesini organize etti. Kore ve Vietnam’da ABD, sarsıcı düzeyde bir askeri şiddete başvurdu. Ancak askeri gücünün tüm ağırlığına –özellikle, 1945’te Japonya’ya karşı kullandığı nükleer silahlarına– başvurma yeteneği, büyük ölçüde Sovyetler Birliği’nin varlığının dayattığı kısıtlamalar eliyle belirlendi. Amerika Birleşik Devletleri, SSCB’nin bir müttefikine karşı sınırsız askeri harekâtın, Kremlin’den potansiyel olarak yıkıcı küresel sonuçları olan bir askeri tepkiyi tetikleyebileceği ihtimalini göz ardı edemezdi. Başkan Truman’ın 1950’de Çin’e karşı nükleer savaş başlatma, Başkan Kennedy’nin 1962’de Küba’yı istila etme ve Başkan Johnson ile Nixon’ın Kuzey Vietnam’a nükleer bomba atma aleyhine karar vermesine yol açan belirleyici faktör kesinlikle buydu.
28. Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa’daki büyük reform girişimleri, Ekim Devrimi’nin arta kalan siyasi ve toplumsal sonuçlarından derinden etkilenmişti. Almanya’da sosyal piyasa ekonomisinin (sozialmarktwirtschaft), Britanya’da Ulusal Sağlık Servisi’nin (NHS) kurulması ve II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan diğer pek çok sosyal refah devleti biçimi, Ekim Devrimi’nin artçı sarsıntılarının ürünüydü. Amerika Birleşik Devletleri içinde, Yeni Düzen’in 1960’ların Büyük Toplum’u biçiminde uzatılması da aynı sürecin tezahürüydü. Büyük Toplum adına başlatılan tüm girişimler arasında Medicare (yaşlılar için sağlık sigortası) ve daha sonra Medicaid (yoksullar için sağlık yardımı) en önemlileriydi. Her ikisi de, sonraki siyasi gericilik yıllarında, iki kapitalist partinin amansız saldırılarının hedefi haline gelecekti.
29. Savaş sonrası düzenin uluslararası ve iç siyasi düzenlemelerinin çöküşü, kapitalizmin gücünün değil, krizinin ve zayıflığının ürünüydü. ABD’nin küresel ekonomik konumundaki uzun süreli gerileme, ticaret ve ödemeler bilançolarında istikrarlı bir şekilde meydana gelen bozulmaya yansıdı ve 1960’ların sonlarında bir kriz noktasına ulaştı. Artan enflasyon ve ulusal bütçe üzerindeki basınç, ABD’nin dışarıdaki savaşlar ile içerideki sosyal reformları aynı anda finanse edemeyeceğine dair uyarılar olarak görüldü. İşçi sınıfının uluslararası ölçekte artan militanlığı, reformist partilerin ve sendikaların denetiminden kurtulma tehdidinde bulunuyordu. 1971’de ABD’nin, 1944’te kurulan ve dolar-altın çevrilebilirliğine dayanan Bretton Woods sistemini sona erdirme kararı, ulusal reformist politikaların ölüm çanını çalıyor ve yeni bir kapitalist toplumsal gericilik döneminin başlangıcını haber veriyordu.
30. Sovyetler Birliği ve onun Doğu Avrupa’daki “tampon devletleri”, ulusal temelli reformizmin tırmanan krizinden muaf değildi. Sovyet ekonomisinin gelişmesi ve büyüyen karmaşıklığı, onun ulusal planlama sisteminin yaşamasını giderek daha olanaksız hale getirdi. SSCB, dünya ekonomisinin kaynaklarına erişime ihtiyaç duyuyordu ancak bu yalnızca iki yoldan biriyle başarılabilirdi: ya kapitalizmin yıkılması ve dünya ekonomisinin sosyalist bir temelde yeniden örgütlenmesi yoluyla ya da Sovyet ekonomisinin dünya kapitalizminin yapılarına entegre edilmesi yoluyla. İkinci yol, ulusallaştırılmış sanayinin tasfiyesini, dış ticaret üzerindeki devlet tekelinden vazgeçilmesini, bir emek piyasasının yaratılmasını ve özel mülkiyet ve kişisel servet birikimi üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını gerektirecekti.
31. Birinci yol, Sovyet bürokrasisinin çıkarlarıyla kesinlikle uyumsuzdu. Onun maddi ayrıcalıklarının savunulması, ayrılmaz bir şekilde, eski Stalinist “tek ülkede sosyalizm” programının yeniden adlandırılması olan emperyalizmle “barış içinde bir arada yaşama” politikasına bağlıydı. Dolayısıyla, Stalinist rejimin seçtiği yol, Ekim Devrimi’nin tüm ilerici ekonomik ve sosyal mirasının nihai reddi oldu. Bu korkunç ihanetin sonucu sadece Sovyet halkı için trajik değildi. Bu, işçi sınıfının 20. yüzyıl boyunca kaydettiği tüm ilerici kazanımlara yönelik küresel bir saldırının kapılarını açtı. Egemen sınıfın pandemiye verdiği acımasız yanıt ancak bu tarihsel bağlamda anlaşılabilir.
Sovyetler Birliği’nin dağıtılması ve 30 yıllık kapitalist gericiliğin toplumsal etkisi
32. Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasından bu yana 30 yıl geçti. Mihail Gorbaçov başkanlığındaki Stalinist rejimin üretim araçlarının özel mülkiyetini yeniden tesis etme kararı, egemen sınıf tarafından kapitalizmin kesin ve geri döndürülemez tarihsel zaferi olarak selamlandı. Hatta bazıları “tarihin sonu”nu ilan etti. Onlar, SSCB’nin sonunun, kapitalizme ve ulus devlet sistemine dayalı burjuva demokrasisinin insani ilerlemenin zirvesini temsil ettiğini kanıtladığını iddia ettiler. Sosyalizmin kapitalizme yönelttiği meydan okuma, tüm zamanlar için yenilgiye uğratılmıştı.
33. Tarihin bu aldatıcı yorumu temelden yanlış iki fikre dayanıyordu: Birincisi, Sovyet Stalinizminin sosyalizm ve Marksizm ile bir ilgisi olduğuydu; ikincisi ise, Stalinist rejimin çöküşünün, kapitalizmin tarihsel krizinin aşılması ve çözülmesi anlamına geldiğiydi.
34. Mayıs 1990’da, Doğu Avrupa’daki Stalinist devletler ulusallaştırılmış mülkiyet ilişkilerini tasfiye etme sürecine başlamışken ve Gorbaçov Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla sonuçlanacak politikalar izlerken, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) sosyalist devrim perspektifinden bu gelişmelerin sonuçlarını tartışıyordu. DEUK’un 10. Plenum’una sunulan bir raporda durum şöyle açıklanmıştı:
Doğu Avrupa’da meydana gelen olaylar için yapılabilecek iki olası yorum var. Bunun, kapitalizmin sosyalizm karşısındaki tarihi bir zaferini temsil ettiği; işçi sınıfının çok büyük bir tarihsel yenilgiye uğradığı; sosyalizm perspektifinin özünde iflas ettiği ve yepyeni bir kapitalist gelişme döneminin eşiğinde olduğumuz söylenebilir. Ya da —ki bu elbette Uluslararası Komite’nin bakış açısıdır ve bizi bütün diğer eğilimlerden ayırmaktadır— emperyalist düzenin çökmesinin, büyük çaplı siyasal ve toplumsal mücadeleler sırasında uluslararası ölçekte çözüme ulaştırılacak çok derin bir dengesizlik dönemini başlattığı; bugün baskın olanın, 1930’lardan bu yana benzeri görülmemiş bir istikrarsızlık seviyesi olduğu söylenebilir. [4]
35. Otuz yıl sonra, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasına ilişkin olası yorumlardan hangisinin doğruluğunun kanıtlandığı konusunda hiçbir şüphe yoktur. Kapitalist sistemin çelişkilerini aşması ve yeni bir ilerleme çağını başlatması şöyle dursun, son otuz yıl, toplumsal eşitsizliğin aşırı büyümesi, sonu gelmeyen ve genişleyen bir dizi emperyalist saldırganlık savaşı ve demokratik yönetim biçimlerinin artan çöküşü ile karakterize oldu. Tüm bu eğilimler, pandeminin iki yılı boyunca hız kazandı.
Toplumsal eşitsizliğin devasa büyümesi
36. Mali oligarşi, pandemiyi daha önce hiç çalmadığı kadar çalmak için kullandı. ABD Merkez Bankası (Fed), Mart 2020’de Cumhuriyetçilerin ve Demokratların ezici bir oybirliğiyle kabul ettiği CARES Yasası’nın onayıyla, Wall Street’i trilyonlarca dolar nakite boğdu. Forbes dergisine göre, ABD’li milyarderler 2020’nin ilk gününde 3,4 trilyon dolarlık bir toplu servete sahipti ki bu zaten şaşırtıcı bir meblağ idi. İki yıl sonra, milyarderlerin serveti, pandemi sırasında 1,8 trilyon dolardan fazla bir artışla yaklaşık 5,3 trilyon dolar seviyesinde bulunuyor.
37. Tüm büyük kapitalist ülkelerde aynı politika uygulandı. Financial Times’ta 28 Aralık’ta yayımlanan bir habere (“Şirketler, küresel sermaye piyasalarının ‘rekor kırdığı’ yılda değerlerini 12 trilyon dolar artırdı”) göre,
Bir merkez bankası teşviki dalgası ve pandemi karşısında hızla toparlanma birçok küresel piyasayı yukarı iterken, küresel şirketler 2021’de hisse senedi satarak, borç vererek ve yeni krediler vererek değerlerini 12,1 trilyon dolar artırıp rekor kırdılar.
Financial Times’ın hesaplamalarını dayandırdığı Refinitiv verilerine göre, yılın bitmesine birkaç gün kala, nakit akışı, yine tarihi bir yıl olan 2020’ye göre neredeyse yüzde 17 arttı. Bu, koronavirüs krizinden önceki 2019’daki artışın neredeyse dörtte bir üzerindedir. Para toplamanın aşırı hızı, dünyanın birçok yerinde, özellikle de şirket değerlerinin 5 trilyon dolardan fazla arttığı ABD’de finansal koşulların ne kadar elverişli olduğunun altını çiziyor.
38. Mali piyasaların kurtarılmasının doğal sonucu, işçilerin kâr yaratmak üzere işte kalmalarının, çocuklarının da virüs kapmak ve yaymak üzere okula geri gönderilmesinin zorunlu olmasıdır. İster kitlesel enfeksiyonun açık teşviki şeklinde isterse Biden yönetimi tarafından teşvik edilen “sadece aşı” stratejisi şeklinde olsun, egemen sınıfın pandemi politikasına yön veren işte bu sınıf mantığıdır.
Amerikan emperyalizminin küresel patlaması
39. Pandemiye akılcı, bilimsel bir yanıt verilmesi, egemen sınıfın yırtıcı çıkarlarına ek olarak, dünyanın rakip ulus devletlere bölünmesi eliyle engellendi. Pandemi, doğası gereği, yalnızca uluslararası işbirliği temelinde çözülebilecek küresel bir sorundur. Bu çözüm, büyük kapitalist devletler arasındaki ulusal ve jeopolitik çatışmalar tarafından imkânsız hale getirildi.
40. Sovyetler Birliği’nin otuz yıl önce dağıtılmasını, Ortadoğu ve Orta Asya’da Amerikan emperyalizminin önderlik ettiği sonu gelmeyen bir dizi savaş takip etti. Amerika Birleşik Devletleri, son on yılda, savaş planının hedeflerini, giderek daha doğrudan, Rusya ve Çin başta olmak üzere başlıca jeopolitik rakipleri olarak gördüğü ülkelere kaydırdı.
41. Militarist tehditler, pandeminin iki yılı boyunca daha da yoğunlaştı. Yeni yıl, Biden yönetiminin Ukrayna’da NATO destekli pervasız bir askeri yığınağa öncülük etmesi, sağcı Ukrayna hükümetini Rusya sınırına 125.000 asker göndermeye teşvik etmesi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i ABD’nin “kimsenin kırmızı çizgilerini kabul etmeyeceği” konusunda uyarmasıyla başlıyor. Biden yönetimi, Ukrayna rejimini dizginlemek şöyle dursun, askeri bir çatışmayı teşvik etme niyetinde görünüyor. Aralık ayında Demokrat Senatör Chris Murphy, “Rusya daha ileri gitmeyi seçerse, Ukrayna onun için yeni Afganistan olabilir” tehdidinde bulundu.
42. Ancak Rusya’ya yönelik provokasyonlar, her ne kadar tehlikeli olsalar da, büyük ölçüde, ABD’nin kendi küresel hegemonik konumuna tehdit olarak gördüğü Çin’i engelleme kararlılığından kaynaklanmaktadır. Çin ile savaş olasılığı, hatta bunun kaçınılmazlığı, ABD dış politika çevrelerinde ve medyasında baskın bir temadır. ABD, Uygurlara karşı insan hakları ihlalleri ve “soykırım” iddiasıyla Çin’e yönelik suçlamalarını artırıyor. Güney Çin Denizi’nin sistematik olarak askerileştirilmesi ve Çin’in kuşatılması devam ediyor.
43. Pandemi, savaş tehlikesini yoğunlaştırmıştır. Dünya durumunda önemi giderek artan bir faktör, Amerika Birleşik Devletleri ile onun Avrupa ve Asya Pasifik’teki emperyalist müttefiklerinin, savaşı, dikkatleri iç politikalarının felaket getiren sonuçlarından uzaklaştırmanın ve halkı bir dış düşmana odaklamanın bir yolu olarak görme eğilimidir. “Vuhan Laboratuvarı Yalanı”nın arkasındaki dürtü kesinlikle budur. “Vuhan Laboratuvarı Yalanı”, sağlam biçimde belgelenmiş kanıtları hiçe sayarak, pandemiye ölümcül bir patojen sızıntısının ya da onun canice üretilmesinin neden olduğunu iddia ediyor.
Demokrasinin çöküşü
44. Son olarak, pandemi, mali oligarşi milyonlarca kişinin ölümüne yol açan bir politika uygularken, demokratik yönetim biçimlerinin çöküşünü büyük ölçüde hızlandırdı. Pandeminin ilk yılında, Trump yönetimi tarafından seferber edilen faşizan örgütler, sokağa çıkma kısıtlamalarına ve virüsü kontrol altına almak için gerekli tüm halk sağlığı önlemlerine karşı kampanyanın mızrak başı olarak kullanıldı. 2020 seçimleri öncesinde, cesetler yığılırken Trump, seçimin sonucunu iptal etmek ve Anayasa’yı ortadan kaldırmak için sistematik bir komploya girişti.
45. Trump’ın komploları, ABD siyasi tarihinde bir dönüm noktası olan 6 Ocak 2021’deki faşizan darbe girişimiyle doruğa ulaştı. Trump ve faşist stratejist Stephen Bannon, yanlış bir şekilde, Biden’ın genel seçimlerdeki zaferinin seçmen sahtekârlığının bir ürünü olduğunu iddia ettikten sonra, Seçiciler Kurulu’nun seçimi onaylamasını engellemek amacıyla Cumhuriyetçi Kongre üyelerinden oluşan bir ağ örgütledi ve faşist paramiliter güçleri harekete geçirdi. WSWS, 7 Ocak’taki perspektif makalesinde şunları yazdı:
Amerikan demokrasisinin yenilmezliğine ve zaman üstü olduğuna dair eski yüceltmeler, içi boş bir siyasi efsane olarak tamamen ifşa olmuş ve itibarını yitirmiştir. Sinclair Lewis’in Amerikan faşizminin yükselişiyle ilgili meşhur kurgusal anlatımının başlığından alınan popüler “Burada Olamaz” deyimi, olaylar tarafından kesin bir şekilde aşılmıştır. Burada bir faşist darbe sadece olabilir değildir. 6 Ocak 2021 günü öğleden sonra, burada bir faşist darbe oldu.
46. Cumhuriyetçi Parti kendini gitgide daha açıktan bir faşizan partiye dönüştürürken, Joe Biden’dan Alexandria Ocasio-Cortez’e kadar Demokratlar, onlardan “meslektaşlarımız” olarak bahsetmeye devam etti. Biden 8 Ocak’ta “Bizim ilkeli ve güçlü bir Cumhuriyetçi Parti’ye ihtiyacımız var,” diye ilan etti. Trump, Florida sarayında sonraki hamlelerini planlamak üzere kendi haline bırakıldı, Kongre’deki müttefikleri ise hâlâ görevdeler. Sonraki seçimlerde milyonlarca seçmeni oy kullanma haklarından mahrum bırakma hazırlıkları birçok eyalette oldukça ilerlemiş durumda.
47. Dahası, Trump, Almanya’da faşizan Almanya İçin Alternatif’in, İspanya’da Vox’un, Hindistan’da Modi’nin ve Brezilya’da Bolsonaro’nun teşvik edilmesini ve tüm dünyadaki ülkelerde aşırı sağın genel yükselişini içeren uluslararası bir sürecin parçasıdır.
Pandemi ve küresel sınıf mücadelesi
48. Son iki yılın deneyimi, pandeminin sona ermesinin sadece tıbbi önlemlerle sağlanamayacağını göstermektedir. Özünde bir toplumsal krizden çıkış yolu, dünyanın farklı bir ekonomik ve sosyal temel üzerinde yeniden düzenlenmesi için siyasi bir mücadele gerektirir. Politika değişikliği için kapitalist devlete yapılan tüm başvurular başarısız olacaktır. Pandemiye bilimin yol gösterdiği, ilerici bir yanıtın verilmesi, ancak bu politikaların küresel ölçekte kitlesel bir işçi sınıfı hareketinde gerekli toplumsal temeli bulması ile mümkündür.
49. Peki ama böyle bir kitle hareketinin gelişme olasılığı nedir? Doğrusu, o hâlihazırda gelişiyor. 2019’da, pandeminin başlamasından bir yıl önce, dünya çapında sınıf mücadelesi ve toplumsal protestolar patlak vermişti. O yıl Meksika, Porto Riko, Ekvador, Kolombiya, Şili, Fransa, İspanya, Cezayir, Britanya, Lübnan, Irak, İran, Sudan, Kenya, Güney Afrika ve Hindistan’da kitlesel gösteriler ve grevler oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde, General Motors işçileri, 40 yıldan uzun bir süre sonra otomotiv işçilerinin ilk ulusal grevini düzenledi.
50. Küresel pandemi, sınıf mücadelesinin “normal” seyrini bozdu. İlk aşamalarında, İtalya, ABD ve diğer ülkelerde fabrikaları geçici olarak kapatmaya zorlayan iş bırakma eylemleri ve fiili grevler yaşandı. Ancak sendikaların kritik yardımıyla, işçiler işe geri gönderildi ve okullar yeniden açıldı, bu da vaka ve ölümlerdeki büyük artışı körükledi.
51. Ancak işçi sınıfı muhalefetinin geçici olarak bastırılması, yerini sınıf mücadelesinin güçlü bir şekilde yeniden canlanmasına bıraktı. Geçtiğimiz yıl, hem pandeminin kendisine hem de egemen sınıfın ona verdiği yanıtın ekonomik ve toplumsal sonuçlarına karşı öfke ve muhalefeti ifade eden bir dizi büyük sınıf mücadelesine tanık olundu. Bu sonuçlara, yıl sona ererken temel tüketim mallarında meydana gelen enflasyon artışı da dahildi.
52. ABD’de büyük grevler yapıldı: Alabama’daki madenciler; New York, Massachusetts ve Minnesota’da hemşireler; Virginia’da Volvo Kamyon işçileri; Ortabatı’da John Deere ve Kellogg’s işçileri; Columbia Üniversitesi ve diğer kampüslerdeki asistanlar. Ayrıca çeşitli yerlerde öğretmenler ve eczane çalışanları toplu izinler alarak iş bıraktılar ve başka protestolar düzenlediler.
53. Geçtiğimiz yıl, dünyanın dört bir yanında grevler ve protestolar vardı: Güney Afrika’da 170.000 metal işçisinin grevi; Hindistan’da on binlerce ulaşım ve otomotiv işçisinin grevi; Sri Lanka’da 50.000 sağlık emekçisi ve on binlerce kamu işçisinin grevi; Türkiye’de binlerce enerji işçisinin fiili grevi; Şili’de binlerce halk sağlığı çalışanı ve madenci tarafından yapılan grevler; Fransa’daki sağlık emekçilerinin hastanelerdeki korkunç koşullara karşı kitlesel protestoları. Ekim ayında, Birleşik Krallık’ta yaşayan veli Lisa Diaz, güvenli olmayan koşullara karşı #SchoolStrike [okul grevi] protestoları başlattı ve geniş bir uluslararası destek kazandı.
54. 2022 başlar ve Omicron kontrolden çıkarken, öğretmenler arasında okulların yüz yüze eğitime kapatılması, işçiler arasında ise hastalığın yayılma merkezleri olan fabrikalarda ve işyerlerinde hayati olmayan üretimin durdurması talebiyle büyüyen bir hareketi var. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nin (CDC) karantina süresini 10 günden beş güne indirme hamlesi –büyük şirketler tarafından dikte edilen bir politika– muazzam derecede bir toplumsal öfke ve muhalefet yarattı.
Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı
55. Sınıf mücadelesi nesneldir; kapitalist toplumun karakterinden ve egemen sınıfın pandemiye verdiği yanıttan kaynaklanmaktadır. Uluslararası ölçekte milyarlarca işçi, milyonlarca insanın tamamen önlenebilir sebeplerle öldüğü gerçeğini pasif bir şekilde kabul etmeyecektir.
56. Bu nesnel sürece örgütsel bir biçim verilmeli ve siyasi bilinçli kazandırılmalıdır. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, geçtiğimiz yıl içinde, pandemiye yanıt olarak iki kritik girişim başlattı: Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı (TK-Uİİ) ve COVID-19 Pandemisine Yönelik Küresel İşçi Soruşturması.
57. TK-Uİİ girişimi, dünya çapında pandemiden kaynaklanan ölümlerin üç milyonu geçtiği Nisan 2021’de başlatıldı. TK-Uİİ’nin gerekliliği, işçilerin kendi çıkarlarını temsil eden örgütlerinin olmaması gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Her büyük kapitalist ülkedeki tüm siyasi partiler ve örgütler, ister sağcı isterse sözde “solcu” olsunlar, bir kitlesel enfeksiyon ve ölüm politikası uyguladılar ve bilim insanları ile halk sağlığı yetkililerinin pandemiyi durdurmak için talep ettikleri önlemleri reddettiler.
58. ABD’de ve her ülkede on yıllardır sınıf mücadelesini bastırmak ve şirketlerin taleplerini dayatmak için çalışan sendikalara ise, pandemi sırasında, işçileri güvenli olmayan koşullarda çalışmaya zorlayarak, egemen sınıfın cinayet politikasının uygulanmasında kritik bir rol oynadılar.
59. DEUK, TK-Uİİ girişimini başlatırken şunları belirtti:
TK-Uİİ, uluslararası ölçekte fabrikalarda, okullarda ve işyerlerinde işçilerin bağımsız, demokratik ve militan taban örgütlerinin yeni biçimlerinin yapı iskeletini geliştirmeye çalışacaktır. İşçi sınıfı mücadele etmeye hazırdır. Ancak her direniş ifadesini bastıran gerici bürokratik örgütler tarafından eli kolu bağlanmaktadır.
TK-Uİİ, dünyanın dört bir yanındaki işçilerin bilgi paylaşabilecekleri bir araç olacak. İşçiler bu araçla güvenli koşullar talep etmek, güvenli olmayan işletmelerin ve hayati olmayan üretimin kapatılması gibi virüsün yayılmasını durdurmak üzere gerekli acil durum önlemleri için birleşik bir mücadele örgütleyebilecekler.
60. TK-Uİİ, işçi sınıfını sayısız ulusal, etnik ve ırksal şovenizm biçimiyle ve kimlik siyaseti yoluyla bölmeye yönelik bütün çabalara karşı bir mücadeleye dayanmaktadır. Pandemi, tüm işçileri etkileyen küresel bir krizdir. Bu kriz, sahte solun desteğiyle ırkı ve toplumsal cinsiyeti temel sosyal kategoriler olarak yüceltmeye ve tüm işçileri ortak sınıf çıkarları temelinde birleştirme mücadelesini baltalamaya yönelik tüm çabaları tamamen gerici olarak teşhir etmektedir.
COVID-19 Pandemisine Yönelik Küresel İşçi Soruşturması ve SARS-CoV-2’yi yok etme mücadelesi
61. Dünya Sosyalist Web Sitesi(WSWS), 21 Kasım’da, COVID-19 Pandemisine Yönelik Küresel İşçi Soruşturması’nı başlattı. Bu soruşturma, milyonlarca insanın pandemiden kaynaklı önlenebilir ölümlerinden sorumlu olan politikaları haklı göstermek için başvurulan ve uygulanmaya devam eden örtbas eylemlerini, tahrifatı ve yanlış bilgileri ifşa etmek için gereklidir.
62. Soruşturma çağrısı, Dünya Sosyalist Web Sitesi ile önde gelen bilim insanları ve epidemiyoloji uzmanları arasında SARS-CoV-2’yi küresel olarak ortadan kaldırma (eliminasyon) mücadelesinde kurulan işbirliğinden doğdu. Bu işbirliğinin parçası olarak, 22 Ağustos ve 24 Ekim’de, küresel bir ortadan kaldırma stratejisinin gerekliliğini ve uygulanabilirliğini kanıtlayan ayrıntılı bilimsel bilgiler sağlayan iki uluslararası internet semineri düzenlendi. WSWS, 24 Ekim internet seminerinin açılışında, pandemiyi sona erdirme mücadelesinin dayanması gereken ilkeleri şöyle özetledi:
1. COVID-19’a neden olan virüs olan SARS-CoV-2’nin hedefi bireyler değil, tüm toplumlardır. Virüsün bulaşma şekli, kitlesel enfeksiyon elde etmeye yöneliktir. SARS-CoV-2 biyolojik olarak milyarlarca insanı etkileyecek ve bunu yaparken de milyonlarca insani öldürecek şekilde evrimleşmiştir.
2. Bu nedenle, tek etkili strateji, virüsün her kıtada, her bölgede ve her ülkede ortadan kaldırılmasını amaçlayan, küresel olarak koordine edilen bir mücadeleye dayanmaktadır. Bu pandemiye etkili bir ulusal çözüm bulunmamaktadır. İnsanlık –her ırktan, etnik kökenden ve milliyetten insanlar– geniş bir kolektif ve gerçekten özverili küresel gayretle bu meydan okumayla yüzleşmeli ve onun üstesinden gelmelidir.
3. Pandeminin başlamasından bu yana hemen hemen tüm hükümetler tarafından izlenen politikalar reddedilmelidir. Sosyal politikanın tartışılmaz önceliği olması gereken şeyin –insan yaşamının korunmasının– şirket kârları ve özel servet birikimi çıkarlarına tabi kılınmasının devam etmesine izin verilemez.
4. Pandemiyi küresel olarak ortadan kaldırmayı hedefleyen bir stratejiye kesin bir geçiş yapma girişimi, milyonlarca insanın toplumsal olarak bilinçli bir hareketinden gelmelidir.
5. Bu küresel hareket, bilimsel araştırmalara dayanmalıdır. Birçoğu geçim kaynaklarına ve hatta yaşamlarına yönelik tehdit altında çalışan bilim insanlarına yönelik zulme son verilmelidir. Virüsün küresel olarak ortadan kaldırılması, işçi sınıfı –toplumun büyük kitlesi– ile bilim camiası arasında en sıkı çalışma ittifakını gerektirir.
63. WSWS, soruşturmayı başlattığını duyuran açıklamasında, geçtiğimiz yıl boyunca büyük kapitalist ülkelerde egemen sınıf politikasının odak noktası olan “sadece aşı” stratejisinin başarısız olduğunu açıkladı. WSWS, dünya nüfusunun çoğunluğunun halen aşılanmamış olmakla kalmadığını ifade ederek şöyle yazdı: “Bilim insanları, yavaş aşılama sırasında devam eden kitlesel enfeksiyonun aşıya dirençli bir varyantın ortaya çıkması tehdidi oluşturan evrimsel baskılar yarattığı konusunda defalarca uyarıda bulundular.” Sadece dört gün sonra, Omicron varyantının tespit edildiğinin duyurulmasıyla bu uyarılar doğrulandı.
64. Soruşturmanın başlatılmasından bu yana geçen beş hafta içinde, bilim insanlarından ve işçilerden devam eden felaketin nedenleri ve sonuçları hakkında tanıklık toplanmaya başladı. Soruşturma, işçi sınıfını neler olup bittiğine ve artık pandemiyi kesin olarak sona erdirmek üzere ne yapılması gerektiğine dair bir anlayışla donatmak için hayati derecede gereklidir.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin görevleri
65. Pandeminin üçüncü yılına girerken, egemen sınıfın pandemiyi “endemikleştirme”, yani virüsün toplumda kalıcı bir durum olarak varlığını sürdürmesine izin verme politikası izlediği açıktır. Servetini korumak ve kâr sistemini sürdürmek söz konusu olduğunda, egemen sınıfın hoş göreceği ölü sayısının bir sınırı yoktur. Ancak işçi kitleleri, milyonlarca insanın önlenebilir bir pandemiden hayatını kaybetmesini ve her yıl milyonlarca insanın daha ölmeye devam etmesini pasif bir şekilde kabul etmeyeceklerdir.
66. Daha pandemi öncesinde, sosyalist devrimin nesnel koşulları olağanüstü derecede olgunlaşmıştı. Dünya Sosyalist Web Sitesi, 2020’nin başında, önceki on yılda gelişen ve giderek derinleşen ekonomik, siyasi, jeopolitik ve toplumsal krizi değerlendirdiği bir açıklamada, “Yeni yılın gelişi, yoğunlaşan sınıf mücadelesi ve dünya sosyalist devrimi ile geçecek bir on yılın başlangıcına işaret ediyor,” diye yazmış ve şöyle devam etmişti:
İleride, bilgili tarihçiler, 21. yüzyıl altüst oluşları hakkında yazarlarken, 2020’ler başlarken yakında dünya genelinde şiddetle ilerleyecek olan devrimci fırtınaya ilişkin var olan “apaçık” tüm belirtileri bir bir sayacaklar. Bilim insanları, çok sayıda olgu, belge, çizelge, web sitesi ve sosyal medya gönderisi ile ellerinin altında bulunan başka değerli dijital bilgilerle, 2010’ları dünya kapitalist sisteminin kontrol edilemeyen ekonomik, toplumsal ve siyasi krizi ile damgalanmış bir dönem olarak nitelendirecekler.
67. Yani, dünya kapitalist sisteminin –küresel ekonomi ile ulus devlet sistemi arasındaki ve toplumsallaşmış üretim ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki– temel çelişkileri, kitlesel, devrimci mücadelelerin koşullarını yaratmış durumdadır.
68. Bununla birlikte, devrimci bir durumun gelişmesi iki unsuru içerir: 1) eski toplumun nesnel çelişkileri, 2) kitlelerin bilinci ve siyasi örgütlenmesi, yani öznel faktör. Fakat nesnel ve öznel faktörlerin etkileşimi karmaşıktır. Troçki, anıtsal eseri Rus Devrimi’nin Tarihi’nde, “Toplum, bir tamircinin aletlerini değiştirmesi gibi, kurumlarını ihtiyaç doğdukça değiştirmez,” diye açıklamış ve şöyle devam etmişti:
Hoşnutsuzluktan tutuculuk zincirlerini koparmak ve kitleleri isyana sürüklemek için kişilerin ve partilerin iradesinden bağımsız tamamen istisnai koşullar gereklidir.
Dolayısıyla, devrim çağında kitlelerin görüş ve ruh hallerinde yaşanan hızlı değişimler, insan zihninin esnekliğinden ve hareketliliğinden değil, tam aksine, derin tutuculuğundan kaynaklanır. Fikirlerin ve ilişkilerin, yeni nesnel koşullar insanların üzerine bir felaket gibi çökene kadar kronik olarak gecikmesi, bir devrim döneminde polise sadece “demagoglar”ın faaliyetlerinin bir sonucu gibi görünen fikirlerin ve tutkuların sıçrama hareketini yaratan şeydir. [5]
69. Dünya kapitalist sisteminin, siyasi kurumlarının ve sınıf yapısının köhne ve tersine çevrilemez biçimde gerici karakterini ortaya koyan pandemi, yalnızca grevleri ve diğer toplumsal protesto biçimlerini kışkırtmakla kalmayan, işçi sınıfının ve gençliğin bilincini de derinden değiştiren bir felakettir. Egemen sınıf, on yıllardır yetersiz kaynak ayrılan, kadro yetersizliği bulunan ve aşırı kalabalık olan okulların kapatılmasından ikiyüzlü bir şekilde yakınıyor. Onun korktuğu şey örgün eğitimin olmaması değildir. Kapitalist hükümetler bilirler ki, gençler okulları bitirmiş olsalar da düşünmeyi bırakmazlar. Pandemi, kapitalist toplumun doğasını açığa vurarak kendine özgü bir eğitim sağlamıştır.
70. Fakat bilinç derin bir değişime uğrarken, devrimci önderlik sorunu varlığını sürdürmektedir. Sosyalist bilinç, yani kapitalist toplumun bilimsel kavranışı ve toplumun dönüşümü için gerekli olan siyasi program, kendiliğinden veya otomatik olarak ortaya çıkmaz. Nesnel krizden sosyalizm uğruna bilinçli bir siyasi harekete geçiş, zamanımızın büyük ve zorlu görevidir.
71. İnsanlık büyük toplumsal sorunlarla karşı karşıya iken, neyin başarılıp neyin başarılamayacağına dair pasif spekülasyonlar yapmaktan daha yararsız, daha beyhude bir şey yoktur. İlerleme yolunun güllerle dolu olduğu bir kriz dönemi hiç olmamıştır. Lincoln’ın bir zamanlar gözlemlediği gibi, bu tür tarihi anlarda, “fırsat zorluklarla doludur.” Sendikaların, eski reformist ve eski liberal kapitalist partilerin acizliğinden ve düpedüz ihanetinden şikâyet etmek, eldeki ciddi görevler karşısında dikkat dağıtmaktır. Bu örgütler, onların temsilcileri ve suç ortakları baştan aşağı çürümüştür.
72. Mevcut felaketten ya da eli kulağındaki faşizm, savaş ve gezegene geri dönüşü olmayan ekolojik zarar felaketlerinden, kararlı ve inatçı mücadele dışında hiçbir çıkış yolu yoktur.
73. Tarihsel maddeciliğe dayanan Marksizm, yasaların yön verdiği ve gerçek kitlesel devrimci hareketlere yol açan süreçleri çok iyi kavrar. Ancak nesnel sürece ilişkin bu kavrayış ve kitlelerin eyleme geçme zorunluluğu hiçbir zaman bireysel pasiflik için bir mazeret olmamıştır. Bireyler eşitsizliğe, adaletsizliğe ve baskıya karşı çıkma kararı da dahil olmak üzere çeşitli kararlar alırlar. Bireylerin bilinçli mücadele etme kararı vermediği büyük bir devrimci kitle hareketi asla olmamıştır ve olamaz da.
74. Bu nedenle, yeni yıla girerken, işçileri ve gençleri, krizin son iki yılının –ve aslında tarihin– gerekli ve kaçınılmaz siyasi derslerini çıkarmaya çağırıyoruz. Kapitalizm kendini mahkûm etmiştir. İnsanlığın geleceği sosyalizmin zaferine bağlıdır. Bu mücadeleye katılın. Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı’nı inşa edin! COVID-19 Pandemisine Yönelik Küresel İşçi Soruşturması’na katılın! Dünya Sosyalist Web Sitesi’ni okutun! En önemlisi de, Sosyalist Eşitlik Partisi’ne katılmaya ve Sosyalist Devrimin Dünya Partisi olarak Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni inşa etmeye karar verin!
Bağlantıya geçmek için formu doldurun.
Dipnotlar:
[1] “Social Stress and Mental Disease from the Eighteenth Century to the Present: Some Origins of Social Psychiatry,” The Milbank Memorial Fund Quarterly içinde, Ocak 1959, Cilt 37, Sayı. 1, s. 9.
[2] The Permanent Revolution (Seattle: Red Letter Press, 2010), s. 313.
[3] Spider Web: The Birth of American Anticommunism, Nick Fischer (Urbana: University of Illinois Press, 2016), s. 8.
[4] İşçiler Birliği İç Bülteni: DEUK’un 10. Plenumu, Mayıs 1990, David North’un konuşmasından, s. 13.
[5] The History of the Russian Revolution (Londra: Pluto Press, 1977), s. 18.