Kabil’in 15 Ağustos’ta Taliban’ın eline geçmesinden bu yana, dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, ülkeden kaçmak için can atan on binlerce sığınmacının kaderi üzerine durmaksızın tartışıyorlar. Bunlar, Afganistan da dahil olmak üzere son otuz yılda savaşları on milyonlarca insanı sığınmacıya dönüştüren ve tüm toplumları yok eden hükümetlerle aynı hükümetlerdir.
Emperyalist askeri güçlerin ancak Ağustos sonunda arkalarında bıraktığı yirmi yıllık savaş, bu yılın başından beri Afganistan’da ülke içinde 550.000 kişiyi yerinden etti. 2020 sonuna kadar yaklaşık 3 milyon kişi ülke içinde yerinden edilmişti.
İşgal güçleriyle işbirliği yapmış ve şimdi kaçmak isteyenler için dökülen tüm timsah gözyaşlarına rağmen, Avrupa hükümetleri, Kabil’in düşüşünden bu yana birkaç binden fazla sığınmacıyı kabul etmeyi reddetti.
2015 yılında, aşırı sağcı siyasi güçler, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in bir yerleşim planı doğrultusunda Suriye savaşından yaklaşık 1 milyon sığınmacının gelmesine izin vermek için ülkenin sınırlarını açma politikasına karşı harekete geçmişti. Avrupa Birliği (AB) ve üye devletleri Avrupa Kalesi’nin sınırlarını sağlamlaştırmaya odaklanırken bu kez böyle bir politika söz konusu olmayacak.
Pazar günü, Slovenya Başbakanı Janez Jansa, 2015’teki “stratejik hata”nın tekrarlanmayacağını belirterek “AB, Afganistan için herhangi bir Avrupa göç koridoru açmayacak” dedi. Slovenya, şu anda altı aylık AB dönem başkanlığını yürütüyor. Eski bir Stalinist ve sağcı bağnaz olan Jansa, Macaristan’ın faşizan Başbakanı Viktor Orban’ın yakın bir müttefiki.
Jansa’nın açıklamasına Avrupa Parlamentosu Başkanı Davide Sassoli karşı çıksa da, bu açıklama AB politikasını doğru bir şekilde yansıtmaktadır. AB Komisyonu Üyesi Ylva Julia Margareta Johansson, 18 Ağustos’ta, Kabil’in düşmesinden üç gün sonra yayımlanan bir bildiride, içişleri bakanlarının olağanüstü toplantısından şunları ifade ediyordu: “İnsanlar Avrupa Birliği’nin dış sınırlarına ulaşana kadar beklememeliyiz. Bu bir çözüm değil. İnsanların kaçakçıların işlettiği güvenli olmayan, düzensiz ve kontrolsüz yollarla Avrupa Birliği’ne yönelmesini engellemeliyiz.”
Açıklamaya göre sorun Avrupa’nın sorunu değildi, zira “Önemli sayıda Afgan uyruklu zaten komşu ülkelere kaçtı. … Sürmekte olan programlarımıza devam edeceğiz ve Pakistan, İran ve Tacikistan’da ev sahipliği yapan toplulukların yanı sıra Türkiye gibi bölgedeki diğer ülkelerle işbirliğimizi yoğunlaştıracağız.”
Herhangi bir AB üyesi devletin tek bir Afgan sığınmacıyı kabul etmesi için bile somut bir plan yapılmadı. Büyük güçler, yalnızca silahlı kuvvetlerini ve Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin kukla hükümetinin desteklenmesine yardımcı olan birkaç bin sivil personeli çıkarmaya odaklandı.
Merkel’in şansölye olarak kendi yerini alması için desteklediği Hristiyan Demokrat Birlik lideri Armin Laschet, Kabil düşer düşmez şu tweeti attı: “Suriye iç savaşına ilişkin hatalar bir daha yapılmamalı… 2015 tekrarlanmayacak.” Bir gün sonra, aşırı sağcı ana muhalefet partisi Almanya İçin Alternatif’in (AfD) lideri Alice Weidel ise şöyle buyurdu: “2015’in kendini tekrar etmesine izin verilmemeli. Mümkünse gerçek sığınmacılara kendi bölgelerinde yardım edilmelidir.”
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Afganistan’dan herhangi bir sığınmacı alma konusunda taahhüt vermeyi reddetti ve asıl endişesinin Fransa’nın “bir göçmen dalgasını öngörmesi ve bundan kendini koruması” olduğunu ilan etti. Paris, “düzensiz akışlara karşı mücadeleyi … ve Pakistan, Türkiye ve İran gibi transit ve ev sahibi ülkelerle işbirliği yapılmasını içerecek, gecikmeden sağlam, koordineli ve birleşik bir yanıt oluşturma girişiminde” ısrar edecekti.
Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, Pazar günü yaptığı açıklamada, “Artık gönüllü olarak daha fazla insanı kabul etmemize açıkça karşıyım. Bu benim başbakanlığım döneminde olmayacak” dedi. Kurz, bunun yerine, “Mümkün olduğunca uzun süre sınır dışı etmeliyiz,” diyordu.
Britanya, “Afgan Yer Değiştirme ve Yardım Politikası” planının bir parçası olarak, bu yıl sadece 5.000 Afgan’ı kabul edecek ve onlar da Birleşik Krallık kuvvetleri veya yetkilileriyle işbirliği yapanlardan seçilecek. Bu insanlar “Britanya’nın Afganistan’daki çabalarını destekleyen Afganlar, örneğin tercümanlar ve diğer personel”den oluşuyor. Öncelikliler arasında “Afgan hükümet yetkilileri” yer alıyor. Önümüzdeki birkaç yıl içinde sadece 20.000 kişinin daha ülkeye girmesine izin verilecek.
ABD, Afganistan’ın 38 milyonluk nüfustan sadece 10.000 kişiyi almaya söz verdi. Avustralya, mevcut bir program kapsamında zaten taahhüt etmiş olduğu rakam olan 3.000 kişiyi kabul edecek.
Artık yasak olan 2015 politikası, 2016 yılında Almanya tarafından hızla terk edilmişti. AB adına Merkel, o yıl Yunanistan’ın sahte sol Syriza hükümeti ve Türkiye ile Avrupa’nın güney sınırını sığınmacılara kapatmak için bir anlaşma imzaladı. Sığınma hakkını fiilen ortadan kaldıran ve uluslararası hukukun açık bir ihlali olan bu kirli anlaşmaya göre AB, Türkiye’nin otoriter rejimine on binlerce göçmeni kabul etmesi için milyarlarca avro ödüyor. Yunanistan, Ege Denizi üzerinden AB kıyılarına ulaşan sığınmacıların toplu halde Türkiye’ye sınır dışı edilmesini çabuklaştırıyor.
Yunanistan Göç Bakanı Notis Mitaraçi, Taliban’ın iktidara gelmesiyle birlikte, “Ülkemiz yasa dışı Afgan göçmenler için Avrupa’ya açılan bir kapı olmayacak,” dedi.
AB güçlerinin kendi savaşlarının kurbanı olan sığınmacılara verdiği sert tepkiyi örnekleyen Yunanistan, geçtiğimiz Cuma günü Türkiye ile olan kuzey sınırını 40 kilometrelik devasa bir çelik çit ve yeni elektronik izleme sistemi ile kapatma işlemini tamamladığını duyurdu. Yapımı ilk olarak 2012’de başlatılan ve iktidardayken (2015-2019) Syriza tarafından sürdürülen duvarı tamamlama çalışmaları, Afganistan’daki olaylar nedeniyle hızlandırıldı. Geçen Cuma, Yunanistan’ın Yeni Demokrasi hükümetinin Sivil Savunma Bakanı Mihalis Hrisohoidis, sınır duvarını incelemek için savunma bakanı ve silahlı kuvvetler komutanıyla birlikte Meriç bölgesini ziyaret etti. Kabil’in düşmesi “göçmen akışları için olanaklar” yarattı diyen Hrisohoidis, “Pasif olarak olası etki için bekleyemeyiz... Sınırlarımız güvenli ve dokunulmaz kalacak,” diyordu.
Her bir karayolu, çitler ve dikenli tellerle ve her deniz geçişi devriye gemileri tarafından sistematik olarak sığınmacılara kapatılıyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Avrupa’nın “mülteci ambarı” değil, dedi. Van Valisi Mehmet Emin Bilmez ise şunları söylüyordu: “Sınırlarımızın geçilmez olduğunu tüm dünyaya göstermek istiyoruz… En büyük umuduz, Afganistan’dan herhangi bir göç dalgası olmaması.”
Pazartesi günü Ankara, İran ile olan üç metre yüksekliğindeki mevcut sınır duvarına yıl sonuna kadar 64 km daha ekleyeceğini duyurdu. 2017’de yapımına başlanan duvar, İran’da haftalarca süren yolculuğu yürüyerek yapan herhangi bir sığınmacının Türkiye'ye girişini engelleyecek. Reuters, 560 km’lik sınırın geri kalanının “hendekler, tel ve aralıksız güvenlik devriyeleri” ile pekiştirileceğini bildirdi.
Britanya İçişleri Bakanı Priti Patel, Yunanistan’da uygulanan vahşi sistemi büyük ölçüde model alarak, gezegendeki en kısıtlayıcı göç karşıtı politikalardan birini uyguluyor. Britanya Savunma Bakanı Ben Wallace, Pazar günü bir gazete köşesinde, Johnson hükümetinin “Kaçmayı başaran sığınmacılar için Afganistan’a komşu ülkelerde bir dizi ‘işlem merkezi’” kuracağını yazdı. “Eğer Birleşik Krallık’a gelme hakkı elde edebilirlerse, uçakla Britanya’ya gönderilecekler.”
Pazar günü Türkiye, kendi topraklarında bu tür bir merkeze izin vereceği iddialarını yalanladı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Bugüne kadar hiçbir ülkeden tarafımıza iletilmiş bu yönde resmi bir talep bulunmamaktadır. Bu yönde bir talep iletilse dahi, bunu kabul etmemiz mümkün değildir.”
25 Ağustos 2021