Bu ay, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) Temmuz 1921’de Şanghay’daki bir kız okulunda kuruluş kongresini düzenlemesinin 100. yıldönümü kutlanıyor. 1917 Rus Devrimi’nden esinlenen bu olay, Çin halkının sınıf baskısına ve emperyalist egemenliğe karşı uzun süreli mücadelesinde kritik bir dönüm noktasına işaret eden, dünya tarihsel önemde bir olaydı.
100 yıl önce ÇKP’nin kuruluşuna rehberlik eden devrimci anlayışlar, partinin ve bilhassa Devlet Başkanı Şi Cinping’in kamuoyundaki konumunu güçlendirmek üzere tasarlanmış resmi yüzüncü yıl kutlamalarını karakterize eden ikiyüzlülük ve tahrifatla tam bir çelişki içindedir.
Çin televizyonu partinin tarihini anlatan dramalarla dolup taşıyor. Ülke genelinde şehir ve kasabaların mahallelerinde seminerler düzenleniyor. Parti şubeleri, çalışma birimleri ve yerel kulüpler, Mao Zedong’un doğum yeri de dahil olmak üzere ÇKP’nin tarihi ile ilgili yerleri ziyaret etmeye davet edilerek “Kızıl turizm” teşvik ediliyor. Sinemaların haftada iki kez ÇKP’yi yücelten filmleri göstermesi gerekiyor ve tiyatrolar sözde devrimci operalar sahneliyor. “Partiyi Sonsuza Kadar Takip Et” ve “Çin Halkının Yürüyüşünü Hiçbir Güç Durduramaz” gibi seksen yeni slogan her yere yapıştırılmış durumda.
Ve liste, Çin milliyetçiliği yaparak ve ÇKP’nin 19. ve 20. yüzyıllarda Çin’in emperyalist güçlere olan aşağılayıcı tabiiyetine son vermede ve Çin ulusunu inşa etmedeki rolünü yücelterek devam ediyor. Okul çocuklarından, Şi’nin Çin’i uluslararası arenada büyük bir güce dönüştürme yönündeki “Çin Rüyası” üzerine denemeler yazmaları isteniyor. Yetişkin eğitimi sınıflarında, Maocu ideolojiyi ve “Yeni Bir Çağ İçin Çin Karakteristiğine Sahip Sosyalizm Üzerine Şi Cinping Düşüncesi”ni öven makaleler hazırlanıyor.
Bu milliyetçi fantezilerin ardında, ÇKP aygıtında, yüzüncü yılın, resmi parti tarihini oluşturan yalanlar ayininin eleştirel bir şekilde sorgulanmasına yol açacağı konusunda belirgin bir tedirginlik yatıyor. 9 Nisan’da, Çin internet polis teşkilatının bir şubesi olan Yasadışı ve Sağlıksız Bilgi Raporlama Merkezi, “tarihsel nihilizm”le mücadele etmek için yeni bir tesis kurduğunu duyurarak zaten yaygın olan sansürüne yeni bir araç ekledi. Yurttaşlar, ÇKP’nin tarihini çarpıttığı, parti liderliğine veya ideolojisine saldırdığı ya da “kahraman şehitlere iftira attığı” iddia edilen çevrimiçi gönderileri bildirmeye teşvik ediliyor.
Özellikle nüfusun açıkça en zengin katmanlarının çıkarlarını temsil eden yozlaşmış ÇKP bürokrasisine karşı yaygın bir tiksinmenin olduğu koşullar altında, endişe sebepsiz değil. Tüm resmi kutlama, partinin kuruluş ilkelerine sadık kaldığı şeklindeki apaçık yalan üzerine inşa edilmiştir. Gerçekte, ÇKP, kuruluşunun dayandığı sosyalist enternasyonalizm programından uzun zaman önce vazgeçmiştir.
Çin Komünist Partisi’nin kuruluş kongresi, 23 Temmuz 1921’de (ÇKP’nin asla düzeltmediği bir yanlış tarih olan 1 Temmuz’da değil), Şanghay’ın Fransız İmtiyaz Bölgesi’ndeki Bowen Kız Lisesi’nin yatakhanesinde açıldı ve daha sonra özel bir evde devam etti. Kongre’de Şanghay, Pekin, Vuhan, Çangşa ve Jinan’dan ikişer delegenin yanı sıra Üçüncü Enternasyonal’in (Komintern) iki temsilcisi -Maring olarak bilinen Henk Sneevliet ve Çin’de Nikolsky olarak bilinen Vladimir Neiman- vardı. Ayrıca kongreye katılamayan ama ÇKP’nin kurucu genel başkanı seçilen Çen Duksiu’nun özel temsilcisi de hazır bulundu.
Mevcut ÇKP propagandası kongreyi bir Çin meselesi olarak sunarken, diğer ülkelerde olduğu gibi Çin’de de Komünist Parti’nin kurulması, Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi’nin ve Vladimir Lenin ile Lev Troçki önderliğindeki Komünist Parti tarafından ilk işçi devletinin kurulmasının muazzam uluslararası etkisini yansıtıyordu. Üçüncü Enternasyonal’in 1919 Mart’ındaki kuruluş kongresinin manifestosu, sömürge ülkelerdeki kitlelere doğrudan bir çağrıda bulunmuştu: “Afrika ve Asya’nın sömürge köleleri: proletarya diktatörlüğünün saati aynı zamanda sizin kurtuluşunuzun saati olacaktır.”
Çin’deki yarı sömürge baskısına karşı mücadele etmenin bir yolunu arayan aydınlar ve gençler, bu mesajı son derece çekici buldular. 1911 Çin devrimi, burjuva milliyetçisi Kuomintang’ı (KMT) kuran Sun Yat-sen’i bir “Çin Cumhuriyeti”nin geçici başkanı yaptı ancak ülkeyi birleştirmeyi veya emperyalist egemenliği sona erdirmeyi başaramadı. Dahası, I. Dünya Savaşı’nın ardından, 1919’daki Versay Barış Konferansı’nda muzaffer büyük güçler, Japonya’nın Almanya’dan alınan Şandong Eyaleti üzerindeki hak iddialarını onayladılar. Karar kamuoyuna duyurulduğunda, 4 Mayıs 1919’da başlayan geniş çaplı protestolara ve grevlere yol açtı. 4 Mayıs hareketi olarak bilinen hareket, anti-emperyalist duygulardan doğdu ancak Çen Duksiu ve yakın çalışma arkadaşı Li Dazhao’nun başrol oynadığı çok daha geniş bir entelektüel ve politik mayalanmaya yol açtı.
Devlete ait Şinhua haber ajansı tarafından “ÇKP’nin yüzüncü yıl dersleri” yazı dizisinde yayımlanan yakın tarihli bir makalede, partinin 1921’deki kuruluş hedefinin “Çin ulusunun büyük gençleşmesi” olduğu ilan ediliyor. Makale şöyle devam ediyor: “ÇKP, ülkeyi kurtarmak, canlandırmak, zenginleştirmek ve güçlendirmek gibi tarihi görevler üstlenir; her zaman Çin ulusunun ve Çin halkının öncüsü olacak; büyük başarılarının binlerce yıl boyunca işaretleneceği tarihi bir anıt oluşturacaktır.”
Çin milliyetçiliğinin bu şekilde yüceltilmesi, Rus Devrimi’yle ve Üçüncü Enternasyonal’in Çin’e müdahalesiyle bağlantılı olan ÇKP’nin kuruluşuna yol gösteren anlayışlara tamamen yabancıdır. 4 Mayıs hareketinden partiyi oluşturmak üzere gelen bu gençler ve aydınlar, emperyalizme karşı mücadelenin, kapitalizmi yıkmak ve sosyalizmi kurmak için verilen uluslararası mücadeleden ayrılmaz olduğu kavrayışına kazanılmıştı. Amaç; Şi’nin “rüyasının” ana unsuru olan gerici milliyetçi anlayış –“Çin ulusunun gençleşmesi”– değil, dünya sosyalist devrimiydi.
1921’deki ilk kongrenin belgeleri partinin temel ilkelerini oluşturdu: kapitalizmin işçi sınıfı tarafından yıkılması ve sınıfların ortadan kaldırılmasına yol açacak proletarya diktatörlüğünün kurulması, üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmesi ve Üçüncü Enternasyonal ile birlik.
Bugün ÇKP’ye yönelik herhangi bir nesnel inceleme, bu hedefler için mücadeleye devam ettiği iddiasını teşhir etmektedir. ÇKP; proletaryanın değil, Çin’de egemen olan bürokratik aygıtın partisidir. Kendi resmi rakamlarına göre bile, partinin sadece yüzde 7’sini işçiler oluşturmaktadır. Parti, ezici bir çoğunlukla devlet görevlileri tarafından yönetilmekte ve Çin’in en zengin milyarderlerinden bazılarını içermektedir. Devlete bağlı sendikalar, işçi sınıfını denetler ve işçilerin baskıcı koşullara karşı her türlü muhalefetini bastırır.
Özel kârın ve piyasanın hayatın her alanına hakim olduğu, devasa özel şirketleri, borsaları ve zengin multi-milyarderleriyle Çin’in, “Çin karakteristiğine sahip sosyalizm”i temsil ettiği iddiası gülünçtür. Şi’nin güçlü bir Çin ulusu “rüyasının” sosyalizm veya komünizmle hiçbir ilgisi yoktur. Bu, Çin’de 1978’den itibaren Deng Şiaoping yönetiminde kapitalizmin restorasyonu ile ortaya çıkan süper zengin oligarkların ve varlıklı seçkinlerin emellerini temsil etmektedir.
Çin hükümetinin mevcut politikasında, 1921’de ÇKP’nin kuruluşuna hayat veren enternasyonalizmden eser yok. Bugün ÇKP’nin amacı emperyalizmi devirmek değil, dünya kapitalist düzeninde önemli bir yer edinmektir. En başta devasa polis devleti aygıtını sınırlı bile olsa her türlü muhalefeti bastırmak için kullandığı Çin de dahil olmak üzere dünyanın hiçbir yerinde sosyalist devrimi savunmamakta veya desteklememektedir.
Bugün Çin’de gerçek sosyalizm uğruna mücadele etmek isteyen işçilerin, gençlerin ve aydınların karşı karşıya olduğu kritik sorun, bu mücadeleye hangi perspektifin rehberlik edeceğidir. Bu soruyu yanıtlayabilmek için, ÇKP’nin kapitalizmi yıkmak için mücadele eden devrimci bir partiden tam karşıtına nasıl ve neden dönüştüğünü kavramak gerekir.
Partinin uzun ve karmaşık tarihinde üç önemli dönüm noktası göze çarpmaktadır.
İkinci Çin Devrimi (1925–27)
Dönüm noktalarından ilki, 1925–27 Çin Devrimi ve trajik yenilgisidir. Bu devasa devrimci hareketin ezilmesinin başlıca siyasi sorumluluğu, Moskova’da Stalin önderliğinde gelişmekte olan bürokrasiye aittir. Bürokrasi, Avrupa’daki devrimlerin yenilgiye uğradığı ve işçi devletinin yalıtılmışlığının devam ettiği koşullarda, Rus Devrimi’nin temelini oluşturan sosyalist enternasyonalizmi terk etmiş ve gerici “Tek Ülkede Sosyalizm” perspektifini ileri sürmüştü.
Bunu yaparken, Stalinist aygıt, Üçüncü Enternasyonal’i dünya sosyalist devrimini ilerletmenin aracı olmaktan çıkarıp, işçi sınıfının bir ülkeden diğerine sözde sol partiler ve örgütlerle oportünist ittifaklara tabi kılındığı bir Sovyet dış politikası aracına dönüştürdü.
Bunun, genç ve deneyimsiz Çin Komünist Partisi üzerinde hemen etkisi oldu. 1923’te Komintern, ÇKP önderlerinin muhalefetine karşın partinin kendisini feshetmesi ve üyelerinin bireysel olarak burjuva KMT’ye girmesi konusunda ısrar etti ve onun “Çin’deki tek ciddi ulusal devrimci grubu” temsil ettiğini iddia etti.
Bu talimat, “liberal burjuvazi” ile uzlaşmaz bir muhalefet içinde gerçekleştirilen Rus Devrimi’nin tüm deneyimini yadsıyordu. Bu, Rusya’da Çarlık otokrasisine karşı mücadelede işçi sınıfının, sosyalizm için mücadeleyi belirsiz bir geleceğe –ikinci aşamaya– erteleyerek, yalnızca bir burjuva cumhuriyeti kurmada liberal Kadetlere yardım edebileceğini ileri süren Menşeviklerin iki aşama teorisine bir dönüştü.
1923’ün başlarında Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Politbüro’sunda konu tartışıldığında, Lev Troçki KMT’ye girişe karşı çıkan ve karşı oy kullanan tek üyeydi. Lenin, ilki Mayıs 1922’de olmak üzere geçirdiği bir dizi felçle etkisiz hale gelmişti. 1920’de yazdığı “Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu Üzerine Tezler”inde Lenin, proletaryanın, anti-emperyalist hareketleri desteklerken, ulusal burjuvazinin tüm hiziplerinden siyasi bağımsızlığını korumak zorunda olduğu konusunda ısrar etmişti.
Troçki, Rus Devrimi’ne yol gösteren Sürekli Devrim Teorisi’nde, ulusal burjuvazinin demokratik görevleri yerine getirmekten yapısal olarak aciz olduğunu göstermişti. Bu yüzden bu görevler, sosyalizm uğruna mücadelenin parçası olarak ancak proletarya tarafından gerçekleştirilebilirdi. Troçki, daha sonra 1923’te, Stalinist bürokrasinin sosyalist enternasyonalizm ilkelerini bırakmasına karşı bu ilkeleri savunmak üzere Sol Muhalefet’i kurdu.
ÇKP’nin ve dolayısıyla Çin işçi sınıfının KMT’ye tabi kılınması, 30 Mayıs 1925’te İngiliz belediye polisi tarafından protestocuların vurulmasıyla tetiklenerek patlak veren kitlesel devrimci grev ve protesto hareketi için yıkıcı sonuçlar doğuracaktı. Artık Çan Kay-şek tarafından yönetilen KMT içindeki ÇKP üyelerinin siyasi faaliyetlerine giderek daha sıkı kısıtlamaların dayatılmasına rağmen, Stalin KMT’den herhangi bir kopuşa karşı çıktı ve bu burjuva partisini parlak “devrimci” renklere boyamaya devam etti.
1927’de Troçki, Stalin’in emperyalizme karşı mücadelenin Çin burjuvazisini devrimci bir rol oynamaya zorlayacağı iddiasının yanlışlığını şöyle ortaya koyuyordu:
Emperyalizme karşı devrimci mücadele sınıfların politik farklılaşmasını zayıflatmaz, bilâkis güçlendirir… Gerçekten de işçileri ve köylüleri emperyalizme karşı harekete geçirmek, ancak onların temel ve en esaslı yaşamsal çıkarlarının ülkenin kurtuluşu hedefiyle bağlantısını kurmakla mümkündür. … Ancak sömürülen ve ezilen emekçi kitlelerini ayağa kaldıran her şey, kaçınılmaz olarak ulusal burjuvaziyi emperyalistlerle açık bir blok kurmaya itmektedir. Burjuvazi ile işçi ve köylü kitleleri arasındaki sınıf mücadelesi, emperyalist baskı tarafından zayıflatılmaz, bilâkis her ciddi çatışmada kanlı bir iç savaş noktasına dek keskinleştirilir. [1]
Bu uyarı trajik biçimde doğrulandı. Stalin, ÇKP’yi KMT’ye tabi kılarak devrimin mezar kazıcısı oldu. Nisan 1927’de Şanghay’da binlerce işçinin ve ÇKP üyesinin Çan Kay-şek ve orduları tarafından katledilmesini ve ardından Mayıs 1927’de işçi ve köylülerin sözde sol Kuomintang tarafından boğazlanmasını kolaylaştırdı. Stalin daha sonra ani bir dönüş yaptı ve geri çekilen devrimci dalganın ortasında, hırpalanmış Çin Komünist Partisi’ni bir dizi feci maceraya sürükledi.
20. yüzyılın tarihi üzerinde çok geniş kapsamlı bir etkiye sahip olacak olan bu feci yenilgiler, fiilen ÇKP’nin Çin işçi sınıfının kitle partisi olarak sonuna işaret ediyordu.
Stalin, bu trajik deneyimden gerekli siyasi dersleri çıkarmak bir yana, politikalarının doğru olduğu konusunda ısrar etti ve ÇKP önderi Çen Duksiu’yu yenilgilerin günah keçisi yaptı. İkinci Çin Devrimi tarafından ortaya atılan sorulara yanıt arayan Çen ve diğer önde gelen ÇKP önderleri, Troçki’nin yazdıklarına ikna oldular ve Çin Sol Muhalefeti’ni kurdular. Ardından 1938’de Troçki tarafından Stalinizmin Çin’deki ve uluslararası düzeydeki korkunç ihanetlerine karşı kurulan Dördüncü Enternasyonal’in bir şubesini oluşturdular.
ÇKP’de kalanlar ise, Menşevik iki aşamalı teori de dahil olmak üzere Stalin’i ve suçlarını sonuna kadar savundular ve kırlara çekildiler. Sonunda 1935’te ÇKP’nin tartışmasız liderliğini üstlenecek olan Mao Zedong, 1920’lerin yenilgilerinden, Çin devrimindeki başlıca gücün proletarya değil köylülük olduğu biçimindeki anti-Marksist sonucu çıkardı.
1949 Üçüncü Çin Devrimi
Bunun, ÇKP tarihindeki ikinci büyük dönüm noktası olan 1949 Üçüncü Çin Devrimi için geniş kapsamlı sonuçları olacaktı.
Troçki, Çin’deki köylülüğün mücadelelerinin muazzam devrimci-demokratik öneminin ve işçi sınıfının köylü kitlelerinin desteğini kazanmasının gerekliliğinin son derece farkında olmakla beraber, devrimci sosyalist mücadelenin toplumsal temeli olarak proletaryanın yerine köylülüğü geçirme girişiminin olası sonuçları konusunda keskin biçimde öngörülü bir uyarıda bulundu.
1932’de Sol Muhalefet’in Çinli destekçilerine yazdığı bir mektupta Troçki şunları belirtiyordu:
Köylü hareketi, büyük toprak sahiplerine, militaristlere, feodallere ve tefecilere karşı yöneldiği ölçüde muazzam bir devrimci faktördür. Fakat köylü hareketinin kendisi çok güçlü mülkiyetçi ve gerici eğilimlere sahiptir. Bu hareket belli bir aşamada işçilere düşman hale gelebilir ve bu düşmanlığı silahlanmış olarak sürdürebilir. Köylülüğün ikili doğasını unutan Marksist değildir. İleri işçilere, “Komünist” etiketler ve bayraklar arasından gerçek toplumsal süreci ayırt etmek öğretilmelidir. [2]
Troçki, Mao önderliğindeki köylü ordularının, köylülüğü işçilere ve Çinli Troçkistler tarafından temsil edilen Marksist öncülerine karşı kışkırtarak proletaryanın açık bir düşmanına dönüştürülebileceği konusunda uyarıda bulundu.
KMT’nin yenilgisi, ÇKP’nin iktidarı ele geçirmesi ve Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan etmesi, dünyanın en kalabalık ülkesinde çok önemli bir devrimci ayaklanmanın sonucuydu. Bu, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya çapında patlak veren devrimci hareketlerin ve sömürgecilik karşıtı mücadelelerin bir parçasıydı ve emekçilerin iki dünya savaşına ve Büyük Bunalım’a yol açan kapitalist sisteme son verme kararlılığını yansıtıyordu.
ÇKP’nin siyasi egemenliğinin bir sonucu olarak, Çin Devrimi, yeterince anlaşılmayan çelişkili bir olaydı. Stalin tarafından dikte edilen ve özellikle Avrupa’daki savaş sonrası devrimci hareketlerin yenilgileriyle sonuçlanan çizgiyi takip eden Mao ve ÇKP, 1937’de Japonların Çin’i istila etmesine karşı KMT ile oluşturduğu oportünist ittifakını sürdürdü ve bir koalisyon hükümeti kurmaya çalıştılar. Ancak Çan Kay-şek ve KMT ÇKP’ye karşı askeri harekât başlatınca, Mao nihayet Ekim 1947’de KMT’nin devrilmesi ve bir “Yeni Çin” inşa edilmesi çağrısı yaptı.
KMT rejiminin takip eden iki yıldaki hızlı çöküşü, işçi sınıfının grev dalgası da dahil olmak üzere yaygın bir muhalefet yaratan KMT’nin iç çürümesine ve Çin kapitalizminin iflasına tanıklık ediyordu. Ancak ÇKP, işçi sınıfına hiçbir yönelim göstermedi ve işçilerin, Mao’nun köylü ordularının şehirlere girmesini pasif bir şekilde beklemesi konusunda ısrar etti. Menşevik-Stalinist iki aşamalı teoriyi izleyen Mao’nun “Yeni Çin” perspektifi, ÇKP’nin kapitalist mülkiyet ilişkilerini ve büyük kısmı KMT ile beraber Çin’den Tayvan’a kaçan Çin kapitalist sınıfının kalıntılarıyla ittifakları sürdüreceği bir burjuva cumhuriyetinden yanaydı.
Mao'nun programı devrimin deformasyonuna (bozulmasına) yol açtı. Kapitalist mülkiyet ilişkilerini sürdürmek, işçilerin taleplerinin ve mücadelelerinin bürokratik olarak bastırılması anlamına geliyordu. Köylü ordularının önderliğinden doğan ve onlara dayanan Stalinist devlet aygıtı, işçi sınıfına derinden düşmandı. İşçiler ÇKP’ye, işçi sınıfına siyasi bir ses sağlamak için değil, işçi sınıfı üzerindeki kontrolü sıkılaştırmak için alındı.
Mao, devrimin sözde “demokratik” aşamasının uzun yıllar süreceğini iddia etmişti. Ancak bir yıldan kısa bir süre içinde ÇKP, 1950’de Kore Savaşı'nı başlatan ABD emperyalizminin askeri saldırı tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Savaş ilerler ve Çin müdahale etmek zorunda kalırken, ÇKP, Kore’deki ABD önderliğindeki orduları potansiyel kurtarıcıları olarak gören kapitalist sınıfın katmanlarından gelen iç sabotajlarla karşı karşıya kaldı. Olası bir ABD işgali ile karşı karşıya kalan Maocu rejim, hızla özel mülkiyette gedikler açmaya ve bürokratik Sovyet tarzı ekonomik planlama kurmaya mecbur kaldı.
Aynı zamanda, bir işçi sınıfı hareketinden korkan Maocu rejim, 22 Aralık 1952 ve 8 Ocak 1953’te ülke çapındaki polis baskınlarında yüzlerce üyeyi, ailelerini ve destekçilerini tutuklayarak Çinli Troçkistleri çökertmeye girişti. En önde gelen Troçkistlerin çoğu, onlarca yıl boyunca bir suçlama olmadan hapiste kaldı.
1955 tarihli bir kararda, Sosyalist İşçi Partili [2] Amerikan Troçkistler, Çin’i bir deforme işçi devleti olarak nitelendirdiler. Bürokratik ekonomik planlama ile birlikte sanayinin ve bankaların ulusallaştırılması bir işçi devletinin temellerini atmıştı ancak doğumundan itibaren Stalinizm tarafından deforme edilmişti. Dördüncü Enternasyonal, Çin’de kurulan ulusallaştırılmış mülkiyet ilişkilerini kayıtsız şartsız savundu. Bununla birlikte, Maocu rejimin bürokratik olarak deforme olmuş kökenlerini onun baskın özelliği olarak kabul etti ve rejimin siyasi devrim yoluyla alaşağı edilmesinin uluslararası sosyalizm mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak Çin’de sosyalizmin inşası için tek yol olduğunu öne sürdü.
1949 Çin Devrimi, haklı olarak Çinli işçiler ve gençler tarafından muazzam bir ilerleme olarak görülüyor. Doğrudan emperyalist tahakküm ve sömürüye son verdi; işçi ve köylülerin devrimci hareketinin toplumsal özlemlerine yanıt olarak ÇKP, çok eşlilik, çocuk nişanlama, kız çocuklarına demir ayakkabılar giydirilmesi ve cariyelik dahil olmak üzere Çin toplumunda sosyal ve kültürel olarak geri olan şeylerin çoğunu ortadan kaldırmak zorunda kaldı. Okuma yazma bilmezlik büyük ölçüde ortadan kaldırıldı ve yaşam beklentisi önemli ölçüde arttı.
Bununla birlikte, ÇKP’nin Stalinist “Tek Ülkede Sosyalizm” perspektifi, çok kısa bir süre içinde ekonomik bir çıkmaza ve Çin’in 1961-63 Çin-Sovyet bölünmesinden sonra uluslararası alanda yalnızlaşmasına yol açtı. Maocu önderlik, ulusal otarşi çerçevesinde Çin'in sorunlarına ve kalkınmasına bir çözüm bulmaktan acizdi.
Sonuç, ÇKP ikilemlerinden bir çıkış yolu bulmak için çırpındıkça, bir dizi acı ve yıkıcı iç hizip tartışması oldu.Bu, partinin ulusalcı bakış açısına ve Mao’nun öznel ve pragmatik manevralar yoluyla Çin’in kalkınmasının sorunlarını aşma girişimlerine bağlı olarak birbiri ardına felakete yol açtı.
Bunlar, Mao’nun kitlesel kıtlığa neden olan yıkıcı “Büyük Atılım”ı ve ne büyük ne proleter ne de devrimci olan Büyük Proleter Kültür Devrimi’ni kapsıyordu. Mao’nun öğrencileri, lümpen proletarya unsurlarını ve köylüleri, rakipleriyle hesaplaşmanın bir aracı olarak Kızıl Muhafızlar biçiminde seferber etme girişimi, tam bir felaket getirdi ve greve giden işçileri bastırmak için ordunun kullanılmasıyla sonuçlandı.
Sürecek
[1] Lev Troçki, “Çin Devrimi ve Yoldaş Stalin’in Tezleri”, Çin Üzerineiçinde (İstanbul: Tarih Bilinci, 2000), s. 69 (düzeltilmiş çeviri).
[2] Age. s. 470
[3] Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Sosyalist İşçi Partisi (SWP), 1953’te Michel Pablo ve Ernest Mandel liderliğindeki oportünist eğilime karşı Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni kurma mücadelesine öncülük etti. Bu oportünist eğilim, Troçki’nin Stalinizmi karşıdevrimci bir eğilim olarak nitelendirmesini reddederek, Moskova ve Pekin’deki Stalinist bürokrasilere devrimci bir yönelim tasarlamaları için baskı yapılabileceğini iddia etti. 1963’te SWP, oportünizme karşı mücadeleyi terk etti, DEUK’tan koptu ve 1953’te ortaya çıkan siyasi farklılıklar hakkında herhangi bir tartışma yapmadan, ilkesiz bir temelde Pablocularla birleşti.