Britanya Başbakanı Boris Johnson, geçtiğimiz hafta, Muhafazakâr milletvekilleriyle yaptığı bir Zoom toplantısında şunları söylüyordu: “Aşı başarımızın sebebi kapitalizm, açgözlülük, dostlarım… Bunun sebebi hissedarlarına iyi kazanç sağlamak isteyen dev şirketlerdi. Buna büyük ilaç şirketleri yön verdi.”
Johnson’ın bu tiksindirici yorumları, egemen seçkinlerin pandemiye yanıtını özetliyor: Büyük ilaç şirketlerinin tekel kârlarını koruyan emperyalist hükümetlerin yardım ve yataklığıyla, büyük çapta vurgunculuk için bir fırsat.
Gerçek şu ki, ilaç şirketleri başlangıçta aşı geliştirme ile ilgilenmiyorlardı. Hukuki savunma grubu Public Citizen’dan Zain Rizvi’nin Financial Times’a söylediğine göre, “devasa” aşı kıtlığı, koronavirüs pandemisi başladığında büyük ilaç şirketlerinin harekete geçmemiş olmasına doğrudan atfedilebilir. Bir pandemi olasılığı uzun zamandır tartışılıyor olmasına rağmen, ilaç şirketleri, kanser ve nadir hastalıkları tedavi etmek için hasılat rekorları kıran ilaçlar lehine aşı araştırma ve geliştirmesi çalışmalarını yıllar önce kısmışlardı.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) geçtiğimiz yıl 11 Mart’ta COVID-19 salgınını bir pandemi ilan etmesinden sonra bile, aşı piyasasına hakim olan en büyük üç şirket, GSK, Sanofi ve Merck, sürece katılma konusunda isteksizdi. Onlar, bir aşı hazır olmadan önce pandeminin seyrini tamamlayacağını hesapladılar ve halk sağlığı ihtiyaçlarının kârdan sonra ikinci sırada geldiğini bir kez daha gösterdiler.
BBC’nin Aralık ayında belirttiği gibi, “Başlangıçta firmalar aşı projelerini finanse etmek için acele etmediler. Geçmişte özellikle ani gelişen bir sağlık acil durumu altında aşı geliştirmek çok kârlı olmamıştı.”
Ancak Avrupa Birliği (AB), Birleşik Krallık ve ABD hükümetleri ile çeşitli kurumlar, süreçteki riskin çoğunu üstlenerek, “3. Faz” denemelerini yapmanın ana maliyeti de dahil olmak üzere finansman teklif ettikten sonra, sektör aşı geliştirme üzerine çalışmaya başladı ve hızlı bir ilerleme sağladı.
Bununla beraber ciddi bir kâr akışı başladı.
Moderna hariç altı büyük ilaç şirketi önceki yıl 266 milyar dolar gelir ve 46 milyar dolar kâr elde etmiş olmasına rağmen, sadece ABD, Son Hız Operasyonu aracılığıyla sürece 14 milyar dolar akıttı. Oysa büyük ilaç şirketlerinin bu yüzde 18’lik kâr marjı, kendi çalışmalarını kolayca finanse edebilirdi.
GSK, Sanofi ve Merck, aşı üretimini desteklemek için ABD hükümetinden 2 milyar dolardan fazla para alırken, Merck hayal kırıklığına uğratan ilk test sonuçlarından sonra çekildi. GSK ve Sanofi bir aşı üzerinde birlikte çalışıyor. Halkın Aşı İttifakı’na göre, 2021’de dünya nüfusunun yalnızca yüzde 1,5’i için COVID-19 aşıları üretmeyi planlıyor ve büyük ölçüde karışmadan kenarda duruyorlar.
Büyük aşı üreticilerinden yalnızca Pfizer, aşırı düşük sıcaklıklarda saklama gerektiren yeni mRNA teknolojisi kullanılarak Alman BioNTech şirketi ile ortaklaşa geliştirilen başarılı bir aşıya sahip. Sahaya yeni giren diğer büyük üreticiler ise, yine RNA teknolojisini kullanan ABD merkezli biyoteknoloji şirketleri Moderna ve aşısı normal bir buzdolabında saklanabilen Novavax.
En pahalı aşıyı üreten Moderna, ABD hükümetinden 2,5 milyar dolar aldı. Kampanya grubu Public Citizen, bunun şu anlama geldiğini savunuyor: “Moderna’nın COVID-19 aşı geliştirme harcamalarının tamamını vergi mükellefleri ödüyor.” ABD hükümetinin 500 milyon doza kadar satın alması veya ayırtmasıyla, Moderna’nın 8 milyar dolarlık bir kâr elde etmesi muhtemel.
BioNTech/Pfizer aşısı özel olarak finanse edilirken, şirket, üretim maliyetlerine yardımcı olması için Avrupa Kalkınma Bankası’ndan 100 milyon avro kredi ve Alman hükümetinden 365 milyon avro hibe aldı.
Kamu kaynakları, yalnızca aşıların geliştirilmesini değil, aynı zamanda, üniversiteler ve kamu laboratuvarları aracılığıyla, aşıların temelini oluşturan bilimin çoğunu finanse etmiştir. Şanghay Halk Sağlığı Klinik Merkezi’nden Profesör Zhang Yongzhen tarafından yapılan ve daha önce bilinmeyen binlerce virüsün gen diziliminin çıkarıldığı ilk araştırmadan tüm aşı geliştirme ekipleri çok önemli bir şekilde faydalandılar. Bu Klinik Merkezi, COVID-19 hastalığına neden olan virüsün ilk gen dizilimini, Vuhan’da ilk COVID ölümünün kaydedildiği gün açık kaynaklı virological.org sitesinde ücretsiz olarak kullanıma sundu. Oxford Üniversitesi, Moderna ve BioNTech’in aşılarını çabucak tasarlamasına olanak veren şey, COVID’in genetik kodunun yayınlanmasıydı.
Şirketler, aşıları daha yasal onay bile almadan önce, hükümetlerin kendi nüfuslarıdan çok daha fazla sayıda verdiği büyük ön siparişlerden büyük kâr elde ettiler. ABD hükümeti, Son Hız Operasyonu üzerinden BioNTech/Pfizer’e 1,95 milyar dolar, Moderna’ya ise 1,53 milyar dolar ön ödeme yaptı. Bu ödemeler, gerçekte faizsiz kredi niteliğindeydi.
Fakat büyük ilaç şirketleri için bu kadarı yeterli değildi. Tekel kârlarını garanti altına almak için yoğun bir lobi faaliyeti yürüttüler. Hindistan’ın ve Güney Afrika’nın, aşıların patentinden vazgeçilmesi ve gelişmekte olan ülkelerin jenerik versiyonları üretmesine ya da ithal etmesine izin verilmesi çağrısının Dünya Ticaret Örgütü tarafından reddedilmesini istediler. Pfizer’in patronu Albert Bourla şöyle diyordu: “Şu noktada, bunun saçma ve … aynı zamanda tehlikeli olduğunu düşünüyorum.”
ABD, AB ve Birleşik Krallık, bu talebe uydu. Benzer şekilde, şirketler, sözleşmelerinin gizli kalmasını sağlarken, aşı ile ilgili sorun çıkması durumunda kendilerini koruyan hükümetlerden yasal tazminat talep etmiş ve almışlardır.
Tüm bunlar, ilaç şirketleri için muazzam kârlar anlamına geliyor. Financial Times’a göre, hem zengin hem de yoksul ülkelerle sıkı pazarlık yapan BioNTech/Pfizer’in bir dozu yaklaşık 19 dolardan olmak üzere 15 milyar dolarlık satıştan 4 milyar dolar kâr etmesi bekleniyor. Bu, yaklaşık yüzde 30’luk bir kâr oranı demek. Moderna’nın 2021’de en az 700 milyon ön siparişli aşı ile dozu 25 ila 37 dolardan olmak üzere 18,4 milyar dolarlık satıştan 8 milyar dolar kâr etmesi bekleniyor. Şirket, üretim maliyetlerinin satış gelirlerinin sadece yüzde 20’sini oluşturduğunu söylüyor. Bundan yararlananlar, şirketlerin hisselerini elinde tutan dev yatırım fonlarıdır.
Aşıların temelini oluşturan bilim, diğer hastalıkların tedavisi ve bunlardan kâr elde etmek için de kullanılabilecekken, şirketler, aşılarının onlara isim yapmasını sağladığından, kârların yanı sıra büyük bir ücretsiz reklam kampanyası düzenlemiş oldular. Dahası, Morgan Stanley ve Credit Suisse’in rakamlarına göre, gelişmiş ülkeler grip için yaptıkları gibi, yeni, daha dirençli varyantlarla başa çıkmak için yıllık takviye aşıları sunmaya karar verirlerse, ilaç şirketleri ayrıca yılda 10 milyar dolar, belki de daha fazla ek kazanç sağlayacaklar.
Bu genel eğilimin dışında olan tek şirket, AstraZeneca’dır. Şirket, Oxford Üniversitesi ile fiyatlarını kısıtlayan bir anlaşma yaptıktan sonra, aşısını doz başına 2 ila 4 dolara satıyor. Kendine ait bir aşı geliştirmeyen AstraZeneca, üniversitenin Jenner Enstitüsü tarafından geliştirilen aşının haklarını satın alarak üniversiteye 90 milyon dolar ve gelecekteki telif ücretlerinden yüzde 6 pay ödedi. Yönetiminde aşı geliştirme ekibinin başındaki Profesör Sarah Gilbert ile Profesör Adrian Hill’in de yer aldığı üniversitenin yeni kurulan şirketi, üniversitenin yüzde 24 hissesini alacak.
Bilim insanları, başlangıçta aşılarının özel olmayan, telifsiz şekilde üretilmesini istemişlerdi. Jenner Enstitüsü Müdürü Adrian Hill, basına şunları söylemişti: “Şahsen, bir pandemi zamanında özel lisansların olması gerektiğine inanmıyorum.” Hill, çocuk felci aşısını geliştiren ve aşıyı patentlemeyi reddeden Dr. Jonas Salk’ın sözlerini hatırlatıyordu. “Bu patent kime ait” diye sorulan Salk, şu meşhur cevabı vermişti: “İnsanlığa ait. Patenti yok. Güneşi patentleyebilir misiniz?”
Sonuçta, devasa bir küresel dağıtımın örgütlenmesi gerektiğini belirten Oxford Üniversitesi, aşıyı kâr amacı gütmeden satmayı kabul eden AstraZeneca ile özel kullanım anlaşması yaptı ve şu iddiada bulundu: “Aşıyı, dünya çapında geniş ve adil erişimi desteklemek için pandemi döneminde kâr etmeksizin mümkün olduğu kadar çok ülkeye ulaştırmaya kesinlikle kararlıyız.”
Kısa süreliğine kârlardan vazgeçilmesi, iyi bir halkla ilişkiler çalışması olarak görünüyor ve her halükarda, kamuya açıklanmayan anlaşmanın şartlarına ters düşüyordu. Financial Times’a göre sözleşme, şirketin aşı üretim maliyetinin yüzde 20 üzerinde kazanmasına olanak tanıyor ve pandeminin sona erdiği varsayılan zaman, yani Temmuz ayından sonraki herhangi bir zamanda fiyatı yükseltebiliyor. Bu koşullar Birleşik Krallık ve AB için geçerli gibi görünürken, şirket, aşıyı Bangladeş, Güney Afrika ve Uganda gibi daha yoksul ülkelere daha yüksek fiyatlarla satıyor.
Yine de AstraZeneca aşısı piyasadaki en ucuz aşıyken, ABD şirketi Johnson & Johnson, aşısını pandemi sırasında “maliyet fiyatına” satmasına rağmen daha pahalıdır. Bu nedenle AstraZeneca aşısının diğer tüm aşı üreticilerinden çok daha fazla aşı sözleşmesi var. AstraZeneca aşısı, özellikle düşük sıcaklıklarda saklama gerektirmediği için, dünyanın en yoksul ülkeleri ve WHO’nun Covax planı için tercih edilen aşı haline geldi.
AB tarafından anlaşma yapılan fiyat listesine göre, AstraZeneca’nın 2-4 dolarlık fiyatları, Sanofi/GSK aşısının 9,19 dolar, Pfizer/BioNTech’in 14,59 dolar ve Moderna’nın 18 dolarlık fiyatlarının çok altındadır. ABD de dahil olmak üzere diğer ülkeler ise çok daha yüksek fiyatlar ödüyor. Haberlere göre Pfizer aşısı kişi başına 39 dolara mal oluyor. AstraZeneca’nın beklenen kârı bilinmemekle birlikte, 2021’de yüzde 20’lik bir kâr oranıyla 6,4 milyar dolarlık satış yapması, 1,3 milyar dolar kâr anlamına geliyor.
AstraZeneca’nın piyasada fiyat kırması, kuşkusuz, rakiplerinin gazabına yol açarak Fransa, Almanya ve ABD’de kargaşaya neden oldu. AB, aşının ihracını yasaklama tehdidinde bulundu. Bu, rakip şirketlerin, büyük emperyalist ülkelerin, onların rakibi veya vekili olan devletlerin çatışan çıkarları tarafından körüklenen aşı savaşlarının bir başka örneğiydi.
Sınırsız kâr dürtüsü, aşıları dünya nüfusunun çoğunun erişemeyeceği bir yere koymuş durumda. Bu durum, daha öldürücü mutantlar çoğalırken küresel ölüm oranlarını büyük ölçüde arttırmaya hizmet edecek.
Tüm büyük kapitalist güçlerin ve ilaç endüstrisinin küresel COVID-19 pandemisine verdiği feci yanıt, insan sağlığını ve diğer tüm temel ihtiyaçlarını özel kâra tabi kılan kapitalist sistemi ortadan kaldırmanın gerekliliğini doğrulamaktadır. Uluslararası işçi sınıfı, ilaç devlerini ve her büyük sanayi sektörünü kamulaştırmak için müdahale etmeli, bu tekelleri insanlığın ihtiyaçlarına hizmet etmek üzere kamuya ait ve demokratik olarak denetlenen işletmelere dönüştürmelidir.