Amerikan dış politika uzmanları, Tunus’ta geçtiğimiz hafta yaşanan olayları, “birinci WikiLeaks devrimi” olarak tanımladılar. Bu, Amerikan emperyalizminin yırtıcılığını ve suçlarını ve onun dünya genelindeki bağımlı yönetimlerinin rüşvetçiliğini açığa vuran binlerce belgeyi ortaya döken Julian Assange’ın ve arkadaşlarının cesur çalışmasının etkisine, Washington’dan gelen gönülsüz bir övgüyü ifade etmektedir.
WikiLeaks, başkent Tunus’taki ABD büyükelçiliğinden, hepsi ABD Büyükelçisi Robert Godec tarafından imzalanmış on yazışmayı açıkladı. Onların içeriği, ABD hükümeti ve medyası tarafından sistemli olarak yayılan, WikiLeaks’in yayınladığı belgelerin önemsiz olduğu ve “yeni hiçbir şey”i açığa vurmadığı, hatta ABD diplomasisini olumlu bir şekilde sunduğu biçimindeki yalanın tersini kanıtlamaktadır: Yazışmalar, Tunus rejiminin yozlaşmasına ve ABD’nin bu ülkenin hapishanelerindeki işkenceye yönelik “onaylama ve göz yumma” tavrına ilişkin önemli ifşaatlar içermektedir.
Bu yazışmalar, Washington’ın tüm dünyada demokrasiyi ve insan haklarını destekleme rolüne girmesinin sahtekarlığını teşhir etmektedir.
Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin sağlığı, ailesinin özellikle de eşinin ailesi Trabelsiler’in yolsuzluğu ve ABD’nin Bin Ali sonrası bir Tunus’u biçimlendirme seçenekleri üzerine yorumda bulunan yazışmalardan yedisi, yönetime ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor. Bazı öne çıkan yerler arasında şunlar var:
23 Haziran 2008: Artık adı çıkan yazışma, “Tunus’taki Yolsuzluk: Seninki Benimkidir” başlığını taşıyor. O, özellikle Trabelsiler’in (devlet başkanının eşinin bilinen en az on kardeşi ve çocukları dahil) ve Bin Ali’nin yedi kardeşinin ve ilk eşinden çocuklarının işlerine ilişkin ayrıntılar veriyor. Yazışma, Tunus’taki neredeyse her önemli işin, bu geniş ailenin bir üyesini içerdiğini bildiriyor ve ekliyor: “Devlet Başkanı Bin Ali’nin ailesinin, ister nakit ister hizmet, toprak, mülk ve evet, isterse yatınız olsun, her şeye göz diktiği ağızdan ağıza dolaşıyor ve söylendiğine göre neyi isterse alıyor.”
Yat, yatırım bankası Lazard Frères’in Paris ofisinin başkanına aitti. İki Trabelsi ona el koydu ve yeniden boyadı. İkisinden biri olan Bin Ali’nin yeğeni İmed Trabelsi, hafta sonu ülkeden kaçmaya çalışırken rejim karşıtı göstericiler kalabalığı nefret edilen “yönetim ailesi”nin bir üyesi olarak onu tanıyınca, başkentteki havaalanında öldürücü biçimde bıçaklandı.
17 Temmuz 2009: “Sıkıntılı Tunus: Ne Yapmalıyız?” başlıklı bir yazışma, rejimi “dokusu sertleşmiş” olarak tanımlıyor ve Bin Ali’nin açık bir ardılının olmadığını belirtiyor. ABD büyükelçisi, “Çoğu Tunuslu siyasi özgürlük olmamasından bıkmış ve Yönetim Ailesi’nin yolsuzluğuna, yüksek işsizliğe ve bölgesel adaletsizliklere öfkeli” diye bildiriyor. 2009’un bir seçim yılı olması nedeniyle, “Bin Ali’nin, ne özgür ne de adil olacak bir süreçle, büyük bir oranla yeniden seçilmesi kesin.”
27 Temmuz 2009: Yazışma, Büyükelçi Godec ile eşinin, Bin Ali’nin kızı Nesrin ile damadı Muhammed Saker El Materi’nin evindeki özel akşam yemeğine ilişkin bilgi veriyor. Godec, ailenin içinde yaşadığı, bir çöl ülkesinde çeşmeleri ve kafes içinde bir kaplanı içeren lüks koşulları betimliyor. O, El Materi’yi, “talepkar, gösterişçi ve zor”, eşini “saf ve budala” olarak adlandırıyor ve yazışmanın sonunu şöyle getiriyor: “El Materi ile Nesrin’in yaşadığı zenginlik ve davranışları, onların ve Bin Ali ailesinin diğer üyelerinin pek sevilmemesinin, hatta bazı Tunusluların onlardan nefret etmesinin nedenini açıklıyor.”
Amerikan medyası, bu yolsuzluk yazışmalarını haber yaptı ama WikiLeaks’in yayınladığı ve hem Bush hem Obama başkanlığındaki ABD hükümetlerinin Tunus hapishanelerindeki işkenceyle doğrudan işbirliğini belgeleyen diğer üç yazışma konusunda sessizliğini bozmadı.
3 Mart 2008: Yazışma, ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı David Welch’in Bin Ali ile terörizm ve diğer bölgesel sorunlar üzerine görüşmek için başkent Tunus’a yaptığı üç günlük bir ziyaretin sonuçlarını bildiriyor. Bin Ali, “Amerika Birleşik Devletleri ile tereddütsüz işbirliği” sözü vermiş. Bu, hem Tunuslu hem de Amerikalı sorgucuların yaygın işkenceye başvurması göz önünde bulundurulduğunda, tüyler ürpertici imalara sahiptir.
18 Haziran 2009: Yazışma, Tunus hapishanelerini ziyaretinin ardından bir gizlilik anlaşmasına uyarken, Guantanamo’daki tutukluların Tunus’un gözetimine aktarılması konusunda bir tavsiyede bulunma söz konusu olduğunda “büyükelçinin yerinde olmak istemeyeceğini” söylemiş olan Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nin bir yetkilisi ile büyükelçi arasındaki bir tartışmanın hesabını veriyor.
23 Haziran 2009: Bundan beş gün sonraki bir yazışma, Tunus hükümetinin, Avrupa ülkelerine, onların Tunus’un gözetimi altına teslim edilmelerini garantiye almak için, Tunuslu tutukluları Guantanamo’dan almamaları için baskı yaptığını bildiriyor ve Britanyalı ve Kanadalı büyükelçilerin, Tunus’un tutuklulara düzenli olarak işkence yaptığını söylediğini aktarıyor.
Yazışmaların içeriği, ABD hükümetinin yazışmalar hakkında neden bu kadar öfkeli olduğunu ve neden Assange’ı kovuşturup WikiLeaks’in ifşaatlarını durdurma peşinde koştuğunu gösteriyor. Bu ifşaatlar, Bin Ali rejiminin altının oyulmasına su götürmez bir siyasi etkide bulunmuş ve diktatörü deviren kitlesel gösterilere katkı yapmıştır.
ABD’nin diplomatik sırlarının açığa vurulmasının ABD’nin emperyalist çıkarlarına yönelik ciddi bir tehditi temsil etmemesi şöyle dursun, bu, tırmanan toplumsal ve siyasal kriz ve dünyanın dört bir yanındaki patlayıcı sınıfsal gerilim koşullarında, Washington’ın jeostratejik konumuna ciddi bir şekilde zarar verebilir.
İnternet, Tunus’taki kitle hareketinin yalnızca siyasi ortamının oluşmasında değil ama örgütlenmesinde ve harekete geçmesinde de büyük bir rol oynadı. Polis baskısına ve halk direnişine ilişkin binlerce amatör video internette yayınlandı. Tunus halkı, rejime karşı seferberlikleri örgütleyip yönlendirmek için Facebook’u, Twitter’ı ve diğer sosyal ağlarını kullandı.
ABD’nin, internetin Tunus’taki olaylarda oynadığı role, internetteki siyasi içeriği sansürleyip kontrol etme çabalarını arttırarak tepki vereceğine kesin gözüyle bakılabilir.
Bu, demokratik hakları savunan ve emperyalizmin suçlarına karşı çıkan herkesin, Assange’ı ve WikiLeaks’i savunmaya geçmesi gerekliliğinin altını çizmektedir.
19 Ocak 2011