Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ankara’nın Yunanistan ile Türkiye arasındaki ihtilaflı sularda yeniden petrol keşfine başlamasına yanıt olarak, dün Doğu Akdeniz’de Fransız ve Yunan silahlı kuvvetlerinin ortak askeri tatbikat yapması talimatı verdi. COVID-19 pandemisi önceden var olan siyasi ve stratejik çatışmaları yoğunlaştırırken, NATO güçleri arasında savaş tehlikesi büyüyor.
Macron, Çarşamba günü, Türkiye’nin “petrol arama konusunda tek taraflı kararlar” vermeyi durdurmasını talep etmiş ve “önümüzdeki günlerde, Yunanistan dahil olmak üzere Avrupalı ortaklarla işbirliği halinde, Doğu Akdeniz’deki Fransız askeri varlığını geçici olarak takviye edeceğini” söylemişti.
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, “Emmanuel Macron, Yunanistan’ın gerçek dostu, Avrupai değerlerin ve uluslararası hukukun ateşli bir savunucusudur” iddiasında bulunarak bu adımı memnuniyetle karşıladı.
Dün, Fransa Ordu Bakanlığı, iki Rafale savaş uçağını ve Lafayette adlı fırkateyni Doğu Akdeniz’e göndereceğini belirterek, bunun “Fransa’nın hareket özgürlüğüne, Akdeniz’de deniz seyrüseferine ve uluslararası hukuka saygı gösterilmesine bağlılığını vurgulamayı” amaçladığını ekledi. Reuters’ın ve Anadolu Ajansı’nın haberlerine göre, daha önce Kıbrıs’a inen Fransa’ya ait iki Rafale savaş uçağının yanı sıra bu güçler Yunanistan’ın güneyindeki Girit adasına vardılar.
Fransa’nın bu savaşçı müdahalesi, Ankara’nın sismik araştırma gemisi Oruç Reis’in 10 Ağustos’tan itibaren iki hafta boyunca ihtilaflı sulardaki faaliyetlerine kaldığı yerden devam edeceğini duyurmasının ardından geldi. Bu adım, Ankara ile Atina arasındaki gerilimleri tırmandırmış durumda. Ankara, Oruç Reis’e ve beraberindeki yardımcı gemilere savaş uçaklarının ve savaş gemilerinin eşlik ettiğini duyururken, bölgedeki Yunan savaş gemileri de onları dikkatle takip ediyor.
Yunanistan, Ankara’nın duyurusunun ardından bir açıklama yaparak, Türkiye’nin “bölgedeki barışı ve güvenliği baltalayan yasa dışı faaliyetlerini derhal sona erdirmesini” talep etti ve silahlı kuvvetlerini yüksek alarm seviyesine getirdi. Miçotakis, Çarşamba günü yaptığı konuşmada, “bu kadar deniz kuvvetinin sınırlı bir alanda toplanmasının kaza riski” yarattığı uyarısında bulundu ve bu durumdan Ankara’yı sorumlu tuttu.
Hızla topyekûn bir savaşa dönüşebilecek böyle bir “kaza” tehlikesi, Yunan sahil güvenlik güçlerinin Salı günü Ege Denizi’nde bulunan Rodos adası açıklarında özel bir tekneye ateş açmasıyla ortaya çıkmıştı. Açılan ateş sonucu teknedeki iki Türk ve bir Suriyeli sivilin yaralandığı açıklandı.
Miçotakis hükümeti ayrıca anlaşmazlık konusunda AB dışişleri bakanlarının acilen toplanması çağrısı yaptı. AB dışişleri bakanlarının bugün toplanacağı açıklanırken, Yunanistan dışişleri bakanı Viyana’da ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile ayrı bir görüşme yaparak bölgede artan gerilimleri ele alacak.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise diyalog çağrısını tehditkâr bir dille birleştirdi. Erdoğan, Perşembe günü yaptığı konuşmada, “Doğu Akdeniz’de çözümün yolu, diyalog ve müzakeredir,” dedi ancak Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rum yönetiminin tavrını “art niyetli” olmakla suçladı ve ekledi: “Hiçbir yabancı ülke, şirket veya geminin deniz yetki alanlarımızda izinsiz olarak arama, çıkarma faaliyetinde bulunamayacağını dile getirdik.”
Erdoğan ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Başkanı Macron’un Beyrut’taki ölümcül patlamadan sonra Lübnan’daki açıkça yeni sömürgeci müdahalesini de eleştirerek şunları söylüyordu: “Macron falan bunların derdi, sömürgeci yapıyı ayağa kaldırmak.”
Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Çağatay Erciyes ise Pazartesi günü Twitter’da yaptığı açıklamada şunları belirtiyordu: “Yunanistan, Türkiye anakarasına 2 kilometre, kendi ana karasına ise 580 kilometre uzaklıktaki Kastellorizo (Meis) adlı 10 kilometrekarelik Yunan adası nedeniyle, 40 bin kilometrekare deniz yetki alanı talep ediyor.”
Temmuz ayında, bölgedeki petrol arama faaliyetleri üzerine gerilimler, bu iki NATO gücü arasında neredeyse bir askeri çatışmaya dönüşüyordu. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in gerilimi yatıştırmak için müdahale etmesinin ardından Ankara, Atina ile Berlin’in gözetimi altında yürütülen görüşmeler sırasında arama faaliyetlerini durdurduğunu açıklamıştı. Ne var ki, enerji kaynakları ve stratejik üstünlük uğruna emperyalist ve bölgesel güçler arasında rekabetin arttığı koşullarda, diyalog girişimi sadece birkaç hafta içinde çöktü.
Bu anlaşmazlıklar, bölgenin kaynaklarını yeniden paylaşmak için 2011’de Libya’daki emperyalist savaş ve Suriye’deki vekil savaşı eliyle başlatılan, emperyalistlerin önderlik ettiği kapışmadan kaynaklanmaktadır. Akdeniz’de keşfedilmiş olan petrol ve doğalgaz rezervleri, bu anlaşmazlıkları daha da yoğunlaştırmıştır. Emperyalist güçler, Fransa’nın Total ve İtalya’nın ENI petrol firmaları gibi ulusötesi şirketlerin çıkarlarını ilerletmek amacıyla savaş açarken, Türkiye, Yunanistan ve Mısır gibi bölgesel güçler emperyalist yağmadan kırıntı kapma mücadelesi veriyorlar.
NATO’nun 2011’de Fransa’nın önemli bir rol oynadığı müdahaleyle Muammer Kaddafi rejimini devirmesinin, geniş kapsamlı ve patlayıcı sonuçları oldu. 6 Ağustos’ta, Mısır ve Yunanistan, iki ülke arasındaki “deniz yetki alanının belirlenmesi” hakkında bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, Türkiye ile Libya’daki Başbakan Fayiz es-Serrac’ın Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (GNA) arasında Kasım ayında yapılan ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz enerji kaynakları üzerindeki hak iddiasını meşrulaştırmak için ülkenin kara sularını büyük ölçüde genişleten anlaşmayı geçersizleştirmeyi amaçlıyor.
Geçtiğimiz ay, Mısır meclisi, Fransa ve Rusya destekli Halife Hafter güçlerini İtalya ve Türkiye tarafından desteklenen ve liman kenti Sirte ile Cufra’daki hava üssüne doğru ilerleyen GNA’ya karşı desteklemek için Libya’ya asker gönderilmesini onayladı.
Macron geçtiğimiz yıl NATO’nun “beyin ölümü”nü ilan ederken, Paris, Libya’daki olası bir çatışmada Türkiye’ye karşı Mısır’a desteğini ilan etti. Geçtiğimiz ayın sonunda, Fransız donanması, Akdeniz’de “düşman güçlere karşı muharebe görevlerine hazırlık olarak” Mısır savaş gemileriyle ortak eğitim tatbikatı düzenledi.
İsrail’in artan anlaşmazlıklar konusunda Yunanistan’a “tam desteğini” açıklaması, bölgede artan savaş tehlikesinin altını çizmektedir. İsrail Dışişleri Bakanlığı, yaptığı açıklamada, “İsrail, deniz yetki alanı ve münhasır ekonomi bölgesini (MEB) sınırlama hakkıyla ilgili olarak Yunanistan’a tam desteğini ve dayanışmasını ifade eder,” diyordu. İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti, Doğu Akdeniz doğalgazını Yunanistan ve İtalya üzerinden Akdeniz’e taşıyacak EastMed boru hattı projesinin taraflarını oluşturuyor.
Her zamankinden daha açık olan şey, Doğu Akdeniz’in ve Balkanların kaynaklarının kapitalist ulus devlet sistemi altında akılcı ve barışçıl bir şekilde edinilemeyeceğidir. Balkan Savaşlarının emperyalistler arasındaki I. Dünya Savaşı’na dönüştüğü 1910’larda olduğu gibi, bölgede artan ekonomik ve stratejik rekabet, NATO ittifakını parçalayarak büyük güçler arasında açık bir çatışmaya dönüşme tehlikesi yaratıyor.
Bu tür bir gelişmeye karşı çıkmanın tek yolu, uluslararası işçi sınıfını emperyalizme karşı sosyalist ve savaş karşı bir hareket içinde seferber edilmesidir.
Bu koşullarda, Ege’nin iki yakasındaki burjuva muhalefet partileri, kendi hükümetlerinin saldırgan ve militarist politikalarına destek veriyorlar.
Yunanistan’ın eski başbakanı, kemer sıkma partisi Syriza’nın (“Radikal Sol Koalisyon”) lideri Aleksis Çipras, Yunan ordusunun Türkiye’ye karşı harekete geçirilmesi yönünde savaş çığırtkanı bir çağrıda bulundu. Çipras, Salı günü yaptığı açıklamada şunları ifade ediyordu: “Bu yasa dışı sismik faaliyetlerin nasıl engellenmesi gerektiği ve nasıl engellenebileceği Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından Ekim 2018'den beri bilinmektedir. Silahlı Kuvvetlerin yeteneklerine tam güveniyoruz.”
Kemalist Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sözcüsü Faik Öztrak ise, “Oruç Reis'in oraya gitmesi doğrudur” açıklaması yaparak partisinin Erdoğan hükümetinin Doğu Akdeniz’deki mevcut politikasına desteğini ifade etti.
Artan mevcut çatışmalardan tek çıkış yolu, Yunanistan, Türkiye, Fransa ve uluslararası işçi sınıfının, savaşın asıl nedeni olan zamanını doldurmuş kapitalist ulus devlet sistemine son vermeyi amaçlayan enternasyonalist ve sosyalist bir perspektif temelinde bağımsız siyasi müdahalesinden geçmektedir.