İran’da koronavirüs pandemisi şiddetle devam ederken, son günlerde ülkenin güney eyaletlerindeki binlerce işçi, kritik petrol ve petrokimya sektörlerinde fiili grevler düzenliyor.
Washington’ın İran’a yönelik “azami baskı” kampanyası (cezalandırıcı ekonomik yaptırımlar, tıbbi gereçlere ve ilaca yönelik fiili bir ambargo ve askeri tehditler), ülkedeki toplumsal ve ekonomik krizi ağırlaştırmış durumda. İslam Cumhuriyeti’nin COVID-19 pandemisine verdiği kıyıcı yanıt da durumu şiddetlendirdi.
Haberlere göre, en az 10 bin işçi, Abadan, Parsian ve Qeshm rafinerileri dahil olmak üzere yaklaşık 30 petrol ve petrokimya tesisindeki bir grev dalgasına katıldı. Lamerd petrokimya tesisinde ve dünyanın en büyük doğalgaz sahası olan Güney Pars gaz sahasının bazı bölümlerinde de grevler gerçekleşti. 1 Ağustos’tan beri en az 11 eyalette, ücretlerin ödenmemesini ve berbat koşulları protesto etmek için iş bırakma eylemleri yapıldı.
Şu anda grevlerin devam edip etmediği belirsiz. ABD yanlısı muhalefet güçleriyle ilişkili sağcı bir kaynak, bu hafta grev hareketinin devam ettiğini, hatta genişlediğini iddia etti. Ancak bu haber, İranlı veya batılı başka medya organları tarafından teyit edilmedi.
Artan öfkenin taşmasını tetikleyen olay, Mahşehr petrokimya tesisinde sözleşmeli bir işçinin yaklaşık 50 derece sıcakta çalışmaktan ölmesi oldu. Haberlere göre, Kuzey Azadegan petrol sahasında çalışan işçiler, 29 Temmuz’da düşük ücretleri protesto etmek için iş durdurma konusunda başı çekmişlerdi.
Grev dalgası, 3 Ağustos’ta Kangan rafinerisine ve Parsian petrol üretim tesisine; 4 Ağustos’ta ise İran’ın merkezindeki İsfahan rafinerisine ve kuzeydoğudaki Meşhed’e yayıldı.
Petrol işçileri, genellikle iş güvencesinden ve sosyal haklardan yoksun bir şekilde, sözleşmeli işçi olarak çalıştırılıyorlar. İşçiler, ücretlerinin ödenmesinin ve sosyal sigorta yapılmasının yanı sıra düzgün işçi barınakları ve hijyenik duş alanları talep ediyorlar.
İşçilerin İran rejimine meydan okuyarak cesurca giriştiği bu grev dalgası, COVID-19 pandemisi eliyle hepsi daha da ağırlaşan kemer sıkmaya, devlet baskısına ve durmadan genişleyen toplumsal eşitsizliğe karşı sınıf mücadelesinde uluslararası ölçekte yaşanan daha kapsamlı bir yükselişin parçasıdır. Bu, aynı zamanda, 2017 sonunda ve Kasım 2019’da ülke genelindeki kitlesel protestolar ve gösteriler sonrasında, işçi sınıfının İran’daki burjuva dini makamlara yönelik öfkesinin derinleştiğini göstermektedir.
Fiili grevlerin İran ekonomisinin en kritik sektöründe patlak vermesi, onları daha da önemli kılmaktadır. ABD destekli Şah’ın kanlı diktatörlüğünün belini kıran, petrol işçilerinin Ocak-Şubat 1979’daki kitlesel greviydi.
Pandemi eliyle tetiklenen küresel durgunluğun vurduğu petrol sektörü, İran ekonomisinin can damarı olmayı sürdürüyor. Trump yönetiminin, 2015’te yapılan İran nükleer anlaşmasından çekildiği 2018’de, İran ekonomisini çökertmek ve ülkede “rejim değişikliği” kışkırtmak amacıyla uygulamaya koyduğu cezalandırıcı yaptırımlar nedeniyle, İran’ın ham petrol üretimi, son 40 yıldaki en düşük seviyesine geriledi ve petrol depolama tesisleri ağzına kadar doldu.
Temmuz ayı başında Reuters, ülkedeki petrol üretiminin günde 1,9 milyon varile düştüğünü ve bunu 2018’dekinin yarısı olduğunu bildirdi. Habere göre, İran’ın “toplam sıvı üretimi –ham petrol, kondens ve doğalgaz sıvıları dahil– Mart’ta günde 3,1 milyon varil (bpd) iken Haziran’da 3 milyon bpd’ye düştü.” Temmuz ayı için 100 bin varillik bir düşüş daha bekleniyordu.
Uluslararası Para Fonu (IMF), geçtiğimiz ay, İran dahil olmak üzere Ortadoğu’daki enerji üreticisi ülkelerin, petrol gelirinde geçtiğimiz yıla kıyasla toplam 270 milyar dolar kaybetmesini beklediğini açıkladı. İran’ın Birinci Cumhurbaşkanı Yardımcısı İshak Cihangiri, Haziran ayında yaptığı açıklamada, İran’ın petrol gelirlerinin 2019’da 8 milyar dolara kadar düştüğünü ifade etti. Habere göre, bu rakam 2011’de 100 milyar dolar ve 2018’de 62 milyar dolardı.
Bunlara ek olarak, İran riyali dik bir biçimde düşüyor. 2015’te 1 ABD doları 35 bin riyalken, yakın dönemde bir ABD doları yaklaşık 230 bin riyal oldu. IMF’nin son tahminen göre, İran’da enflasyon oranı yaklaşık yüzde 35’e ulaşmış durumda ve şu anda dünyadaki en yüksek dördüncü oran.
Washington, COVID-19 pandemisini, İran’a yönelik yaptırımlarını arttırmak için değerlendirdi. Bu, ülkedeki kitlesel can kaybına doğrudan katkıda bulundu, çünkü yaptırımlar İran’ın koronavirüs vakalarını, kanser hastalarını ve diğer ölümcül hastalıkları tedavi etmesi için gereken ilaçları ve malzemeyi almasını engelliyor. Nisan ayı başında Washington, kinci bir şekilde, İran’ın COVID-19 pandemisi nedeniyle IMF’den 5 milyar dolarlık bir acil durum kredisi almasını önlemek için veto gücünü kullanma niyetini açıklamıştı.
İran rejiminin, Avrupalı güçlerin Tahran’a ABD yaptırımlarından kurtulması için yardımcı olacak bir alternatif sunacağı umudu da suyu düştü.
Resmi sayılara göre 18 bin insanın koronavirüsten hayatını kaybettiği İran, Ortadoğu’da pandemiden en ağır etkilenen ülke konumunda. Her gün 2 binden fazla yeni vaka ve 200 dolayında ölüm kayıtlara geçiriliyor.
Washington ve onun Avrupalı emperyalist müttefikleri tarafından uygulanan canice yaptırımlar bu feci durumun başlıca sorumlusu olmakla beraber, İran’daki burjuva ulusalcı rejimin pandemi sırasındaki odak noktası, ABD ile onlarca yıllık çatışması sırasında olduğu gibi, egemen seçkinlerin kârlarını ve ayrıcalıklarını savunup genişletmek olmuştur.
Burjuva seçkinlerin mali çıkarlarını İranlı işçilerin ve emekçilerin hayatlarının ve ihtiyaçlarının önüne koyan Tahran yönetimi, resmi olarak her gün binden fazla yeni vakanın bildirildiği Nisan’ın ikinci yarısında ekonomiyi geri açmaya başladı. Al-Monitor’un haberine göre, 25 Temmuz itibarıyla 138 sağlık emekçisi, pandemiyle mücadele sırasında hayatlarını kaybetti.
İranlı yetkililerin, kötüleşen koşulların ve hükümetin pandemi karşısında izlediği yıkıcı politikanın bir toplumsal patlamayı tetikleyeceğine dair korkuları büyüyor. İran Uzmanlar Meclisi üyesi Haşim Haşimzade Herisi, Haziran ayında şu uyarıda bulunuyordu: “Toplumun mevcut durumu katlanılmaz halde. Halk ile düzen arasındaki mesafe her geçen gün büyüyor… Durum çok kritik. Öylece oturup düzenin ölmesine izin veremeyiz.”
Enerji işçilerinin grev dalgası, artan toplumsal huzursuzluk koşullarında patlak verdi. Hükümetin giderek sertleşen baskısına rağmen, işçiler arasında mücadele arzusunun arttığı görülüyor. Haberlere göre, Haziran ayında 74 şehir ve 24 eyalette 200’den fazla protesto düzenlendi.
Petrol zengini Huzistan eyaletinde bulunan Haft Tappeh (Yedi Tepe) Şeker Kamışı Fabrikası’nda çalışan işçiler, 50 günden fazladır grevdeler. Haft Tappeh şeker işçileri, şirketin özelleştirilmesinden sonraki geçtiğimiz beş yıl içinde tekrar tekrar militan mücadeleler verdiler. İran rejimi son greve de amansız bir baskıyla karşılık verdi ve bazı işçi önderleri gözaltına alındı. Grevci işçiler, ücretlerinin ve sosyal haklarının verilmesini, işten atılan işçilerin geri alınmasını, “yolsuz şirket yöneticilerinin kovulup tutuklanmasını” ve özelleştirilmenin iptal edilmesini talep ediyorlar.
Ayın başında, Heavy Equipment Production Company’de (HEPCO) çalışan yaklaşık 200 işçi, ücret ödemelerinin geciktirilmesini, kötü çalışma koşullarını ve işletmenin yönetilme biçimini protesto etmek için şirketin Arak’taki merkezinde toplandı.
Temmuz ayı başında, Arak’taki bir mahkeme, Azarab Industries’te çalışan 42 işçiye, ücretlerin ödenmemesini ve işletmenin özelleştirilmesini protesto ettikleri için bir yıl hapis, 74 kırbaç ve bir ay zorunlu çalışma cezası verdi. Karara yönelik büyük halk öfkesi nedeniyle, daha sonra bir üst mahkeme bu cezaları geri çekmek zorunda kaldı.
Bu koşullar altında, İran’da Aralık 2017 ve Ocak 2018’de düzenlenen gösterilere katılan bazı protestocuların idam edilmesi, mücadeleye girmekte olan işçi sınıfına gözdağı vermeyi amaçlamaktadır. Haberlere göre, Mostafa Salehi, bu protestolardan sekiz ay sonra, gösteriler sırasında bir İslami Devrim Muhafızları (IRGC) askerini öldürme suçlamasıyla tutuklanmıştı. Cinayet suçlamalarını reddetmesine rağmen, Şubat 2019’da sadece 10 gün içinde yargılanıp hüküm giydi. Salehi, mahkeme kararının geçtiğimiz Salı günü ilan edilmesinden sadece bir gün sonra idam edildi.
Temmuz ayında da geçtiğimiz Kasım’daki gösterilere katılan üç protestocu neredeyse idam ediliyordu. İdama karşı çok geniş katılımlı bir sosyal medya kampanyası sayesinde bu üç protestocunun yeniden yargılanmasına karar verildi. Haberlere göre, Twitter kullanıcıları Farsça olarak 12 milyon kez “idam etme” etiketini kullandılar.