Salgına yönelik gecikmiş ve yetersiz müdahalesiyle milyonlarca insanın hayatını riske atan bir yönetime başkanlık eden Donald Trump, cahil, sosyopatik ve faşizan şovenizmine yeni bir örnek katarak, COVID-19’u “Çinli virüs” olarak adlandırdı.
Trump’ın sözleri, “Sarı Tehlike” gibi eski ırkçı emperyalist ifadeleri canlandırıp Asya kökenli Amerikalılara karşı şiddeti kışkırtmakla kalmıyor. Aynı zamanda, halk içinde koronavirüs ve hastalığın yayılmasını durdurmak için alınması gereken önlemler hakkında bilimsel ve gerçeğe dayanan bir kavrayış geliştirme yönündeki kritik çabaları baltalıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Sözcüsü Dr. Mike Ryan, buna karşı şunları belirtti: “Şimdi dayanışma zamanı, gerçekler zamanı, birlikte yol alma zamanı. Bunda kabahat yok.”
Trump yönetimi, milliyetçi odak noktasını vurgulayacak şekilde, bir koronavirüs aşısı geliştirmekte olan bir Alman biyoteknoloji firmasını ABD’ye taşınmaya çağırdı ve New York Times’ın bildirdiği üzere, “herhangi bir aşının önce ve belki de yalnızca ABD’de mevcut olması” olasılığını gündeme getirdi.
Milliyetçiliğe başvurulması, hastalıkla mücadelede kafa karışıklığı yaratmakta, mücadeleyi baltalayıp önünde bir engel oluşturmaktadır. Trump’ın açıklaması, salgına karşı mücadeleyi yanlış ve kafa karıştırıcı bir milliyetçi gündeme dönüştürme çabasının yalnızca en kaba ifadesidir. Hükümetler, salgının yayılmasını engellemek için gerekli olan önlemleri bir kılıf olarak kullanıp, milliyetçiliği ve siyasi gericiliği yükseltme peşinde koşuyorlar.
Küresel salgın, ulusal sınır tanımıyor. Koronavirüs, etnik köken, milliyet ya da toplumsal cinsiyet ayrımı yapmıyor.
Bilim insanları, yıllardır, kentler büyüyüp küresel nüfus gitgide daha birbirine bağlanmış hale geldikçe küresel salgınlar tehdidinin arttığı uyarısında bulunuyorlar. Hastalıklarla ilgili çevrebilimci Peter Daszak, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2018’de bilinmeyen bir “X Hastalığı” hakkında uyarıda bulunduğunu hatırlatarak, bu hastalığın “hayvan kökenli bir virüsten kaynaklanacağının ve dünyada ekonomik gelişmenin insanları ve vahşi yaşamı bir araya getirdiği bir yerde ortaya çıkacağının” öngörüldüğünü belirtti.
“İnsanların seyahat ve ticaret ağlarından yararlanan hastalık birçok ülkeye ulaşacak ve durdurulamayacak. X Hastalığı, mevsimsel gripten daha yüksek bir ölüm oranına sahip olacak ama grip kadar kolay yayılacak. Daha pandemi statüsüne ulaşmadan önce mali piyasaları sarsacak.”
Batı Avrupa ve ABD genelinde hükümetler, yeterli seviyede test ve tıbbi bakım sağlamayı reddediyor ve bunun yerine, açıkça ya da üstü kapalı olarak, Britanya hükümetinin tavrını benimsiyorlar. Bu tavra göre, halkın azımsanmayacak bir kısmının hastalığa yakalanması “makbul”dür. Bu, milyonlarca insan için bir idam hükmüdür.
ABD ve Batı Avrupa, virüsle mücadelede açık arayla en etkili yol olan yeterli testi ve tıbbi bakımı sağlamazken, milyonlarca insanı evlerine kapatıp sert seyahat kısıtlamaları uyguluyor.
Avrupa Birliği, 17 Mart’ta dış sınırlarını kapattı; üye devletler de birbiri ardına sınırlarını kapatıyor. ABD ve Kanada, Çarşamba günü, kara sınırlarını kapatacaklarını açıkladılar. ABD, tüm göçmenlerin ve sığınmacıların ülkeye girişini engelleyeceğini duyurdu.
WHO, öncelik verilen bu adımları tekrar tekrar ve sert biçimde eleştirdi. Karantinalar ve seyahat kısıtlamaları, gerekli olmakla birlikte, yetersizdir. WHO, salgını kontrol altına almanın tek yolunun, hastalığa yönelik testlere, tehlikede olanların izlenmesine ve hastaların tedavi edilmesine ayrılan kaynakları genişletmek olduğunu defalarca açıklamıştır.
WHO Genel Müdürü Tedros Adhanom Ghebreyesus’un belirttiği gibi, “Okulların kapatılması, etkinliklerin ve diğer toplu faaliyetlerin iptal edilmesi gibi sosyal mesafelenme önlemlerinde hızlı bir artış gördük. AMA COVID-19’a müdahalenin temelini oluşturan test, izolasyon ve temas takibinde yeterli bir artış görmedik.”
Dr. Michael Ryan ise şunu ekledi: “Virüsü durdurmanın bir yolu olarak seyahat önlemlerine güvenen ülkeler başarılı olamayacaklar.”
İşçiler, teşhis edilen herkesin tedavi görürken insana yakışır şekilde kalacağı düzgün tesisler ile birlikte geniş çaplı bir test ve tedavi programı talep etmeliler.
Salgınla mücadele ulusal temelde mümkün değildir. Bu hastalığa yönelik müdahale, ortak insani dayanışma temelinde tüm tıbbi, bilimsel ve sosyal kaynakların seferber edilmesini gerektirmektedir.
Dünyanın her yerinden bilim insanlarına, araştırmalarını ve teknolojiyi paylaşma izni verilmelidir. “Ulusal çıkarlar” ve jeopolitik çatışmalar, koronavirüsü kontrol altına alma, tedavi etme ve nihayet ortadan kaldırma yönünde etkili tedbirlerin geliştirilmesini yalnızca ertelemeye hizmet etmektedir.
Salgınla mücadele için aşıların, tedavilerin ve en iyi uygulamaların geliştirilmesi, ulusal sınırlarla engellenemez. Kendi ülkelerinde salgını kahramanca dizginleyen Çinli sağlık emekçileri, bilgi ve deneyimlerini paylaşmak üzere diğer ülkelere davet edilmelidir.
Yüz maskesi, respiratör ve solunum cihazı üretiminde uluslararası işbirliği olmalı ve bunların paylaştırılması toplumsal ihtiyaçlara dayanmalıdır.
Emperyalist jeopolitik ve her türden ulusal çatışma, salgınla başarılı bir mücadele çabasına aykırıdır. Başlangıç noktası neresi olursa olsun, herhangi bir ülkede bir salgının ortaya çıkması küresel bir olaydır. Amerikan emperyalizminin stratejistlerinin başlangıçta COVID-19’un etkisinden mutlu olması, onların sadece insaniyetsizliğine değil, aynı zamanda virüsün insandan insana küresel ölçekte yayılma potansiyeli konusundaki korkunç cahilliklerine tanıklık etmektedir.
Tüm ticaret savaşı önlemlerinin ve İran’a uygulanan türde ekonomik yaptırımların derhal kaldırılması elzemdir. Aynı zamanda sığınmacıları ve göçmenleri tedavi etmek üzere, yeterli kadroya sahip ve hastaları tedavi etmek için gerekli tüm araçlarla donatılmış hastaneler inşa edilmelidir. Hiç kimse acilen gereken tıbbi tedaviden yoksun bırakılmamalıdır.
Salgının çok sayıda trajik unsurundan biri, Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü’nün etkisiz rolüdür. WHO’nun birçoğu Ebola’yı yok etme mücadelesi deneyimine sahip, kendisini adamış bilim insanları, doktorlar ve halk sağlığı uzmanları, krize karşı akılcı ve insani bir tutum almaları için hükümetlere deyim yerindeyse yalvarıyorlar.
Salgından önce dahi mali olarak yeterince desteklenmemiş durumda olan WHO, büyük kaynak sıkıntısı çekiyor. İç denetçiler, bunun, örgüt için “kabul edilemez” düzeyde bir tehlike oluşturduğunu belirtiyorlar. Hükümetler bankalara trilyonlar aktarırken, kurum hükümetlere el açmaya zorlanıyor. WHO, şimdiye kadar 675 milyon dolarlık hedefinin sadece 30 milyondan azını toplayabildi.
Milyonlarca insanın yaşamının kurtarılması için, işçilerin sosyalist enternasyonalizm uğruna, yani bütün işçilerin ortak çıkarlar ve dayanışma temelinde uluslararası birliği uğruna mücadele etmesi gerekiyor. Bu uluslararası dayanışma, salgınla mücadelelerinde sağlık emekçilerine, bilim insanlarına ve toplumdaki tüm ilerici unsurlara güç verecektir.
Dünya emekçileri, salgınla mücadelede, ulusal şovenizmin bütün dışavurumlarını en az koronavirüs kadar insanlığa karşı bir tehdit olarak görmeliler.