Aşağıdaki konuşma, Avustralya’daki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin önde gelen üyelerinden Nick Beams tarafından, DEUK’un 2018 Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nda yapıldı.
Bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx’ın doğumunun 200. yıldönümünü kutlarken, kapitalist dünya ekonomisinin durumu üzerine notlarımı onun geliştirdiği çözümleme çerçevesinde sunmak istiyorum.
Marx, başyapıtı olan Kapital’in ikinci baskısına ekinde, ilk baskıyı inceleyen ve onun maddeci yöntemini özetleyen bir Rus kitap eleştirmeninden alıntı yapmıştı.
Bu eleştirmen, “Marx için tek bir şey önemli,” diye yazıyordu, “araştırmak istediği olgunun yasasını bulmak.”
Eleştirmen, Marx’ın, kapitalist ekonomik düzeni “tam anlamıyla bilimsel biçimde” inceleme görevini bu bakış açısından hareketle önüne koyduğunu yazmıştı. O, bu tür bir araştırma yönteminin değerinin, “verili bir toplumsal yapının kökenini, varoluşunu, gelişmesini ve ölmesini ve onun yerini daha yüksek bir diğerinin almasını düzenleyen özel yasaların aydınlatılmasında” yattığı sonucuna varıyordu.
Bu, küresel kapitalist ekonominin gelişmesinin şimdiki aşamasını incelerken, şu ya da bu ekonomi istatistiğine ilişkin yüzeysel bir değerlendirmeden değil ama duruma ilişkin tarihsel maddeci bir çözümlemeden hareket etmemiz gerektiği anlamına gelir.
Ne demek istediğimi açıklamak adına, karşılaştırma yoluyla, burjuva ekonomistler ve uzmanlar ile onların sayısız düşünce kuruluşunun ve akademik kurumların bunu ele alma yöntemine dikkat çekmek istiyorum.
On yıl önce, dünya mali sistemi ve onun ardından dünya ekonomisi, 1930’ların Büyük Bunalım’ından beri tanık olduğu en derin krize saplandı. Bu tür bir gelişme, yalnızca bütünüyle öngörülmemiş olmakla kalmamış; ondan hemen önce, “büyük ılımlılık” olarak bilinen şey (II. Dünya Savaşı sonrası hızlı büyümeden beri en iyi kesintisiz ekonomik büyüme, düşük faizler ve serbest piyasa ekonomisinin yararlarının sözde gelişmekte olan piyasalara yayılması dönemi) kutlanmıştı.
Başka sözcüklerle ifade edersek, onlar, verili bir andaki olguların eleştirisiz kabulü yoluyla, her şeyin son derece iyi, olabileceklerin en iyisi olduğu sonucuna varmışlardı.
Ama ardından, tüm düzen, tam da Marx’ın betimlemiş olduğu şekilde; yani, yerçekimi yasasının, bir ev üzerimize çöktüğü zaman kendisini göstermesi gibi çöktü. Onlar, daha sonra, bütünüyle gafil avlanmalarına yol açmış olan aynı saçma yöntemle ilerleyerek, sistemi kurtarmak için, faaliyetleri krizi kışkırtmış olan bankaların ve mali kurumların emrine trilyonlarca dolar sunmaları gerektiği sonucuna vardılar.
Peki, on yıl sonra durum ne? Uluslararası Para Fonu (IMF), en son Dünya Ekonomik Görümü raporunda, dünya ekonomisinin mali krizden beri en iyi iki büyüme yılı yaşayacağını öngörüyor.
Ancak IMF, bu değerlendirmeyi yaparken, II. Dünya Savaşı’nın başlamasını öncelemiş ve ona katkıda bulunmuş olan 1930’lardaki ticaret savaşından beri en önemli ticaret savaşı çatışmalarının patlamasında “rahatsız edici” bir ses diye adlandırdığı şeyi belirtmek zorunda kalmış.
IMF genel müdürünün belirttiği gibi, dünya ekonomisi, bu çatışmalar eliyle “parçalanma” tehdidi altındaydı. Kurumun baş ekonomisti, büyük ekonomilerin, bir ekonomik büyüme döneminde, bu büyümenin bağlı olduğu ticareti ve yatırımları tehdit eden ticaret savaşı ile “flört” ettikleri “çelişkili durum”a dikkat çekiyordu.
IMF, aynı zamanda, borç artışına dikkat çekiyordu. Borçlar, şu anda, 164 trilyon dolar seviyesiyle, 2007-2008’dekinden yüzde 40 daha fazla. Bu, mali erimeye yol açmış olan eğilimlerin üstesinden gelinememekle kalınmadığını; onların her zamankinden daha güçlü bir şekilde yeniden gelişiyor olduklarının açık bir belirtisidir.
Bu hafta, 14’ü Nobel ödüllü olmak üzere 1.000’den fazla ekonomist, Trump’a, ticaret savaşı önlemlerinin, Smoot-Hawley Gümrük Vergisi Yasası’nın dünyayı Büyük Bunalım’a saplamakta merkezi bir rol oynadığı 1930’ların “hata”sını tekrarlama tehlikesi yarattığı uyarısında bulunan bir açık mektup yazdı.
Ancak burjuva ekonomistlere göre, dünya ekonomisini parçalayan ticaret savaşı olasılığı, kapitalizmin temel işleyişi ile ilişkisi olmayan bir tür “dış” etmen, sadece aklın ve akılcılığın egemen kılınmasıyla düzeltilebilecek bir “hata”dır.
Bu tür bir çözümlemedeki temel aksaklık, kapitalist ekonominin bu talimatlara göre işlemiyor oluşudur. Kapitalizm, Marx’ın göstermiş olduğu gibi, özel mülkiyetteki şirketler tarafından, öncelikle dünyanın üreticilerinin, uluslararası işçi sınıfının emeğinden artı değer çıkartmak ve ardından, pazarlar, karlar ve mali kazançlar uğruna amansız, bitmek bilmeyen ve kıran kırana bir mücadele dolayımıyla ona el koymak için yürütülen mücadele odaklıdır.
Şimdiki ekonomik durumu kavramak ve bunu yaparken, işçi sınıfına bir perspektif sunmak için, gelin Marx’ın maddeci çözümlemesinin asıl temeline dönelim.
Marx, kapitalist üretim biçiminin temel çelişkisinin, onun tarafından geliştirilen üretici güçlerin büyümesi ile üretim araçlarının özel mülkiyetine ve ücretli emeğe dayalı toplumsal ilişkiler arasında olduğunu açıklamıştı. Kapitalizmin tarihsel olarak sonsuz bir sistem değil ama işçi sınıfı biçiminde yaratmış olduğu mezar kazıcısı eliyle yıkılmaya mahkum bir sistem olduğunu gösteren, bu çelişkiydi.
Kapitalist ekonominin tarihsel gelişimini bu bakış açısından değerlendirin. Kapitalist toplumsal ilişkilerin 19. yüzyılda yayılması ve günümüzün ulus devlet sisteminin oluşması, üretici güçlerin gelişmesine muazzam bir itici güç sağlamıştı. Ancak tam da bu büyüme, o zamana dek içinde gelişmiş olduğu ulus devlet sistemi ile çatışmaya girdi ki bu, Ağustos 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla patlak vermiş bir çelişkiydi.
Ama savaşa yol açan çelişkiler, aynı zamanda, ilk ifadesini Ekim 1917’deki Rus Devrimi'nde bulmuş olan dünya sosyalist devriminin koşullarını da üretmişti.
Burjuvazi, işçi sınıfı önderliklerinin (önce sosyal demokrat ve işçi partilerinin; ardından ilk işçi devletinde gelişmiş olan karşıdevrimci Stalinist bürokrasinin) ihanetleri sayesinde iktidarda kalabilmişti. Ama savaşa neden olan ekonomik çelişkiler hafiflemedi; tersine, 1930’ların Büyük Bunalım’ına ve II. Dünya Savaşı’na yol açacak şekilde yoğunlaştı.
Savaşın ardından, işçi sınıfı önderliklerinin kapitalist düzene sağladıkları destek, burjuvazinin iktidara tutunabilmesi ve çok geçmeden, savaş sonrası hızlı kapitalist büyüme ile sonuçlanan ekonomik önlemleri başlatabilmesi anlamına geldi.
Ancak dönemin, kapitalizmin “terbiye edilebileceği” ve kar sisteminin demokrasi ve artan yaşam standartları ile uzlaştığı kanısının tersine, savaş sonrası ekonomik düzen sadece 30 yıl sürdü.
Dünya, 1968–1975 döneminde, Fransa’daki Mayıs-Haziran 1968 genel grevi (tarihteki en büyük ve en yaygın grev) ile başlayan devrimci bir işçi sınıfı yükselişine yol açan bir dizi ekonomik krizle parçalandı.
Bu işçi sınıfı yükselişinin ihanete uğraması, sermaye daha ucuz emek kaynakları peşinde koşarken, burjuvaziye, işçi sınıfının yaşam standartlarına karşı ve üretimin küreselleşmesi uğruna (özellikle Sovyetler Birliği’nin tasfiyesinin ve Çin’de kapitalizmin yeniden kurulmasının ardından) kesintisiz bir yönelim temelinde, küresel ekonomide büyük bir yeniden yapılanma gerçekleştirme olanağı sağladı.
Ancak kapitalizmin küresel ekonomi ile ulus devlet sistemi ve toplumsallaşmış üretim ile karlara kişilerin el koyması, kapitalist bir oligarşinin elinde, çalışanlar zararına olağanüstü servet yoğunlaşması arasındaki çelişkileri, mali krizler, ekonomik bunalım hayaleti, ticaret savaşının patlaması ve yaklaşan bir üçüncü dünya savaşı tehlikesi biçimini alacak şekilde yoğunlaşmıştır.
Aynı zamanda, bu çelişkiler, sınıf mücadelesinin onlarca yıldır bastırılmasının ardından, artık ekonomik küreselleşme eliyle muazzam şekilde genişlemiş olan uluslararası işçi sınıfının yeni bir kabarışı biçiminde dışavuran dünya sosyalist devriminin nesnel koşullarını üretiyor.
Dolayısıyla, bu 1 Mayıs’ta, uluslararası işçi sınıfı için en önemli sorun, öncelikle bu nesnel gerçekliği, olayların ekonomik mantığını bilinçli bir şekilde kavramak; bunun ardından, uluslararası sosyalizmi kurmak üzere iktidarı alma uğruna yaklaşan mücadeleye önderlik etmek için gerekli devrimci önderliği, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni inşa ederek, bu kavrayışa uygun davranmaktır.