Aşağıda metnini yayınladığımız konuşma, DEUK'un Almanya Şubesi Sozialistische Gleichheitspartei'ın (Sosyalist Eşitlik Partisi) ve Dünya Sosyalist Web Sitesi'nin yayın kurulunun Almanya'daki önde gelen üyelerinden Johannes Stern tarafından, DEUK'un Çevrimiçi 1 Mayıs toplantısında yapıldı.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) ve Dünya Sosyalist Web Sitesi(WSWS), Ortadoğu’daki tüm işçilere, gençlere ve ilerici aydınlara selamlarını iletir. Dünyada, işçi sınıfını emperyalist sömürüye ve savaşa karşı sosyalist bir perspektif temelinde birleştirme gerekliliğinin buradaki kadar keskin bir şekilde ortaya çıktığı başka bir bölge yoktur.
Emperyalist devletler, geçtiğimiz 25 yıldır, bu petrol zengini ve jeostratejik açıdan önemli bölgeyi boyunduruk altına almak, sömürmek ve özünde yeniden sömürgeleştirmek için aralıksız olarak savaş halindeler. Afganistan, Irak, Libya, Yemen ve Suriye savaşları sırasında tüm bu ülkeler mahvedilmiş, milyonlarca kişi ya öldürülmüş ya da sığınmacı haline getirilmiştir.
Şimdi, bir sonraki yasadışı saldırı savaşı başlamış durumda. Birkaç gün önce, İsrail’in F-15 savaş uçaklarının Suriye’nin askeri üslerine yönelik askeri saldırılarında çok sayıda İran yurttaşı öldürüldü. Bu, son aylarda, İsrail’in Suriye’deki İran mevzilerine yönelik beşinci askeri saldırısıdır. Bu, geçtiğimiz ayki ABD, Britanya ve Fransa hava saldırılarının ardından gerçekleşiyor. Şam'a ve Tahran’a karşı kapsamlı bir savaş tüm bölge genelinde bir çatışmayı tetiklemekle kalmayacak; aynı samanda, nükleer silahlı Rusya ve Çin ile doğrudan bir askeri çatışmaya da yol açabilecektir.
Ortadoğu’daki emperyalist savaşlar ve yağmalama, dünyanın, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra başlatılan yeni emperyalist yeniden paylaşımının yalnızca ilk kanlı aşamasına işaret etmektedir. Uluslararası Komite, daha ABD’nin ilk Körfez Savaşı’nı başlattığı Ağustos 1990’da, bu sürecin kapsamlı tarihsel ve siyasal sonuçlarını çözümlemişti. Yoldaş David North, o zamanlar yazılmış ve sonradan Savaşla Geçen Çeyrek Yüzyıl: ABD’nin Küresel Egemenlik Dürtüsü adlı kitabında yeniden yayınlanmış olan bir açıklamada şunları belirtmişti:
Savaş sonrası dönemin sonu, sömürgecilik sonrası dönemin sonu anlamına gelmektedir. Emperyalist burjuvazi, “sosyalizmin iflası”nı ilan ederken, henüz sözcüklerle değilse de fiilen, bağımsızlığın başarısızlığını ilan etmektedir. Tüm büyük emperyalist güçlerin karşı karşı olduğu derinleşen kriz, onları, stratejik kaynaklar ve pazarlar üzerinde denetim sağlamaya zorlamaktadır. Bir dereceye kadar siyasi bağımsızlık elde etmiş olan eski sömürgelere yeniden boyun eğdirilmesi gerekiyor. Emperyalizm, Irak’a karşı acımasız saldırısında, geri kalmış ülkelerde II. Dünya Savaşı öncesinde var olan türde dizginsiz egemenliği yeniden kurmaya niyetlendiğini haber veriyor.
Bu süreçteki savaşlar ne kadar büyük ve şiddetliyse, onları hazırlayanların çarpıtmaları ve yalanları da bir o kadar arsızca. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun sahnelediği sunum, Colin Powell’ın 15 yıl önce kitle imha silahları hakkında yaptığı ve Irak istilasını hazırlamış olan sahte suçlamalarını bile gölgede bıraktı. Netanyahu, İran’ın gizli bir nükleer silah programı sürdürdüğü ve nükleersizleştirme anlaşmasını ihlal ettiği biçimindeki kışkırtıcı iddiası için tek bir kanıt sunmadı.
Avrupalı devletler, topyekün bir bölgesel savaşın kapsamlı sonuçları olacağından, Avrupa’daki sınıf ilişkilerini istikrarsızlaştıracağından ve kendi emperyalist çıkarlarına zarar vereceğinden korktukları için, şu anda anlaşmayı kurtarmaya uğraşıyorlar. Ancak onların bir İsrail ya da Amerikan saldırısı durumunda kimin yanında yer alacakları konusunda hiç kuşku yoktur. Avrupalı seçkinler, tam da Washington ile artan siyasi ve ekonomik anlaşmazlıklardan dolayı, ABD emperyalizmi Ortadoğu’yu yağmalar ve dünya yeniden paylaşılırken, ganimetten kendi paylarını güvence altına almak istiyorlar.
DEUK, emperyalist savaş yönelimini “demokrasi” ve “insan hakları” uğruna bir mücadele gibi tanıtan, destekleyen ve haklı gösteren çeşitli sahte sol örgütlere aşağılamayla yaklaşır. Onların Suriye’deki ABD müttefiki İslamcı ve Kürt milliyetçisi milislere verdikleri destek, Marksizmin en temel ilkelerinin bir inkarıdır. Suriye’deki, Türkiye’deki ya da İran’daki burjuva yönetimlere karşı mücadele etmek ve Ortadoğu genelinde demokratik ve eşit toplumlar kurmak, ölümden ve yıkımdan başka bir şey getirmeyen emperyalizmin ve onun yerel vekillerinin değil; bağımsız, devrimci bir işçi sınıfı hareketinin görevidir.
İşçi sınıfının boyunduruğunun korunması, emperyalist devletlerin ve onların sahte sol destekleyicilerinin hesaplarında merkezi bir rol oynamaktadır. Yedi yıl önce, Tunus'taki ve Mısır’daki devrimci kitleler emperyalizmin iki acımasız uşağını (Bin Ali ile Hüsnü Mübarek) alaşağı ettiğinde, emperyalist güçler, Batı yanlısı kukla yönetimler kurmak ve işçi sınıfını dinsel ve etnik temelde bölmek için Libya’ya ve Suriye’ye müdahale ettiler. Sahte sol örgütler, Mısır’da ve Tunus’ta, devrimin her aşamasında, işçi sınıfını burjuvazinin şu ya da bu hizibine tabi kılma rolü oynadılar. Mısır’daki sözde Devrimci Sosyalistler, El Sisi’nin kanlı askeri diktatörlüğünün temelini atan 2013 askeri darbesini bir “ikinci devrim” olarak alkışlayacak kadar ileri gittiler.
Beş yıl sonra, karşıdevrime ve savaşa rağmen, Ortadoğu ve Kuzey Afrika, sınıf mücadelesinde bir canlanma yaşıyor. Bu yılın başında, İran’da, Tunus’ta ve Fas’ta kitlesel protestolar meydana geldi. Türkiye’de, metal patronlarının örgütü MESS, fiili grevlerin yeniden patlamasını önlemek için 130.000 metal işçinin ücretini yüzde 24 arttırmak zorunda kaldı. İsrail’de, geçtiğimiz yılın sonundaki bir günlük genel grev ülkeyi felce uğratmıştı.
Bugünlerde, on binlerce Filistinli, 70 yıl önce zorla çıkartıldıkları evlerine ve köylerine geri dönme hakları için İsrail sınırında protesto gösterileri düzenliyor. Washington ve Avrupalı devletler tarafından desteklenen İsrail hükümeti ise, buna, öldürücü güçle karşılık veriyor. Protestoların Mart sonunda başlamasından bu yana, en az 43 Filistinli vurularak öldürüldü ve binlercesi ciddi şekilde yaralandı.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi ve Dünya Sosyalist Web Sitesi, bu katliamı şiddetle mahkum eder. Bu, emperyalizmin, bizzat kendileri tarihteki en korkunç suçların kurbanları olan insanları zorbaları dönüştürdüğü acımasız bir hicivdir. Kuruluşundan 70 yıl sonra, Filistin’de zor yoluyla bir Musevi devleti kurmanın Holokost’un [Musevi Soykırımı] dehşetlerinin ardından Musevi halkı için barış ve güvenlik getireceği biçimindeki Siyonist efsane çöküyor. İsrail’deki işçi sınıfı en eşitsiz toplumlardan birinin içinde kapana kısılmışken, İsrail burjuvazisinin tek politikası içeride bir askeri devlet kurmak, dışarıda ise savaşı durmadan genişletmektir.
Ortadoğu’daki emperyalist savaş kışkırtıcılığı, şiddet ve milliyetçi perspektiflerin genel çöküşü girdabından tek bir çıkış yolu var: İsrail’deki, Filistin’deki ve bölge genelindeki işçilerin uluslararası sosyalist bir program temelinde birleşmesi.
Mısır devriminin yazgısı ve Arap, Türk, Kürt, İranlı ve Musevi kitlelerin Stalinizmle ve burjuva/küçük burjuva milliyetçiliğinin çeşitli biçimleriyle yaşadığı yıkıcı tarihsel deneyimler, Lev Troçki’nin sürekli devrim teorisini bütünüyle doğrulamıştır. Gecikmiş kapitalist gelişmeye sahip ülkelerde, yalnızca işçi sınıfı, demokrasi uğruna ve emperyalizme karşı başarılı bir şekilde mücadele edebilir ve bu mücadele, yalnızca, dünya sosyalist devriminin parçası olarak kapitalist sistemin yıkılması yoluyla başarıya ulaşabilir.
Proleter devrimin nesnel koşulları, Ortadoğu’da uzun yıllardan beri “olgunlaşmış” durumdadır. Bir başka yıkıcı savaş tehlikesi karşısında her zamankinden daha acil hale gelen merkezi tarihsel görev, devrimci önderlik krizinin çözülmesidir. Bölgedeki tüm dinleyicilerimizi ve okurlarımızı Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ne katılmaya ve ülkelerinde Sosyalist Eşitlik Partilerini ve IYSSE'nin şubelerini inşa etmeye çağırıyoruz.