1 Mayıs 2017: Amerika Birleşik Devletleri’nde militarizm, toplumsal gericilik ve otoriter rejim

30 Nisan’da düzenlenen 2017 Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nda Sosyalist Eşitlik Partisi’nden (ABD) Kristina Betinis tarafından yapılan konuşma.

Dünya kapitalist sisteminin krizi, en keskin ifadesini Amerika Birleşik Devletleri’nde bulmaktadır. Amerikan egemen sınıfı gezegenin dört bir yanında sonu gelmeyen savaşlara girmiş durumda ve bizzat ABD içinde şiddetli bir çatışma (işçi sınıfına karşı savaş; bir toplumsal karşı-devrim) yürütüyor.

ABD’deki Trump yönetimi, oligarşinin çıplak egemenliğini temsil etmektedir. Onun son haftalarda açığa çıkan vergi teklifleri, bu oligarşinin, dört sözcükte özetlenebilecek özlemlerini dışa vurmaktadır: “Daha fazla para istiyoruz!”

Kristina Betinis’in 2017 Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı konuşması

ABD yönetimi, tüm dünyadaki kapitalist hükümetlerin aşırı gericilik politikalarına dönüş hızını belirliyor.

Akıldışı toplumsal eşitsizlik düzeyleri, tüm toplumsal düzenin ince ayrıntılarında açığa vuruyor. ABD, 20 bireyin nüfusun alttaki yarısından daha fazla servete sahip olduğu bir toplumdur. Bu yeni aristokrasi, her iki partiyi de elinde tutmakta, tüm devleti kontrol etmektedir ve emrine amade sayısız medya uzmanına ve köşe yazarına sahiptir.

Trump’ın vergi planının (trilyonlarca doları federal Hazine’den zenginlerin banka hesabına aktaracak bir plan) duyurulmasından sadece saatler sonra, Amazon’un CEO’su Jeff Bezos, bir gecelik ticaret üzerinden, dünyadaki en yüksek net servete sahip ikinci kişi haline geldi. Bezos, şu anda, 80 milyar doları aşan bir mal varlığına sahip. Geçtiğimiz yıl, onun karları ve yükselen hisse senedi fiyatlarını kapsayan kişisel geliri, dünya genelinde Amazon ofislerinde ve depolarında çalışan tüm işçilerin toplam gelirinden daha fazlaydı.

Egemen oligarşinin dışında, gelir sahiplerinin tepedeki yüzde 10’u, nüfusun geri kalanının toplamından daha büyük bir servet payına sahip.

Üst orta sınıf işçi sınıfından 15 yıl uzun yaşıyor, çocuklarının iyi eğitime erişimi var. Onlar tıbbi bakım ve diş bakımı, temiz, güvenilir içme suyu ediniyorlar; onların yüksek eğitim olanakları var ve daha güvenli mahallelerde yaşıyorlar. Bu tür temel sosyal haklar, büyüyen bir çoğunluğun erişiminin dışındadır.

İşçi sınıfı için yaşam beklentisi daha az, genel sağlık ve refah daha köyü, eğitim, istihdam ve kültürel fırsatlar çok daha sınırlı. Gelir sahiplerinin alttaki yarısı için en büyük kaygılar, açlık ve evsizlik.

Mali aristokrasi daha yaşlı işçileri emeklilik maaşlarından yoksun bırakmaya çalışırken, öğrenci kredisi borçları ve genç işçilerin sırtındaki tıbbi borç, bir ev almayı veya bir aile kurmayı ertelemek ya da bunlardan vazgeçmek anlamına geliyor. Hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler, sanki ufalanan sosyal altyapının, uyuşturucu salgının ve ölüm saçan polis güçlerinin ortasında iş ve düzgün eğitim uğruna hiçbir ortak mücadele deneyimi yokmuş gibi, derinleşen sınıfsal bölünmüşlük uçurumunu örtbas etmeye ve kentsel nüfus ile kırsal nüfusu karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar.

Sosyal hizmetleri ve kolej/üniversite sistemlerini parasız bırakarak etkin bir şekilde kesen Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, birlikte, Illinois gibi eyaletleri ve ülke genelindeki belediyeleri resmi bütçelerden yoksun bir şekilde faaliyet gösteremez hale gelmeye zorluyor. Devlet okulları düzenli olarak kapatılıyor ve öğretmenler, öğrencilerinin mücadele ettiği sosyal sorunların günah keçisi ilan ediliyorlar.

Yetişkin olmayan gençler arasındaki işsizliğin ülkedeki en yüksek seviyede olduğu Chicago’da, esasen çete şiddetiyle körüklenen bir şiddet salgını var. Ama bu bile, gençlerin gelecek hakkında hissettiği derin yılgınlık ve umutsuzluk duygusu eliyle harekete geçiriliyor. Chicago, 80 yıldır Demokratik Parti tarafından yönetilen ve Trump’ın otoriter politikalarıyla hiç kuşkusuz teşvik edilen, kötü ünlü bir polis gücüne sahip bir kenttir.

Göçmen işçiler, işçi sınıfı yaşamının tüm zorlukları ve yoksunlukları ile karşı karşıya olmalarına ek olarak, daha az hakka sahipler ve daha yüksek sömürü oranlarına, ücret hırsızlığına ve şantaj ve gasp dahil diğer suistimallere uğruyorlar. Tutuklamalar ve berbat koşullarda alıkoymalar, bu sonbaharda, Obama’nın rekor kıran sınır dışı etme sayısının hemen ardından, Trump yönetimi altında ikiye katlanmış durumda.

İşçilerin 20. yüzyıl boyunca uğruna mücadele etmiş olduğu kazanımların mali aristokrasi tarafından geri alındığı 40 yıllık karşı-devrim sürecinde, Cumhuriyetçi ve Demokratik partiler mali seçkinlerin emirlerini yerine getirmek için birlikte çalışmıştır.

Siyaset kurumunun herhangi bir yerinde, ulusal şovenizme, doymak bilmez açgözlülüğe veya açık savaş çığırtkanlığına yönelik hiçbir ciddi muhalefet bulunmuyor. 2016 seçimleri sonrasında, afallamış durumda bir halk Başkan Trump’a karşı ayağa kalktığında, sert seçimlerin sadece “aile içi bir mücadele” olduğunu söyleyen ve “hepimiz aynı takımdayız” diyen kişi, bizzat Obama’ydı.

Obama, görevden ayrılmasının ardından hızla para kazanma moduna geçti ve iki konuşma için 800.000 dolar alarak, çoğunluğun bir yılda, hatta on yılda kazanacağından fazlasını kazandı. Günümüzün Amerikan politikası budur.

Trump, Amerikan politikasındaki ani bir sapmayı değil; tersine, onlarca yıllık toplumsal süreçlerin sonucunu temsil etmektedir.

Obama, emekçi nüfustan multi-milyonerlere ve milyarderlere en büyük servet aktarımını yönetti. O, savaş alanlarına Libya’yı, Yemen’i ve Suriye’yi eklerken, Irak ile Afganistan’daki savaşlara devam etti. 25 yıllık kesintisiz savaş, demokrasi ile bağdaşmamaktadır. Ülke dışındaki halklara zulmetmek için kullanılan baskı yöntemleri, bize karşı kullanılmak üzere ülkeye getiriliyor.

Milyarder Trump’ın tüm kibirli aptallığıyla ağzından saçılan milliyetçi zehir, bu ülkenin çürümüş, şiddetli ve geri egemen sınıfının kılık değiştirmemiş sesidir. Sınırsız askeri güç kullanma ve CIA işkencesi ve suikastları tehditlerini “Önce Amerika” milliyetçiliğinin yükseltilmesiyle birleştiren Trump, Meksika sınırına bir duvar inşa etme ve Amerikalı Müslümanlara ve tüm göçmenlere karşı polis devleti önlemleri çağrısında bulunuyor.

Sosyalist Eşitlik Partisi, tüm işçi sınıfının sosyal haklarını savunma; ülke içinde ve ülke dışında doğmuş siyah, beyaz ve melez, tüm cinsiyetlerden ve yönelimlerden işçileri birleştirme çağrısı yapmaktadır. Biz, uluslararası işçi sınıfının siyasi bilincini yükseltme; ulusal şovenizmin, ırkçılığın ve göçmen karşıtı saldırıların tüm biçimlerine karşı çıkma; ABD’deki işçileri ve gençleri bütün dünyadaki işçilerle ve gençlerle birleştirme; emperyalizme ve artan dünya savaşı tehdidine karşı koyma mücadelesi veriyoruz.

Bizler, bütün ülkelerin işçilerinin uluslararası birliği ilkesine bağlıyız. Latin Amerika’daki, Asya’daki ve Ortadoğu’daki işçiler ve gençler, ABD’deki işçilerin düşmanı değildir. Ücretlerimizi soyup soğana çevirenler, sosyal programlarımızı kesenler ve kamu eğitimimizi paramparça edenler onlar değil. Anayasayı ortadan kaldıranlar, iletişimimizi gözetlemek ve hareketlerimizi izlemek için devasa gözetleme sistemleri kuranlar onlar değil. Dünyayı kontrol etme uğruna gençleri ölmeye ve öldürmeye gönderenler onlar değil.

Hukukun üstünlüğünü reddeden ve otoriter rejimi resmileştirmeye çalışan egemen sınıf, muhalefeti ezmeye hazırlanıyor. Onların krize yanıtı, iş, eğitim, sağlık ve barış değil; kemer sıkma, baskı ve savaştır.

Tüm bunlara karşı koyacak kuvvetli bir toplumsal güç var: işçi sınıfı. Egemen sınıfın politikaları halk tarafından desteklenmiyor ve milyonlarca işçi ve genç arasında derin bir muhalefet söz konusu. Bu muhalefet harekete geçirilmeli ve örgütlenmeli; ona bilinçli bir siyasi biçim verilmeli ve o, savaşın, eşitsizliğin ve diktatörlüğün kaynağı olan kapitalist sisteme karşı yönlendirilmelidir.

İşçilerin dünya kapitalist sisteminin insan yaşamı için oluşturduğu tehdide karşı koyması için, kendilerini uluslararası ölçekte temsil eden bir partiye ihtiyacı var. Bu parti, Sosyalist Eşitlik Partisi’dir. SEP, işçileri savaşa karşı ve sosyalizm uğruna mücadelede uluslararası ölçekte birleştirebilir ve birleştirecektir.

Loading