Mısır diktatörü General Abdül Fettah El Sisi, bugün [3 Nisan] Beyaz Saray’da kırmızı halıyla karşılanacak. Onun ABD Başkanı Donald Trump ile yapacağı görüşme, Mısır’ın düşük ücretli ve vahşice ezilen işçilerinin sömürüsünden kar elde etmeyi uman ABD merkezli ulusötesi şirketlerin yeni anlaşmaların yanı sıra, Washington’ın El Sisi’nin kanlı yönetimine desteğini ve Dünya Bankası ile Wall Street’ten taze finansmanı güvence altına almasını amaçlayan beş günlük ABD ziyaretinin en önemli kısmını temsil ediyor.
Ziyaret, General El Sisi tarafından, nefret edilen yönetiminin bir tür zaferi olarak görülüyor. Bu, bir Mısır devlet başkanının, 2011’de ABD destekli diktatör Hüsnü Mübarek’i deviren halk ayaklanmasından bu yana Washington’a yaptığı ilk ziyaret. O devrimci kitle hareketi, yalnızca Kahire’nin Tahrir Meydanı’ndaki çarpıcı olaylara değil; çok daha önemlisi, Mısır işçi sınıfının kitlesel grevlerine tanık olmuştu.
Mübarek’i 30 yıl boyunca destekleyen ABD emperyalizmi, onun Mısırlı kitleler tarafından devrilmesini görmeyi hiç istemiyordu. Obama yönetimi, Ocak 2011’de başlayan çarpıcı günler sırasında, rejimi kurtarmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Önce Mübarek’i devlet başkanlığı sarayında tutmaya çalıştı; ardından, onun istihbarat şefi ve işkencecisi Ömer Süleyman yönetimi altında bir “düzenli geçiş” planlamaya girişti.
Obama yönetimi, ABD tarafından eğitilmiş bir general ve Mübarek’in askeri istihbarat servisinin eski başkanı olan El Sisi Temmuz 2013’te seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye ve Müslüman Kardeşler’e karşı kanlı bir darbeyle iktidarı ele geçirince, nihayet rahatladı.
Mursi’nin savunma bakanı olarak atadığı El Sisi, Mısır halkına ve ordunun ve çıkarlarını savunduğu Mısırlı ve yabancı kapitalistlerin egemenliğine yönelik her türlü muhalefet belirtisine karşı amansız bir baskıya önderlik etti.
Askeri rejim, Rabiatül Adevviye Meydanı’nda Mursi’nin devrilmesini protesto eden 1.000’den fazla Mısırlıya yönelik Ağustos 2013’teki katliam üzerinden iktidarını pekiştirdi.
Rejim, o zamandan beri, 60.000 dolayında siyasi tutukluyu ordunun ve polisin dizginsiz işkencesi altında hapiste tutuyor. 1.250’yi aşkın kişi, güvenlik güçlerinin pençesine düşmelerinin ardından hala kayıp ve 1.000’den fazla insan siyasi yargılamalarda ölüme mahkum edilmiş durumda.
Demokratik Parti yönetiminin hem Libya’daki hem de Suriye’deki rejim değişikliği savaşlarını meşrulaştırmak için “insan hakları”na başvurduğu koşullarda, Obama ve Dışişleri Bakanlığı, kendilerini Kahire kasabından resmi olarak uzak tutmaya mecbur hissetmişlerdi.
El Sisi’nin kamuoyundan uzak tutulması, Washington’ın bölgedeki ABD çıkarları için kilit önemde gördüğü bir hükümete aralıksız destek biçimindeki gerçek politikası için bir göz boyamadan başka bir şey değildi.
Obama yönetimi, Ekim 2013’te, kamuoyunun kitlesel kıyımlara ve baskıya yönelik güçlü tepkisi karşısında, Mısır yönetimine yaptığı bazı askeri yardımları kısa süreliğine askıya aldı. Bununla birlikte, Nisan 2015’te, Kahire’ye F-16 jetleri, Apache helikopterleri, füzeler ve tanklar gönderdi ve yıllık 1,3 milyar dolarlık askeri (İsrail dışında, dünyadaki tüm ülkelere sağlanandan daha fazla) yardım aktarımını sürdürerek, silah musluklarını yeniden sonuna kadar açtı.
Obama askeri yardımın devam etmesi emri verdiğinde, Mısır’da demokratikleşmenin sağlanmasını gerektiren yasama hükümlerini çiğnemişti ama ne Cumhuriyetçilerden ne de Demokratlardan ciddi bir muhalefet geldi. Her iki parti de, El Sisi ve suç ortakları tarafından yürütülen tek savaş Mısır halkına karşı terör savaşı iken, ölüm saçan rejime yapılan yardımları “terörle mücadele” adına meşrulaştırmaya hazırdı.
Obama yönetimi, ABD ve Mısır ordularının düzenli ortak savaş tatbikatlarını askıya alırken, ABD Merkez Komutanlığı kısa süre önce bu tatbikatların artık yeniden başlatılacağını belirtiyordu.
Mısır yönetiminin yöntemlerini onaylamama bahanesini terk eden Trump, 2016 seçimlerindeki Demokrat rakibinin de kazanması durumunda izleyecek olduğu bir politika uyguluyor. Hillary Clinton, Dışişleri Bakanı iken, Mübarek’ten çok erken vazgeçtiği için Obama’ya karşı çıkmıştı ve Mısır’ın son tiranıyla kesinlikle benzeri ilişkiler geliştirmeye çalışacaktı.
Washington ziyareti, El Sisi’nin uluslararası sahneye ilk çıkışı değil. O, kısa süre önce, stratejik ve kar çıkarlarını sürdürmek için insan haklarını destekleme bahanelerini kolayca bir kenara bırakabilen Berlin, Londra, Paris ve Roma hükümetlerine, memnuniyetle karşılanan resmi ziyaretler yapmıştı.
El Sisi, ayrıca, daha yakın dönemde, Washington’ın iki büyük jeostratejik rakibi Rusya ve Çin ile daha yakın ilişkiler geliştirme peşinde koştu. Rus kuvvetleri Mısır ordusu ile ortak askeri tatbikatlar düzenledi. Ayrıca, Rus özel kuvvetlerinin Mısır’ın Libya sınırındaki bir üsse konuşlandığı yönünde haberler vardı. Çin, Devlet Başkanı Xi Jinping’in geçtiğimiz yılki Kahire ziyareti sırasında El Sisi yönetimi ile yaklaşık 10 milyar dolarlık altyapı anlaşmaları yaptı.
Trump’ın General El Sisi’ye yönelik sıcak karşılaması, kuşkusuz, Washington’ın, Soğuk Savaş sırasında bir ABD-Sovyet rekabet alanı olan bu en büyük Arap ülkesi üzerindeki etkisini kaybetme olasılığından duyduğu kaygıyla ilişkilidir.
Trump’ın General El Sisi ile insan hakları konularını gündeme getirip getirmeyeceğine ilişkin bir soru sorulduğunda, yönetimin üst düzey bir yetkilisi, gazetecilere şu yanıtı verdi: “Bizim yaklaşımımız, bu tür hassas konuları daha özel, daha sağduyulu biçimde ele almaktır.”
Bu yaklaşım, ABD’nin stratejik çıkarlarını özellikle Ortadoğu’da daha saldırgan şekilde izlemek ve askeri operasyonlar sürdürmek için insan hakları söyleminden vazgeçen daha geniş bir politikanın parçasıdır. Geçtiğimiz hafta, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Washington’ın, Sünni monarşinin ülkenin Şii çoğunluğunu acımasızca ezdiği Bahreyn’e silah satışı üzerindeki insan hakları kısıtlamalarından vazgeçtiğini duyurdu. F-16 savaş uçaklarının ve diğer silahların satışı, Yemen’deki ABD müdahalesinin tırmanmasıyla ilişkilidir. Suudi Arabistan, Bahreyn ve diğer varlıklı Körfez şeyhlikleri, Yemen’de, Arap dünyasının en yoksul halkına karşı kirli bir savaş yürütüyor.
Trump yönetimi, Beyaz Saray ziyareti öncesinde, El Sisi’yi, “cesur ve tarihi ekonomik reformlar başlatması”nın yanı sıra “terörizm”e karşı mücadelesi nedeniyle de öven bir açıklama yayınladı. Reformlarla kastedilen şey, sübvansiyonların azaltılması, Mısır para biriminin dalgalanmaya bırakılması ve Kahire, İskenderiye ve diğer kentlerde kalabalıkların “ekmek istiyoruz” ve “kahrolsun Sisi” sloganları attığı gösterileri kışkırtacak şekilde işsizliği yükseltip enflasyon oranını yaklaşık yüzde 30’a çıkararak ikiye katlayan ve ekmek karnelerinde kesinti yapan diğer önlemlerdir.
Washington, Sisi’nin bu tür toplumsal hoşnutsuzluk dışavurumlarını ezmek için demir yumruk kullanmasına bel bağlamaktadır. Trump’ın Mısır diktatörüne hayranlığını açıklayan şey budur.
Trump, geçtiğimiz sonbahardaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında El Sisi ile yaptığı görüşmenin ardından, diktatörü, “fantastik bir adam” diye tanımlamış, Sisi’nin baskısını övmüş ve “O, Mısır’ın yönetimini ele geçirdi; bunu gerçekten yaptı.” demişti.
Bu, sadece bir dış politika ya da Trump’ın ve benzeri asalak milyarderlerin kitle katillerinin ve savaş suçlularının sırtlarını sıvazlamaktan aldığı kişisel zevk konusu değildir. ABD başkanının Mısır’daki kanlı olaylarda gördüğü şey, Amerika’nın geleceğidir. Trump ve temsil ettiği egemen sınıf, servetlerini ve iktidarlarını bir işçi sınıfı ayaklanmasına karşı savunmak için benzeri katliamları ve kitlesel tutuklamaları zincirlerinden boşaltmaya hazırlanmaktadır.