ABD Merkezi İstihbarat Kurumu’nun (CIA) Müdürü Gina Haspel, Perşembe günü, Başkan Donald Trump’a, Ankara ziyareti hakkında bilgi verdi. Haspel, Ankara’da, Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan (MİT) meslektaşlarıyla ve diğer üst düzey yetkililerle, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim’de Suudi Arabistan’ın İstanbul konsolosluğunda vahşice öldürülmesiyle ilişkili kanıtları incelemek üzere bir araya gelmişti.
Hükümet yanlısı Sabah gazetesine göre, Haspel’e, Kaşıkçı’nın işkence edilip öldürülmesine ve ardından cesedinin parçalanmasına ilişkin (görünüşe göre Türk istihbaratının konsolosluğu gizlice dinlemesiyle elde edilen) ses ve video kasetlerini içeren kanıtlar sunuldu.
Haspel’in elindeki bulgular, ABD’nin Suudi Arabistan politikasında doğrudan hiçbir etkide bulunmamış gibi görünüyor. Trump yönetimi, Washington Post köşe yazarı olarak çalışan ABD sakini Kaşıkçı’nın öldürülmesine, şimdiye kadar, yalnızca, tamamı Suudi monarşisi tarafından ya bu cinayetle suçlanmış ya da görevlerinden alınmış olan 21 Suudi yurttaşının vizelerini iptal ederek tepki verdi.
Bu arada, Suudi rejimi, Kaşıkçı’nın İstanbul konsolosluğunda ölmesine ilişkin açıklamasını yeniden değiştirdi. Rejim, 17 gün boyunca bu ölümü inkar etmişti. Kaşıkçı’nın Riyad’dan gönderilen 15 kişilik ölüm mangası ile yaşanan bir “arbede”de öldürüldüğün iddia edilmesinden ve ardından, kaçırma girişiminin ters gitmesinin sonucunda öldürüldüğünün öne sürülmesinden sonra, ülkenin başsavcısı, Perşembe günü, cinayetin önceden planlanmış olduğunu kabul eden bir açıklama yaptı.
Başsavcı Şeyh Suud bin Abdullah el Mucip, Suudi devletinin haber ajansının web sitesinde yayınlanan açıklamasında, “Kamu soruşturması, Suudi Arabistan Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki Ortak Çalışma Grubu aracılığıyla, Türkiye tarafından, Kaşıkçı davasındaki şüphelilerin suçlarını önceden planladıklarını gösteren bilgiler aldı.” diyordu.
Suudilerin resmi açıklamasındaki bu en son değişikliğin Haspel’in Türkiye ziyaretine ve kanıtların incelenmesine karşılık olarak yapılıp yapılmadığı belli değil. Ancak, bir tür kaza eseri ölüm yönündeki iddialar, Türk yetkililerin Kaşıkçı’nın ölümüne ilişkin tüyler ürpertici ayrıntıları açığa çıkaran düzenli bilgi sızıntıları karşısında gitgide savunulamaz hale gelmişti. Haberlere göre, en son ortaya çıkanlar arasında, katillerin, Suudi Arabistan’ın fiili hükümdarı olan Veliaht Prens Muhammed bin Salman’a görevin başarısının kanıtı olarak götürmek için, Kaşıkçı hala canlıyken parmaklarını kesmeleri de var. Bin Salman’ın, rejimini eleştiren Suudi yazarların parmaklarını kesmeye yemin etmiş olduğu söyleniyor.
Trump yönetiminin, bir “reformcu” ve ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki baş müttefiki olarak teşvik etiği bin Salman için mazeretlerini sürdürmesi de gitgide daha zorlaşmış durumda. Trump, Wall Street Journal’ın, cinayetten krallığın fiili hükümdarının mı sorumlu olduğu sorusuna, “Orada işleri bu aşamada daha fazla yürüten kişi prens. İşleri o yürütüyor ve eğer biri olacaksa bu kişi o olurdu.” yanıtını verdi.
Aynı zamanda, Trump, yaptıkları telefon görüşmesinde, veliaht prensin, Kaşıkçı cinayetinin planlanmasıyla hiçbir ilgisinin olmadığı ve sorumluların “alt kademelerde” olduğu konusunda ısrar ettiğini söyledi.
Trump, bu inkarlara inanıp inanmadığı sorusunu, “İnanmak istiyorum. Gerçekten inanmak istiyorum” diye yanıtladı.
Bu açıklamalar, ABD başkanının, ilk başta, Suudi rejiminin Kaşıkçı cinayeti hakkında hiçbir şey bilmediği iddialarına inanılırlık sağlamaya çalışmasından ve gazetecinin belki de “serseri katiller”in kurbanı olduğunu iddia etmesinden bir hafta sonra geliyor. Trump, daha sonra, Suudi katilleri işi berbat ettikleri için eleştirmiş ve “[olay] kötü bir şekilde gerçekleştirildi ve bu, tarihte şimdiye kadarki en kötü örtbas etmelerden biriydi” demişti.
Konuyu Kral Salman ve oğlu Muhammed bin Salman ile görüşmek üzere geçtiğimiz hafta Riyad’a giden ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, sonradan, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak, “Herhangi bir olgu hakkında konuşmak istemiyorum, her ikisi de istemedi” demişti. Oradayken, hem Pompeo hem de bin Salman, ABD ile cani monarşik diktatörlük arasındaki sıkı ittifakı övmüştü.
Trump ve diğer ABD’li yetkililer, Washington’ın, Amerikan silah üreticilerinin başlıca kar kaynaklarından biri olan krallığa silah satışlarını durdurmayacağında ısrar ederken, ABD emperyalizminin Ortadoğu stratejisinde ve İran ile savaş yöneliminde kilit bir ülke olarak Suudi rejiminin rolünü övüyorlar.
Türkiye Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, Kaşıkçı’nın önceden planlanmış “vahşi” bir cinayetin kurbanı olduğunu ve “suçun emrini verenin ve suçu işleyenlerin” adalete teslim edilmesi gerektiğini söylerken, şimdiye kadar, Haspel’e gösterildiği söylenen kasetleri kamuya açıklamadı ve bin Salman’ı, suikasttaki baş komplocu olarak suçlamadı.
Açıkça görülüyor ki, Ankara, Kaşıkçı cinayetini, Türk yönetiminin Riyad ve Washington karşısındaki çıkarlarını ilerletmenin bir aracı olarak görüyor. Erdoğan hükümeti, hem Suudi rejimi hem de ABD emperyalizmi ile gergin ilişkilere sahip. Gerilimler arasında, Suudi Arabistan’ın, Türkiye’nin önemli bir müttefiki olan Katar’a ablukası ve Washington’ın Suriye’de YPG’yi vekil kara gücü olarak kullanması bulunuyor. Ankara, YPG’yi, 30 yılı akın bir süredir kanlı bir bastırma harekatı yürüttüğü Kürt ayrılıkçı hareketi PKK’nin bir şubesi olarak görüyor.
AKP hükümeti, Suudi Arabistan ile bir dizi bölgesel sorun üzerinden yaşanan siyasi anlaşmazlığa rağmen, Riyad ile tam bir kopuşu kışkırtmaya istekli değil. Bu, büyük ölçüde, bu kopuşun, ülkedeki sert ekonomik krize karşı koymada elzem olan Suudi parasının kesilmesi anlamına gelecek olması kaygısından kaynaklanıyor.
Haspel’in Ankara’daki görevinin, sadece adli kanıtları incelemek değil ama Erdoğan’ın Kaşıkçı cinayeti üzerine hasar kontrolündeki işbirliğini sağlama almak için ödenmesi gereken bedeli görmek olduğuna kuşku yok.
Bu görev için Haspel’in seçilmesinin, korkunç bir tarihsel yankısı bulunuyor. Haspel, ortadan kaybetmeye ve işkenceye yabancı değildir. O, tutukluların basınçlı su ile sorgulamaya, tabut benzeri kutularda uzun süre hapsedilmeye ve diğer işkence türlerine tabi tutulduğu Tayland’daki gizli bir CIA “karanlık noktası”nı yönetmişti. Haspel, aynı zamanda, aralarında kendisinin bizzat izlediklerinin de olduğu CIA işkencelerinin video kasetlerinin yasadışı bir şekilde ortadan kaldırılmasına bulaşmıştır.
Haspel’in Kaşıkçı suikastı ile ilgilenmek üzere Ankara’ya gönderilmesi, yalnızca, ABD emperyalizminin ve onun Ortadoğu’daki asli müttefikinin (Suudi Arabistan) sistemsel caniliğini vurgulamaktadır. Bu vahşi cinayet, her biri toplu katliamlar, suikastlar, işkenceler ve siyasi baskı gerçekleştiren Washington, Riyad ve Ankara yönetimleri arasında bir pazarlık kozu haline gelmiştir.
Bu entrikaların, Riyad’da, CIA’in organize ettiği ve “reformcu” veliaht prensin yerine kraliyet ailesinin başka bir gerici üyesini geçiren bir saray darbesine varıp varmayacağı görülecek.